Saklı Hayatlar: Dürüst, Samimi, Etkili!

İnsan: Bir memeli türü… Hayvanlardan temel farkı, aklı olması! Yani bilme, düşünme, önlem alma yetisi. Ancak, tüm insanlar aynı organlara ve özelliklere sahip oldukları halde, akıllarını içten içe kemirip, vicdanlarını zayıflatan bir virüs, birbirlerini yok etmelerine yol açabilecek bir hastalığı yaymaktadır. Bu virüsün adı: Kötücül önyargı!

İnsan toplulukları, sosyal, siyasal, dinsel, coğrafi bir takım ayrımlarla farklı yaşasalar ve bu nedenle birbirlerine düşmanlık besleseler de, onlara, her tür virüsü yok edip tam bir sağaltım sağlayabilecek bir armağan sunulmuş: Aşk! Ne dil, ne din, ne mezhep, ne ırk, ne de zümre farkının engelleyebildiği bir güçlü duygu. İnsanlar severler, daima birlikte olma arzusu duyarlar! Ancak…

A. Haluk Ünal, 1980 darbesinin hemen öncesindeki şiddet yüklü karanlık günlerde, ailelerine rağmen yüreklerine pranga vurmadan birbirlerini seven iki cesur insanı, tıp öğrencisi Alevi kız ile fotoğraf sanatçısı adayı Sünni erkeğin hikâyesini, gerçek olaylardan yola çıkarak ve nesnel bir bakışla anlatıyor: Dürüst, samimi, etkili!

Bakınız, yönetmenin şu anahtar tümcesi çok önemli: Alevi kimliğinin dramı, Sünni çoğunluğun da trajedisidir!

Ünal, ‘bıçak sırtı’nda ustalıkla yürüyerek, rahatlıkla istismar edilebilecek yakın tarihin gerçek yaşamdan alınmış karakterlerine dair yargılamalara girmeden ve ancak, bu ülkenin hâlâ hesaplaşamadığı utançları olan katliamları da acı biçimde anımsatarak, önyargı virüsünün nasıl beslenerek yayıldığını gayet isabetli aktarıyor. Önde gelen bir senaryo yazarı olduğundan ve bir filmi katleden tekst hatalarını da iyi bildiğinden, zaten çok sağlam bir metin yazarak, çekimlere başlamadan değerli bir avantaj elde etmiş.

Ve sonraki başarısı da, ana & yan rollerdeki doğru seçimleri ve oyuncu yönetimi olmuş. Ahmet Mümtaz Taylan (erkeğin emekli polis babası) ve Zerrin Sümer (erkeğin babaannesi), tanıdığımız iki usta. Onlar kadar iyi oynayan Lâçin Ceylan (kızın annesi) ve meselâ kızın küçük kardeşinde Irmak Öztürk dâhil tüm kadro, öyküyü içselleştirmişler.

Gelelim şu meşhur ‘kimyaların uyuşması’ meselesine. İlk kez izlediğim Ceren Hindistan ile “Balans ve Manevra”dan sonra sinemadaki bu ikinci çalışmasında Yusuf Akgün, geleceklerini, tamamıyla başkalarının ve bozuk bir konjonktürün belirlemeye çalıştığı, yürekleri aşk için atan iki insanda, mengeneye sıkıştırılmaya çalışılan vicdanlarının sesini akıl süzgecinden geçirerek cesurca direnen karakterlerde, ‘kimya uyuşması’nın en iyi örneklerinden birinin kahramanları olmuşlar… Abartısız ancak duygularınızı hareketlendiren performanslara imza atmışlar.

“Saklı Hayatlar”ın küçük bütçesinden maksimum fayda elde edilecek şekilde bir çalışma gerçekleştirmiş sanat yönetmeni Adalı Aksoy da özel bir övgüyü hak ediyor.

Evet, iyi bir film çekmek ve yakıcı konuları doğru biçimde aktarmak için, büyük bir bütçeye değil, sağlam bir kaleme, doğru bakan gözlere, insan sevgisi için atan yüreklere sahip olmak gerekiyor.

Bu filmi kaçırmayın.

(10 Mart 2011)

Ali Ulvi Uyanık

ali.ulvi.uyanik@gmail.com

A Piece of Meat

Yönetmen ve senaristliğini Mehmet Özdoğan’ın yaptığı A Piece of Meat adlı kısa film, Cannes Film Festivali’nde 11 – 22 Mayıs tarihleri arasında gösterime sunuluyor. 750 Türk Lirası bütçeli film, festivalin Short Film Corner bölümünde gösterilecek. Film, maddenin köleliği, kadının gücü ve erkeğin iradesizliği üzerinden, et metaforuyla, ‘haz’ olgusunu irdeliyor. Özdoğan, filmin çok kısıtlı bütçelerle çekildiğini ve neticesinde alınan bu başarının, sette karşılıksız, sonsuz özveriyle çalışan ve her zaman yanında olan arkadaşlarına ait olduğunu söyledi.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Geniş bilgi için tıklayınız.
  • SİYAD – Sinema Yazarları Derneği’nin Seçtikleri: Yılın En İyi 20 Yabancı Filmi

    SİYAD – Sinema Yazarları Derneği, 24 Şubat 2011 Perşembe akşamı Maslak Tim Show Center’da gerçekleştirdiği ve Digitürk’ün Türkmax kanalı tarafından canlı yayınlanan 43. Türk Sineması Ödülleri Töreni’nde Yılın En İyi Yabancı Filmi ödülünü Michael Haneke’nin Beyaz Bant filmine verdiğini açıkladı. Sinema yazarları, bu yıl da yılın en iyi filmlerinin belirlenmesi için 2010 yılında vizyona giren yabancı yapımlar arasından kişisel Yılın En İyi 10 Yabancı Filmi listelerini hazırladılar. Yazarların kişisel listelerinin değerlendirilmesi sonucunda Yılın En İyi 3 Filmi olarak Beyaz Bant, Parlak Yıldız ve Başlangıç belirlenmiş oldu.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • İki Anne, İki Çocuk, Bir Baba

    İki Kadın, Bir Erkek (The Kids are All Right)
    Yönetmen: Lisa Cholodenko
    Senaryo: Lisa Cholodenko, Stuart Blumberg
    Müzik Carter Burwell
    Görüntü: Igor Jadue-Lillo
    Oyuncular: Annette Bening (Nic), Julianne Moore (Jules), Mark Ruffalo (Paul), Mia Wasikowska (Joni), Josh Hutcherson (Laser), Yaya DaCosta (Tanya), Kunal Sharma (Jai), Zosia Mamet (Sasha), Joaquín Garrido (Luis), Eddie Hassell (Clay)
    Yapım: UGC-Mandalay (2010)

    Lisa Cholodenko’nun dört dalda Oscar’a aday olan filmi, iki eşcinsel anne ve çocuklarının arasına giren “baba”nın yer yer mizahtan beslenerek, dışarıdan varlığını hissettiğimiz bir dünyayı içeriden gösteriyor.

    “Karanlık samimi” diye anılan yönetmen Lisa Cholodenko, 1964’te Los Angeles’ta doğdu. Film, özgün senaryo, kadın oyuncu (Annette Bening) ve yardımcı erkek oyuncu (Mark Ruffalo) dallarında Oscar’a aday olan “The Kids are All Right – İki Kadın, Bir Erkek”, öncelikle final bölümüyle eşcinselliğe övgü sunuyor. Çözemediğimiz anlar da oldu bu bölümde. Çocukların, “donör baba”larına neden tavır aldıklarını anlayamadık. Belki de kendi gelecekleri içindir. İki anne, sonradan ortaya çıkıvermiş bir “adam” yüzünden ayrılırlarsa yuvanın üzerine kara bulutlar çöker diye düşünmüş olabilir çocuklar. Her şey huzur ve mutluluk içindir belki de. İnsanların içgüdüleri güçlü olabiliyor bazen işte.

    Onlar evli…

    Los Angeles şehri… Dr. Nicole “Nic” ve Jules, lezbiyen evliliği yapmışlar. İki çocukları var. Açık görüşlüler. Çocuklarından hiçbir şeyi gizlememişler. Nic’in on sekizine yaklaşmış kızı Joni’yle Jules’un on beş yaşındaki oğlu Laser, “donör baba”larının izini buluyorlar. Restoranının mutfağında organik gıda kullanan Paul, mutlu mesut bu ailenin içine giriveriyor birden. Bahçe düzenleme işinde Nic yüzünden geri kalmış Jules’la Paul arasında kıvılcım başlayınca, bu yasak ilişkiyi bir zaman sonra Nic ortaya çıkarıyor ve ilişki darmadağın oluyor. Bir kadınla bir erkeğin ilişkisi gibi sarsılıveriyor Nic’le Jules’un ilişkisi de. Bu filmde insanı gerçekten güldüren espriler ve eşcinsel ilişkilere dair keşifler de var. Gerçekten bu eşcinsel ilişkiler, hem yabancı hem de bildik uzaylar gibi geliyor. Filmi perdede görünce bunu hemen fark ediyorsunuz. Bazı sahneler insanı bayağı zorluyor. İç ve dış mekânları perdeye neredeyse eşit yansıtan yönetmen, mekânlara da Los Angeles’ın yakıcı o doğal ışığın düşürmüş. Oyuncu performansları da etkileyici bu filmin. Bütün ayrımcılıklara oynadığı karakterlerle karşı duran 1960 doğumlu Julianne Moore, sinemanın değerli oyuncularından. Önemli oyuncu – yönetmenlerden Warren Beatty’yle de evli olan 1958 doğumlu Annette Bening, yarattığı Nic karakterinin gerçekten de içine girebilmiş. 1967 doğumlu Mark Ruffalo, David Fincher’ın 2007 yapımı “Zodiac” ve Martin Scorsese’nin 2009 yapımı “Shutter Island – Zindan Adası” filmlerindeki performanslarıyla etkileyiciydi. Ruffalo, 2010 yapımı “Sympathy for Delicious” filmini de yönetti. Bu filmde, ünlü tiyatro ve sinema insanı David Mamet’in kızı Zosia Mamet de Joni’nin arkadaşı Sasha’yı canlandırıyor. Ünlü yönetmen Steven Spielberg’ün 1990 doğumlu kızı Sasha Spielberg de “sıska kız” rolünde bu filmde. “İki Kadın, Bir Erkek”, bilinmeyen dünyalara kamerasıyla giren, ayrımcılık karşıtı, yer yer güldüren iyi bir film.

    (09 Mart 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Amarcord’la Sinema iPad’de

    Türkiye’nin iPad üzerinde yayın yapan ilk sinema dergisi unvanına sahip olan Amarcord yayına başladı. iPad yeni bir keşif olarak lânse edildiği günden bu yana mecralar kendilerini yeniden tanımlama ihtiyacına girerek yeni medyada yerlerini almaya başladılar. Türkiye’de de bu eğilimin sinema alanındaki ilk örneği Amarcord adlı dergi oldu. Sadece iPad üzerinden ve sadece iPad için hazırlanan özgün bir içerikle Apple Store’da yerini alan dergi Türkiye’deki genç sinema eleştirmenlerinin yeni bir girişimi. Amarcord, interaktif görsellere ve iPad’e has uygulamalara da yer veriyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer bağlantılara ve yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Amarcord’la Sinema iPad’de yazısına devam et
  • Sinemanın Ağır İşçisi Atilla Dorsay’a Saygı Gecesi

    Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen Ustalara Saygı toplantıları, duayen sinema yazarımız Atilla Dorsay için gerçekleştirilecek. Faruk Şüyün tarafından hazırlanan etkinlik Akatlar Kültür Merkezi’nde 07 Mart Pazartesi akşamı saat 20:00’den itibaren takip edilebilecek. Gece, ustanın çokyönlülüğünü yansıtan bir konuk yelpazesine sahip olacak. Ahmet Ümit, Alin Taşçıyan, Arif Akgün, Ayten Uncuoğlu, Burak Göral, Hülya Koçyiğit, Mithat Alam, Oğuz Makal, Okay Gönensin, Refik Erduran, Reha Erdem ve Şener Şen, Ustalara Saygı’ya katılarak Atilla Dorsay ile ilgili duygu, düşünce ve anılarını seyircilerle paylaşacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinemanın Ağır İşçisi Atilla Dorsay’a Saygı Gecesi yazısına devam et
  • Gölgeler Uzamaya Başladığında

    Gölgeler ve Suretler
    Yönetmen – Senaryo: Derviş Zaim
    Müzik: Marios Takoushis
    Kurgu: Aylin Zoi Tinel
    Görüntü: Emre Erkmen
    Oyuncular: Hazar Ergüçlü (Ruhsar), Osman Alkaş (Veli), Popi Avraam (Anna), Erol Refikoğlu (Salih), Constantinos Gavriel (Hristo), Settar Tanrıöğen (Cevdet)
    Yapım: Maraton Filmcilik – TRT (2010)

    Derviş Zaim’in minyatürü anlattığı “Cenneti Beklerken”, hattı anlattığı “Nokta”dan sonra üçlemenin son filmi olan ve gölge sanatını anlattığı “Gölgeler ve Suretler”, Kıbrıs’ın derin trajedilerini gölge oyunlarıyla yansıtıyor.

    1964 yılında Kıbrıs’ta doğan yönetmen Derviş Zaim, son üç filmiyle kültürümüzdeki geleneksel sanatlar aracılığıyla bizlere bakıyor. “Cenneti Beklerken”, bir minyatür sanatçısının resim sanatının günah olduğu Osmanlı’da resme tutkusunu trajik bir anlatımla perdeye yansıtmıştı. Üçlemenin ikinci filmi “Nokta”, sinemada az görülür bir stil araştırmasıyla kültürümüzdeki hat sanatına baktı. Bu filmin estediği hat sanatıyla metafor kuruyordu. İşte üçlemenin son filmi “Gölgeler ve Suretler”, kültürümüzdeki gölge oyunlarıyla iki toplum arasında derin trajedilere dönüştürülmüş olayları yer yer tarafsız kalarak yansıtıyor. Belki bu yüzden bu filmde Rum oyuncular da kendi performanslarını ortaya koyabiliyorlar. Gerçekten karakterler ve mekânlar, trajik atmosferin içerisine girmemize yardımcı oluyorlar.

    Rumlar saldırırken…

    Yıl 1963… Gölge oyunu sanatçısı Salih, kızı Ruhsar’a “Hacivat ve Karagöz” gösterisini yaparken, Rum askerleri köyü boşaltıyorlar. Baba, kızıyla yakın kasabada oturan kardeşi Veli’nin evine gidiyor. 1960’lı yıllardan olmalı, derin yoksulluk, hem Türkler hem de Rumlar için hayatın bir yazgısı gibi. Rum kolluk kuvvetlerinde Türklere karşı tarif edilemez bir nefret var. Kapı komşusu olan Türklerle Rumlar arasında nefret hissedilmese de, EOKA propagandaları insanlar arasında güveni yavaş da olsa azaltmaya başlamış. Zaim, filminin ikinci yarısıyla beraber Rum kolluk güçlerinin şiddetini, bir adım geriye çekilerek bir belgeselci gibi yansıtıyor. Bütün bu olayların içinde insanların hikayeleri ve hatıraları da var. Salih’le Veli’nin geçmişteki hikâyeleri gibi. Şehre gitmek için Rum komşu Anna’nın arabasıyla yola çıkan Salih’le Ruhsar, yol kesilince bir mağaraya gizleniyorlar. Sonra baba dışarı çıkıp bir daha gelmeyince Ruhsar, amcası Veli’nin evine geri dönüyor. Olaylar da gelişiyor sonra. Anna’nın oğlu Hristo, hikâayenin gerilimli tarafında. Rumlar silahlanırken, Veli’nin koyunlarını güden çoban Cevdet öldürülüyor. Bu ölüm, sonun başlangıcı gibi kasabada. Ardından trajediler çoğalıyor. Filmin final bölümü, etkileyici ve insanın yüreğine oturuyor.

    Bu filmin estetik taraflarının da etkileyici olduğunu belirtmeli. Yönetmenin kamerası alabildiğine dingin, neredeyse hareket etmiyor. Ama, çerçevenin içinde olanlar, trajik ve iç burucu. Gerçekten filmin görselliği çarpıcı ve ilham verici. Dış mekânlar, sinemaskop çerçevelerle insanda belgesel hissini yaşatıyor. Elbette iç mekânlardaki yansımalar da filmi estetik olarak çoğaltmış. Mekânlar ve karakterler, seyirciye o anların içindeymiş hissini yaşatıyor. Zaim’in övgü alan görsel alıştırmaları da var. Bir mekândaki görüntü, Ruhsar’ın elinde bir fotoğrafa dönüşüveriyor. Bu teknik başarıya övgü göndermeli. Bir de metaforlar yaratan gölge yansımaları var. Ruhsar’ın uyumayla uyanıklık arasındaki sahnesi, sinemamızda önemli bir gerçeküstücü an. Bu film, 47. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Kurgu” dalında ödül de kazandı.

    (10 Mart 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Afrika Film Günleri

    Kadir Has Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları ve Uygulama Merkezi’nin düzenlediği Afrika Film Günleri, 04 – 05 Mart’ta Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü’nde gerçekleştiriliyor. Afrika Film Günleri kapsamında, Afrika sinemasının önde gelen isimlerinin yönetmenliğini üstlendiği, Tsotsi, Yesterday, Abouna: Our Father, Faat Kine ve A Thousand Months izleyicilerle buluşacak. Program dahilinde 04 Mart Cuma günü, saat 16:00’da gerçekleştirilecek Afrika Sineması ve Sömürgecilik Mirası konulu panele Sedat Aybar ve Alin Taşçıyan konuşmacı olarak katılacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Afrika Film Günleri yazısına devam et
  • 2. Genç Kadraj Kısa Film Yarışması Türkiye Genelinde Yapılıyor

    Adapazarı Özel Enka Lisesi tarafından düzenlenen 2. Genç Kadraj Kısa Film Yarışması’na yoğun talep gelmesi üzerine yönetmelikte bir revizyon yapıldı ve başvurular Türkiye geneline yayıldı. Bölge kısıtlaması olmadan tüm lise öğrencileri yarışmaya başvuru yapabilecek. 15 Nisan tarihine kadar www.enka.k12.tr adresi üzerinden online başvuru formu doldurularak yarışmaya katılabiliniyor. Yarışmacıların hazırladıkları kısa filmlerinin 15 Nisan tarihine kadar Adapazarı Enka Okulları adresine ulaşmış olması gerekiyor. genckadraj@enka.k12.tr adresinden daha geniş bilgi edinilebiliyor.

  • Başvuru için tıklayınız.
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü yeni afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    2. Genç Kadraj Kısa Film Yarışması Türkiye Genelinde Yapılıyor yazısına devam et
  • If Ankara’da 03 Mart

    Bu yıl If Mahallede sloganıyla yola çıkan If AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali 02 Mart’ta başladığı Ankara yolculuğunda bugün iki önemli sinemacıyı ağırlıyor. Amrika adlı filmin Amerikalı yönetmeni Cherien Dabis ve Afgan Star’ın yönetmeni Havana Marking bugün yapılacak gösterimlerde Ankaralı sinemaseverlerle buluşacak. Dünyada 14 şehirde yürütülen Film Forward: Kültürel Diyaloğu Geliştirmek projesinin ortaklarından biri olan If, Türkiyeli senarist ve yönetmenlerin yetiştirilmesine yönelik Sundance Lab modelinin bir benzerini Ankara’da da gerçekleştirecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    If Ankara’da 03 Mart yazısına devam et
  • Pozitif Yaşam Derneği’nden İncir Reçeli Filmiyle İlgili Açıklama

    Pozitif Yaşam Derneği, HIV’i aşka engel olarak gösteren Aytaç Ağırlar’ın yönettiği İncir Reçeli filminin “ülkemizde HIV ile yaşayan kişilere destek olmak, toplumu bilgilendirmek ve ayrımcılığı önlemek amacıyla yapılan pek çok faaliyete gölge düşürdüğü” gerekçesiyle bir duyuru yayınladı. Duyuru şöyle: “Geçtiğimiz haftalarda vizyona giren ‘İncir Reçeli’ adlı sinema filminin HIV ve AIDS konulu senaryosu, hayati önem taşıyan konularda büyük hatalar içermektedir. Bu film, ülkemizdeki HIV konusundaki tüm önyargıları körüklemekle beraber, HIV ile yaşayan insanların hayatını daha da …”

  • Duyurunun devamı için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 2. Altın Kestane Ödülleri Açıklandı: Türk Sinemasının 2010’daki En Fena’ları

    Arka Pencere Dergisi tarafından ilk kez geçen yıl dağıtılan Altın Kestane Ödülleri, hatırlanacağı gibi kamuoyunda geniş yankı yaratmış, sinema dünyamız yeni ve sıra dışı bir ödül kazanmıştı. Altın Kestaneler, kısa süre önce gerçekleşen oylama sonucunda ikinci yılında da toplam altı kategoride sahiplerini buldu. 2010 yılında sinemalarımızda gösterime giren 65 yerli filmi ‘en fena’ sonuçlar açısından değerlendiren 33 kişilik jüri, Hakan Şahin’in yönettiği Sultanın Sırrı’nı Yılın En Fena Filmi olarak belirledi. İstanbul 2010 Ajansı’nın desteklediği filmin bütçesi 4 milyon liraydı.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    2. Altın Kestane Ödülleri Açıklandı: Türk Sinemasının 2010’daki En Fena’ları yazısına devam et