“Ye Dua Et Sev”, yaklaşık yedi milyar insandan bir milyarının açlık çektiği şu dünyada, ‘rahatın battığı’ çok gelişmiş New York’lu kadınlardan birinin İtalya’da kendini şımartması, Hindistan’da iç huzurun gücünü öğrenmesi, Bali’de de dengeye hazır olmasından müteşekkil içsel yolculuğunun pazarlanması (filmin de başta söylediği gibi, “herkesin derdi kendine”)… Daha doğrusu, bu pazarlamanın sinema ayağı! Aynı zamanda, 43 yaşındaki Julia Roberts’ın kendini tekrar ederek parlatılması efendim… Yerseniz! Vallahi, refahtan bunalıma giren batılıların saflık arayışlarına çıktığı Asya ülkelerindeki ticari uyanıklıklardan gına geldi. Ha, belki Türkiye’de, içindeki boşlukları doldurmak isteyen özenti kadınlar için bu “yiyip içip derin düşünme ve âşık olma” macerası caziptir, bilemem.
“Toprak Altında”, tabut içinde gömülmüş bir adamın fiziksel değişimleri ve ruhsal dalgalanmalarını seyirciye geçiren, kalp atış hızını aynen hissettiren bir serüven. Evet, yaşamak çabasının, o çok sınırlı süre ve daracık dikdörtgen içindeki ‘büyük serüven’i hem de. Uyaralım; bu sinemanın yaratıcı örneğini, oyuncu, görüntü yönetmeni ve yönetmenin ‘meydan okuması’nı izlemek, eşine az rastlanır bir deneyimdir!
“Şantaj”, tüm yaşamını ‘dini aidiyet’ kaplamış şartlı tahliye memurunun ruhunun diplerine sakladığı tutkularının, hapishaneden kurtulmak isteyen genç bir mahkûmun fettan karısı tarafından açığa çıkarılması ve mahkûmun da, ilginçtir, farklı bir inanışla tekâmül sürecine girmesi… Kısaca, iki erkeğin ve kadınlarının, kendi ‘içlerine’ yaptıkları yolculuklarla, insan denilen çetrefil yaratığın şifrelerine dair bir inceleme. Karanlık bir öykü, akıllıca bir bakış, müessir performanslar. Sinema sanatının klâs takipçileri için.
Uzun eleştiri için tıklayınız.
“Sevgili Hedefim”, enteresan biçimde ‘ahlâksızlık’ sunuyor. Hedefini ‘halledene’ kadar -arada masumları öldürmek de dâhil- gözünü kırpmadan ilerleyen kiralık katillerin dünyasında, her tür şiddeti kanıksayıp, İngilizlere özgü ‘kara komedi’nin zorlama esnekliği içinde bir aşkın doğuşuna bile tanık oluyoruz. Evet, bu bir film; ama filmin süresine küçük gelmiş bir öyküde, katillerin meslek ahlâkı (!) ve insan canı almanın incelikleri kanımızı dondurmaya yetti!
“Satılık Ruh”, Wes Craven’in yeni seri katil öyküsü. Tekinsiz ve koyu siyah! Lânetli ‘beyaz adamlar’ ülkesi Amerika’nın, kendi yarattığı korkular içinde asla huzura kavuşamayacağını bir kasaba ile ‘örnekleyen’ , ‘metninin altı dolu’ bir film.
Uzun eleştiri için tıklayınız.
(06 Ekim 2010)
Ali Ulvi Uyanık
[email protected]