Beğenin ya da beğenmeyin, Paranormal Activity günümüz korku sineması için bir milât… Türün etkisini iyiden iyiye yitirdiği 2000 sonrasında, Paranormal Activity bir elektro şok etkisi yarattı. Tabi Paranormal Activity de dahil olmak üzere birçok filmin ilham kaynağı olan Blair Cadısı’nı unutmamak lâzım. Parlak bir fikir, milyon dolarlar harcanarak yapılan birçok Hollywood yapımını bir anda solda sıfır bırakabiliyor. Blair Cadısı da, Paranormal Activity’de bu başarıya sahip yenilikçi filmlerden… Sırf bu yüzden bile saygıyı hak ediyor.
Devam filmine geçmeden önce ilk filmi kısaca hatırlayalım. Birlikte yaşayan genç bir çiftin evlerinde birtakım doğaüstü olaylar yaşanıyordu. Çift, geceleri uyudukları odaya kamera yerleştiriyor ve bir sonraki gün, gece boyunca olup bitenleri izleyip neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Günden güne işler kötüleşiyor, öteki alemden gelen varlık kontrolü tamamen ele geçiriyordu.
İlk filmde, ikinci filme referans olan bazı bilgileri de öğreniyorduk. Katie’ye musallat olan bu şeytani varlık aslında kız kardeşlerin çocukken yaşadıkları bir kâbusun ta kendisiydi. Bu yüzden evi barkı yanıp kül olan bu aile geçmişe bir set çekmiş ve yeni bir hayata başlamıştı. Ancak yıllar sonra bir şey onu yeniden harekete geçirmişti. İkinci filmde bunun nedenini de öğreniyoruz.
Peki Paranormal Activity 2 iyi bir devam filmi olma başarısını yakalayabilmiş mi? Devam filmleri her zaman risktir ve çoğu ilkini mumla aratır. İlk filmle kimsenin beklemediği bir başarı elde eden Oren Peli’nin, bu kez yönetmen koltuğunu Tod Wiliams’a bırakmasının nedeni de devam filmi kaygısının açık bir göstergesi. Bence ikinci filme, devam filminden öte bir başlangıç filmi desek daha doğru olur. Yönetmen senaryo üzerinde o kadar kafa yormuş ve oynamış ki, iki film bütünleşmişler.
İnanın ya da inanmayın paranormal olaylar insanları her zaman ürkütür. Çünkü buna benzer hikâyeleri hangi din, ülke ya da inanıştan olsun birçok insandan duymuşuzdur. Veya bir gün benim de başıma gelirse düşüncesi bile tırsmak için yeterli bir sebeptir. Filmi sinema salonunda izleme keyfinden geri kalmayın. Bir de tabiki akşam ya da gece seanslarını tercih edin. Eve dönüp yatağınıza yattığınızda en ufak bir tıkırtının sizi yerinizden zıplatacağını garanti ediyorum.
(26 Ekim 2010)
Gizem Ertürk