Sil Baştan (Eternal Sunshine of the Spotless Mind) ve Matrix’i birleştirseniz, üzerine de çeşni olsun diye biraz insan-tanrı arasındaki ilişki ve kadercilik gibi kavramları ekleseniz ne olur?
Kader Ajanları’nda (The Adjustment Bureau) David Norris (Matt Damon), başarılı bir siyasetçi olma yolunda emin adımlarla ilerleyen genç bir politikacı. Bir gün karşısına genç bir kadın çıkıyor. İnsanlar için “plânlanan” kaderleri uygulamakla ve “plân”dan ayrılanları “doğru yola getirmekle” görevli “kader ajanları” birbirlerinin plânlarında olmadıkları için David ve bu genç kadını ayırmaya çalışıyorlar. Tesadüfler gibi görünen olaylar, aslında bu kader ajanlarının onları ayırmak için kullandıkları “araçlar.” Ancak ajanların bütün uğraşlarına rağmen David ile “plaânında” değil ama “kaderinde yazılı olan” bu genç kadın, ajanların ustalıkla yönlendirdikleri olayların dışında gerçek tesadüfler sonrası birbirlerine kavuşmayı beceriyorlar. Karakterler bu noktada, hafızaları ne kadar silinse dahi yine de birbirlerini bulan Sil Baştan’ın Joel ve Clementine’ini hatırlatıyorlar. Hatta arada kader ajanları David’e eğer onların dediği şekilde davranmazsa “reset”leneceğini, yani hafızasının tamamen silineceğini dahi söylüyorlar.
Bu arada, kader ajanları “kimi insanların adına melek” dedikleri yaratıklar. Bunu bildikten sonra, her ne kadar iki seveni ayırmaya da calışsalar, bu ajanların birisini öldürmeyeceğinden emin olduğumdan rahat bir nefes aldım. Bu ajanlar, yüzünü hiç görmediğimiz ama varlığı sürekli hatırlatılan, adı sürekli anılan “yönetim kurulu başkanı” (tanrı) tarafından yönetiliyorlar. Tanrı ve onun plânını uygulayan melekler insanların onlar için belirlenen plândan (kaderden) sapmamalarını sağlıyorlar. Ancak arada David gibi birkaç tanesi “başlarına buyruk” davranıp kaderlerini kendileri çizmek istiyorlar. Bu da tabii insaların ne kadar kader denen onlar için bir “yönetici” (tanrı) tarafından belirlenmiş bir hayatı yaşadıklarını, ne kadar aslında yaşamlarını kendi belirlediklerini tartışıyor.
Arada “yok, bu kadar tesadüf de olmaz” dedirtse dahi Kader Ajanları bir süredir izlediğim en romantik film. Bunda en önemli pay, yapaylığa kaçmayan ama yine de birbirlerini sevdiklerinden birbirlerine hep yeni bir şans daha tanıyan karakterlerin. İnandırıcı, karmaşıklıkları olan ama yapaylıktan uzak karakterler… Açıkçası kaslı vücudunu gizli ajan rollerinde görmeye alıştığım Matt Damon’ı romantik bir adam rolünde görmek de beni mutlu etti. Bir de tabii David’in hayatının aşkı Elise Sellas rolündeki Emily Blunt… O kadar inandırıcı ki gerçekten dansçı olmadığına inanmak zor.
Ajan/melekler arasında bir tanesi var ki onun yeri özel. O David’den sorumlu olan Harry Mitchell. Bu yorgun melek yaptığı bir hata sayesinde Elise ile David’in tekrar karşılaşmasını, David’in ajanların farkına varmasını, dahası bilerek ve isteyerek ikisinin kavuşmasını sağlıyor. En sonunda da David ile Elise’e yönetim kurulu başkanından (tanrıdan) bir mesaj getiriyor bu ajan/melek -artık kendi kaderlerini çizmekte özgürdürler. Hmmmm, bu insanlarla duygusal bağ kurabilmek gibi insani özelliklere sahip, arada sırada (David’in yaptığı gibi) tanrının kendisi ile karıştırılan bu özel melek kim dersiniz?
(03 Mart 2011)
Yasemin Sim Esmen