3. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nce bu yıl 3.sü gerçekleştirilmekte olan İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali, 05 – 11 Ekim 2009 tarihleri arasında seyircisiyle buluşuyor. Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) üyesi 1.200.000 mimarla birlikte kutlanacak Dünya Mimarlık Günü vesilesiyle yaşama geçirilecek olan festivale, 45’i yerli yönetmen imzalı toplam 56 film katıldı. Festival, ülkemizde üretilmiş mimarlık, belgesel ve canlandırma filmlerini teşvik etmek, dünyanın diğer ülkelerinde üretilmiş filmlerin seyirci ile buluşmasını sağlamak amacıyla yapılıyor.

3. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali yazısına devam et

Filistin Filmi Bu Denizin Tuzu, 15 Eylül’de Kanal 24’te

Zeyno Film’in Türkiye dağıtımcısı olduğu Filistin filmi Bu Denizin Tuzu (Milh Hadha Al-Bahr / Salt of This Sea), 15 Eylül 20:45’de Kanal 24′te gösteriliyor. Bu Denizin Tuzu, FIBRESCI ve Özel Jüri Ödülü almış çarpıcı bir yapıt. Annemarie Jacir’in senaryosunu yazıp yönettiği Bu Denizin Tuzu, inanılması zor bir yumuşaklıkla Filistinlilerin 1948 Nakba felâket’inden beri yaşadıkları dramı çarpıcı bir şekilde beyaz perdeye yansıtıyor.

Sinemalarda Bayram Havası

Bayram günlerini sürdüğümüz şu günler sinemaya gitmek için en ideal zamanlar… 10 yeni filmin vizyona girdiği hafta, sinemaseverlere bol seçenek sunuyor. Özellikle son aylarda vizyona giren korku – gerilim türündeki filmler izlenmeye değer. Bu hafta da türde 3 yeni film izlenmeyi bekliyor. Bruce McDonald’ın yönettiği Öldüren Kelimeler / Pontypool, mutlaka görülmesi gereken filmlerde başı çekiyor. Haftanın bir diğer gerilimi Alex ve David Pastor ortak yapımı Veba / Carriers’da aşağı kalır değil. Mats Stenberg yönetimli Şeytanın Oteli 2 / Fritt Vilt 2 türünün müdavimlerine hitap ediyor. Göçenler, Göçürenler… Ne Varsa Götürenler / Immigrants – L. A. Dolce Vita ise tüketim çılgınlığına dikkat çekerek haftanın sosyal sorumluluğunu üstlenen tek film ve kaçırılmamalı… Kocaman çocuklar için özellikle… G-Force ise ünlü oyuncu kadrosu ve teknolojisiyle zaten seyircini bulmuştur. Son Vampir / Blood’ı ise merak etmekteyim. Her türlü vampir filmine karşı zaafım var.

TÜRK FİLMLERİNDE HAYAL KIRIKLIĞI

Yavaş yavaş ve korkarak haftanın 4 Türk filmine doğru ilerliyorum. Bu 4 filmden 3’ünün gösterimlerini kaçırdım ama görüyorum ki çok bir şey kaçırmamışım… Sizi Seviyorum’dan zaten beklentim yoktu, boşa çıkmadı… Luk Piyes’in yazıp, yönetip, oynadığı Kanımdaki Barut ile ilgili de çok iç açıcı şeyler duymadım ne yazık ki… Bir tek Cemal Şan’ın Sonsuz’u ile ilgili güzel şeyler okudum ama konusunun kanser hastalığı nedeniyle kesişen farklı dünyalardan üç insanın hayatının son günlerini olduğunu bilmediğimden izlemeye yanaşmadım açıkçası…

Gelelim Egemen Ertürk’ün Çıngıraklı Top’una… Konusunu okuyunca ilgimi çekmişti açıkçası… Hikâyeye göz atalım; eskiden sahalarda fırtınalar estiren futbolcu Kerem alkolizmin derin batağına saplanmıştır. Kumar borçlarından dolayı mafya da peşindedir. Aynı günlerde Boğaz Körler Derneği’nde olimpiyatlar için takım kurma telâşı vardır. Kerem’in yolu bir şekilde dernekle kesişir ve Kerem körler takımının antrenörü olur. Dernekteki iyilik perisi ile Kerem birbirlerinden pek hoşlanırlar.

Bitirmeden oyuncular ile ilgili birkaç şey söylemeliyim. İlyas Salman hayranlık duyduğum, Türk sinemasının çok değerli bir oyuncusudur. Oyununu da çok beğendim. Sevgili Osman Tanburacı ise aynen gerçek hayatta olduğu gibi güler yüzlü ve yardımsever… İlk oyunculuk deneyiminde perdede çok sevimli duruyordu, bence hiç de fena değildi…

BİZ KUMLANMIŞ KOT GİYİYORUZ, ONLAR ÖLÜYOR!!!

Haftanın hiç şüphesiz en önemli filmi Silikozis belgeseli… Geçtiğimiz Perşembe günü galası yapılan filmin ekibi artık çok yakından tanıdığımız, Ethem Özgüven, Petra Holzer ve arkadaşları… Geçtiğimiz yıl Tuzla’da yaşanan insanlık dramını 4857 isimli filmleri ile belgeleyen ekip aynı günlerde yaptığım söyleşide kot kumlama işçilerinin ölümleri ile ilgili “Hiç kimse bizim giydiğimiz kotu yaparken ölmek zorunda değil. Hepimiz emekçiyiz, hepimizin yaşamaya hakkı var.” diyerek düşüncelerini dile getirmişlerdi. Akabinde de aynı kolektif ve gönüllü çalışma ruhuyla yola çıkmışlardı.

SİLİKOZİS NASIL BİR HASTALIK?

Birçoğumuzun adını bile ilk kez duyduğu bu hastalık ne nasıl şey? 2004 yılında tekstilde ortaya çıktı Silikozis hastalığı… Akciğerleri saran ölümcül bir hastalıktı bu… Aslında hastalık normal şartlarda tozlu ve kumlu ortamda 15-20 yıl gibi uzun bir süre çalıştıktan sonra ortaya çıkabiliyor. Ancak Türkiye’deki kot kumlama işçilerinin 6 aylık bir çalışması bile hastalığın ölümcül boyutlara ulaşmasına yetiyor. Daha yirmili yaşlarını süren, gencecik insanların bu hastalıktan hayatlarını kaybettiklerini biliyoruz. Henüz tanı konmamış, hastaneye bile gidecek durumu olmayan, dolayısıyla tespit edilemeyen birçok silikozis hastası var. Sayının en az 5 bin olduğu tahmin ediliyor.

Ne yapabiliriz?

Aslında şu an her şeyin başındayız ve hepimizin üzerine büyük sorumluluk düşüyor. Kot kumlama yasaklandı ama bu ölen insanları geri getirmiyor veya hastaların durumunu değiştirmiyor. Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi aylardır il il dolaşarak bu hastalığa yakalanmış işçileri tespit ediyor; hastaların hastanelere yatırılmasını sağlıyor. İşçileri ve kamuoyunu bilinçlendirmek için seminerler ve hekimler ile birlikte sunumlar yapıyor. En önemlisi de işçilerin haklarını almalarını sağlamak için davalar açıyor. Bir işçinin tüm içtenliğiyle söyleyiverdiği gibi; “Patronlar o dandik maskeleri vermeseydi, uygun sağlık koşullarında çalışma sağlansaydı, şu an bu yaşananların hiç biri olmayacaktı.”

Şu an yapılması hedeflenen en önemli konu, işçilerin kanunen emekli olmalarını sağlamak. Çünkü bir çoğu çok genç yaşta olmalarına rağmen iş güçlerini tamamen yitirmiş durumdalar ve bakmakla yükümlü oldukları aileleri var.

Yapabileceğimiz ilk şey, konunun sıcaklığını muhafaza etmek ve istenilen sonuç alanına kadar destek vermeye devam etmek. Silikozis belgeselinin gösterilmesini sağlamak en önemli adımlardan birisi… Küçük ya da büyük bir TV kanalından tutun, küçük bir cafeye kadar, belgeselin ne kadar çok yerde gösterilmesini sağlarsak bu sorunu o kadar görünür kılacağımızı unutmayalım.

http://www.kotiscileri.org adresine tıklayıp gelişmelerden haberdar olabilir ve imza kampanyasına katılabilirsiniz. Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi’ne destekte bulunmak için;

İnsan Sağlığı ve Eğitim Vakfı Hesabı
Türkiye İş Bankası İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Şubesi
Şube Kodu: 1200
Hesap Numarası: 3146645
Önemli Uyarı: Dekontun açıklama bölümüne “Kot İşçileri ile Dayanışma İçin” yazmayı unutmayın!

(21 Eylül 2009)

Gizem Ertürk

Köprüdekiler, 34. Toronto Film Festivali ile Uluslararası Yolculuğuna Devam Ediyor

Dünya prömiyerini 07 Ağustos’ta Locarno Film Festivali’nde yapan Aslı Özge’nin yönettiği Köprüdekiler, Saraybosna Film Festivali’nin ardından uluslararası yolculuğuna 34. Toronto Film Festivali’nde devam ediyor. Köprüdekiler, bu yıl 10 – 19 Eylül tarihlerin arasında gerçekleştirilen Toronto Uluslararası Film Festivali’nin Contemporary World Sinema Bölümü’nde 15, 16 ve 18 Eylül tarihlerinde dünya seyircisiyle buluşuyor.
Yeni Sinemacılar ve Endorphine Production’ın yapımcılığını üstlendiği Türk-Alman yapımı Köprüdekiler Türkiye’de Kasım ayında izleyiciyle buluşacak.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Kadınlar ve Erkekler Üstüne

    Kadın Aklı Erkek Aklı (The Ugly Truth)
    Yönetmen: Robert Luketic
    Senaryo: Nicole Eastman, Karen McCullah Lutz, Kirsten Smith
    Müzik: Aaron Zigman
    Görüntü: Russell Carpenter
    Oyuncular: Katherine Heigl (Abby Richter), Gerard Butler (Mike Chadway), Eric Winter (Colin), John Michael Higgins (Larry), Cheryl Hines (Georgia)
    Yapım: Columbia (2009)

    “Bu Nasıl Sarışın” ve “21” filmleriyle tanınan Avustralyalı yönetmen Robert Luketic’in salon komedilerine selam gönderen “Kadın Aklı Erkek Aklı” filminin kadınlar ve erkeklere dair esprileri zayıf olmasından tam anlamıyla seyircileri kahkahalara boğamıyor.

    Filmin hikâyesi, Kaliforniya’nın Sacramento şehrinde, bir yerel televizyon kanalında geçiyor. Bu komedi, kadınlar ve erkekler üzerine bir film gibi görünse de, aslında ilişkilerde acemi bir genç kadının erkekler konusunda “tecrübe” kazanması üzerine. Ama, filmlerde şu kural hiç değişmiyor: Nefretten aşk doğar… Gerçek hayatta birçok insanın toslamadığı bir şey. Filmlerin yalanı işte. Abby, bir haber programının yapımcısı ve “rating”lerde yerlerde sürünüyor. Rakip yerel kanalda kadınlar ve erkekler üzerine “Acı Gerçekler” programını yapan Mike, şehrin gözde programcısı. Kedisever Abby’nin kedisi televizyonun uzaktan kumanda aletinin tuşlarına basınca, kader Abby’yle Mike’ın yollarını buluşturuyor. Abby’nin haber programına paraşütle inen Mike, dizginleri ele alıyor ve program bir anda şehrin en gözdesi oluyor. Sonuçta işin ucunda erkekler ve kadınlar var. Hem kadınlar hem de erkekler, karşı cinsin kendileri hakkında ne düşündüklerini merak ederler. Mike, sadece programında değil hayatta da kadınları okuyan biri. Elbette aşkta acemi Abby’nin dertlerini hemen anlıyor.

    Salon komedisi…

    Eski zaman Hollywood salon filmlerinin tadını veren ve yer yer esprileriyle insanı güldüren yönetmen Robert Luketic’in “The Ugly Truth-Kadın Aklı Erkek Aklı” filmi, bir senaryo ordusunun yazmasına rağmen hınzırca bir güldürüye dönüşemiyor ne yazık ki. Oysa, kadın ve erkek dünyaları birer derya. Nancy Meyers’ın 2000 yapımı “What Women Want-Kadınlar Ne İster” filmi daha hınzırcaydı sanki. Kadınlar ve erkekler üzerine espriler tam anlamıyla güldürüyordu. “Kadın Aklı Erkek Aklı” filminde en hınzırca tipler, aynı programı sunan karı-kocanın, Georgia ve Larry’nin göründüğü sahnelerdi belki de. Filmin finalindeki uçan balonlu sahne de iyi geliyordu. Bu film, kadınla erkeğin akıllarının ve kalplerinin nerede olduğunu bir defa daha hatırlatıyor. Filmin afişine bir bakın. Yönetmen Luketic, 1973’te Avustralya’da doğdu. Luketic’in annesi bir İtalyan, babasıysa bir Hırvat. Bu yönetmenin en hatırlayacağınız filmi 2001 yapımı “Legally Blonde-Nasıl Sarışın”dır belki de. Sinemaseverler, 1978 doğumlu Katherine Heigl’i Steve Miner’ın 1994 yapımı “My Father the Hero-Kahraman Babam” filminden hatırlayabilirler. 1969 doğumlu İskoç oyuncu Gerard Butler, Joel Schumacher’in 2004 yapımı “The Phantom of the Opera-Operadaki Hayalet”, Zack Snyder’ın 2006 yapımı “300-300 Spartalı” ve Guy Ritchie’nin 2008 yapımı “RocknRolla” filmlerinden hatırlanıyor. Kameraman Russell Carpenter bu ekibin en bilineni belki de. Carpenter, 1997 yapımı 11 Oscar kazanmış “Titanic-Titanik” filmiyle bir Oscar kazanmıştı. Kameraman Carpenter, James Cameron’la 1994 yapımı “True Lies-Gerçek Yalanlar”da da beraber çalışmıştı. Carpenter ayrıca, yönetmen Luketic’in 2005 yapımı “Monster-in-Law-Vay Kaynanam Vay” ve 2008 yapımı “21” filmlerine de katkıda bulundu.

    (20 Eylül 2009)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    İki Dil Bir Bavul’un Yeni Afişi Hazırlandı

    Orhan Eskiköy ile Özgür Doğan’ın yönettiği belgesel film İki Dil Bir Bavul’un yeni afişi hazırlandı.
    23 Ekim 2009′da Tiglon Film tarafından vizyona çıkarılacak olan İki Dil Bir Bavul, üniversiteden yeni mezun olmuş ve uzak bir Kürt köyüne atanmış Türk öğretmenin bir yılını, onun okula yeni başlayan ve Türkçe bilmeyen çocuklarla yaşadıklarını anlatıyor. Bir yıl boyunca öğretmenin farklı bir topluluk ve kültür içindeki yalnızlığına, çocuklar ve köylülerle yaşadığı iletişim problemine, çocuklardaki değişime tanık oluyoruz. Süreç boyunca öğretmen ve çocuklar birbirlerini tanımaya ve anlamaya başlıyorlar.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İki Dil Bir Bavul’un Yeni Afişi Hazırlandı yazısına devam et
  • “Sonsuz” Bir Film

    Cuma günü en sevdiğim günlerden biridir, üstelik daha okullar da açılmamış, saat 13:15 matinesine “Sonsuz”a gideyim dedim, iyi ki de gitmişim. Film en iyi Türk filmleri listesine girebilecek kadar muhteşem bir film olmasa da hoşça vakit geçirtti, hem eğlendirdi hem de duygulandırdı. Her şeyden önce oyunculuklar iyi ve samimiydi. Ferhat Gündoğdu namuslu Anadolu gencini iyi canlandırmış, İsmail Hacıoğlu ise rolüne tam uyacak kişiydi, zaten burada oynadığı Volkan karakteriyle “Kabadayı” filminde oynadığı Murat karakteri birbirine oldukça benziyor. Bana göre filmin yönetmeni Cemal Şan “Kabadayı” filminden esinlenerek “Sonsuz”u çekmiş. Bu iki filmin ortak özelliği; ikisinde de bir gece mekânının içindeki kız kavgası var, ikisinde de genç bir barmenin mafyadan kaçışı var. Zaten “Kabadayı” filmini iyi hatırlayanlar bilir; orada da Şener Şen fotoğraflar çekip defterine koyuyordu, “Sonsuz” filminde de mafya babasını canlandıran Şevket Çoruh öldüreceği kişilerle önceden fotoğraf çektirip defterine koyuyor. Bu kadar da benzerlik olamaz demeyin, Şener Şen’in de Şevket Çoruh’un da kullandıkları fotoğraf makinesi aynı model. Bu arada Şevket Çoruh da mafya babasını çok iyi canlandırmış, hele “Var mısın, yok musun” yarışmasını ti’ye aldığı sahne beni çok güldürdü. Filmde gülünecek çok sahne var ama esasında bir dram anlatılıyor.

    Serhan (Ferhat Gündoğdu) küçük yaşta ailesinin zoruyla töre cinayeti işlemiş saf bir Anadolu genciyken, Volkan (İsmail Hacıoğlu) discoda dj.lik yapan, daha asi ve hayatı bilen bir karakterdir. Tek ortak noktaları ikisinin de kanser hastası olmalarıdır. Buna rağmen, tedavi sürecinde hastanede tanıştıkları ve onlar gibi hasta olan Süleyman abilerine gençliklerini yaşayacaklarına ve hayata bağlanacaklarına dair söz verirler. Mutluluğun anahtarını bulmak üzere Foça’ya doğru yol alırlar fakat Volkan’ın bir mafya babasına bulaşması sonucu maceralı bir kovalamaca başlar. Foça’nın göz alıcı manzarası filme hoş bir hava vermiş.

    Film boyunca zaman zaman gülecek, düşünecek ve duygulanacaksınız. Bir başyapıt beklentisiyle değil, bayramda hoşça vakit geçirmek için gidilebilecek bir film.

    (19 Eylül 2009)

    Emir Batuş

    Tüm Şirketler

    Tüm Şirketler,
    04 – 10 Eylül 2009 Haftalık (Weekly),
    02 Ocak – 10 Eylül 2009 Yıllık (Annual), Eski Yıllar Yıllık (Ex Years Releases Annual), Hafta Hafta (Week by Week) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.