“Yedek Polisler”, New York Polis Departmanı’nda, ‘astarı yüzlerinden pahalı’ iki ‘yıldız’ kanun uygulayıcısı devre dışı kaldığında sokaklara çıkan ve bu işe taban tabana zıt görünmelerine karşın, çağın en büyük soygunlarına olanak sağlayan ‘para yönetimi’nde ünlü bir ismin peşine düşen, görebileceğiniz en tuhaf ikili. Will Ferrell, sürekli çalıştığı yönetmen Adam McKay ile oluşturduğu ‘kontrollü edepsizlik’ diyebileceğimiz güldürü anlayışını, sıkı yumruklarından ve bir sahnede ‘estetiğinden’ yararlandığı Mark Wahlberg’ü kadroya dâhil ederek tekrarlıyor. Seyircinin sıkılmasına asla izin vermeyen teknik kadro, gerçekçi aksiyon sekanslarıyla “vay vay vay!” nidalarına yol açan filmde, ‘kapitalizm prensleri’nin ABD devleti ve vatandaşlarına (dolaylı olarak bizlere de) hangi uçuk rakamlara mal olduklarını son jeneriklerde gayet net aktarıyor.
“Kavşak”, birbirine temas eden acılar ve mutsuzluklarla örülü dört hikâyede, karakterlerin aralarında iletişim kurmaları ile birlikte umudun yeşermesini, dingin ve gereksiz diyaloglardan kaçınıp olabildiğince görüntü diline yaslanarak sunuyor. Eğer olasılıklarla ilgili düşünmeye başlarsanız gedikler bulabileceğiniz öykü yapısına takılmadan, bazen hafif ‘düşmeler’ yaşansa da oyuncu performanslarından ve dokuyla tamamen bütünleşen müzikten çok zevk alarak seyredebilirsiniz. Benim bir filme verdiğim değerin ölçüsü son zamanlarda daha belirgin: Eğer en az bir sahnede ağdalı numaralar çekmeden, samimi biçimde yanağımdan yaşlar süzdürmeyi başarmışsa eğer, evet, ‘benim filmimdir’… “Kavşak” gibi!
“İyi Yürek”, tüm dünyası, sigaranın, alkolün ve nobranlığının, huysuzluğunun, sınırlı sayıda müdavim müşterilerinin arasında sıkça kalbinin teklediği bar olan yaşlıca patronun, bu dünyadan gitmesi gerektiğine inanarak bileklerini kesmiş genç evsizle karşılaşıp onun ‘temiz’ kalbini keşfetmesi ve ikisinin (ve herkesin tabii) ‘kocaman bir şaka’ olan hayatlarını yeniden şekillendirmesi üzerine kurulu. Çok yönlü sanatçı Dagur Kári, içinde bulunduğumuz berbat çağda, bir yavru kediyi asarak öldürmeye varacak kadar dibe vurmuş kötülüğe karşın insan yüreğinin saflığını, gözümüzün içine sokmadan hassas noktalarımıza dokunarak anlatıyor. Sapasağlam bir sinema!
“Baykuş Krallığı Efsanesi”, çarpıcı filmleriyle tanıdığımız Zack Synder yönetimindeki beş yüzün üstünde sanatçının, baykuşlara dair dünyada, anatomik gerçekçiliği hareket estetiğiyle birleştirerek, efsanelere dair klâsik temaları yinelediği ve fakat ‘karanlık bir film duygusu’nun daha ağır bastığı 3D animasyon / serüven. 13 yaş altı çocuklar için ürkütücü olabilir.
Uzun eleştiri için
tıklayınız.
ÖNEMLİ: 21 yıldır bu ülkeden para kazanan Warner Bros. Türkiye’nin yetkilileri, ‘küçük hesaplar’ yaparak, orijinal seslendirme ile izlemenin sinefiller için şart olduğu filmi silme dublajlı vizyona çıkararak, bu ülke seyircisine ne kadar değer verdiklerini gösterdiler! Üstelik bazı sözlerin hiç anlaşılmadığı berbat bir seslendirme söz konusu. Bu “inadım inat” tavırlarını kınıyor; filmin tanıtımlarında sundukları ve neden orijinal izlememiz gerektiğini vurgulayan şu satırları dikkatle okumanızı öneriyorum:
“Oyuncular, canlandırdıkları karakterlerinin çeşitli seslerini taklit ederek Wayne Pashley’ye (üst denetçi ses editörü ve tasarımcısı) oldukça yardımcı oldu; ses ekibi bu sesleri gerçek baykuş sesleri ile harmanlayarak diyalogdan gerçek kuş seslerine kusursuz bir geçiş sağladı.”
“Gerçek baykuşların ve harika oyuncuların seslerini birleştiren Wayne, sizi karakterlere daha da yakınlaştıran ve baykuş dünyası hakkındaki bakış açınızı genişleten bir doku eklemiş oldu,” diyor Nalbandian (yapımcı).
(29 Eylül 2010)
Ali Ulvi Uyanık
[email protected]