Alman Kültür Merkezi’nde (Goethe-Institut), 08 Mayıs – 26 Haziran tarihleri arasında Alman filmleri ücretsiz olarak gösteriliyor. Goethe-Institut arşivinden oluşturulan seçkide Alman sinemasının yüz yıllık tarihine bir bakış yapılıyor. İlk sessiz filmler (Lubitsch), savaş öncesi (Sternberg) ve savaş sonrası (Kautner) filmler, 60’lı ve 70’li yılların yaratıcı filmleri (Kluge, Fassbinder) ve günümüzün yeni ve gerçekçi (Petzold, Dresen) sineması olmak üzere sinema tarihinin önemli devreleri sunuluyor. Seçilen filmler ait oldukları dönemin Almanyası’na göz atma fırsatı veriyor, film ve film dilinin gelişimini belgeliyorlar. Goethe-Institut gösterilerinin ilk bölümünde, 1910-40 yılları arasındaki dönemden dokuz film gösteriyor. Goethe-Institut, Beyoğlu’nda Galatasaray Yeni Çarşı Caddesi’nde bulunuyor.
1910’lu Yıllar
Ernst Lubitsch’in 08 Mayıs’ta saat 18:00’de peşpeşe gösterilecek iki orta metraj filminden ilki, Ich Möchte Kein Mann Sein-Erkek Olmak İstemiyorum, 1918 yapımı. Başrolde de Ossi Oswalda (Ossi), Curt Goetz (Dr. Kersten), Farry Sikla (Brockmüller) var. Capcanlı bir genç kız Ossi, onu evde eğiten ve göz kulak olan öğretmeni Dr. Kernsten’i atlatarak erkek kılığına girer ve Berlin’in gece hayatına karışır. Lubitsch’in bir diğer filmi 1919 yapımı ve 60 dakikalık filmi Austernprinzessin-İstiridye Prenses’i, Erkek Olmak İstiyorum’un hemen peşinden gösterilecek. Yine bu filmde de Ossi Oswalda var. Bu komedide sahte prensesler ve kendini içkiye vurmuş prensler var. 1892’de Berlin’de doğan ve 1947’de Hollywood’da ölen Yahudi yönetmen Lubitsch, komedilerini 1923’te sessiz çektiği Rosita filmiyle Hollywood’a taşıdı. Hem de bu filmin başrolünde Hollywood’un ilk kadın starlarından Mary Pickford vardı. Yönetmen, Greta Garbo’nun perdede göründüğü sondan bir önceki filmi 1939 yapımı Ninotchka-Gülmeyen Kadın’a daha iyi hatırlanıyor. Lubitsch’in 1942 yapımı To Be or Not to Be-Olmak ya da Olmamak filmi de sinema tarihinde iyi bir yere sahip. 1943 yapımı Heaven Can Wait-Cennet Bekleyebilir de hatırlanabilir filmlerinden.
1920’li Yıllar
1930’da, henüz 37 yaşındayken Berlin’de ölen Alman yönetmen Manfred Noa’nın 1922 yapımı Nathan der Weise-Bilge Nathan, 15 Mayıs’ta saat 18:00’de gösteriliyor. Filmin süresiyse 123 dakika. Filmde Werner Krauss, Carl de Vogt, Fritz Greiner, Lia Eibenschütz, Bella Muzsnay oynuyor. Gotthold Ephraim Lessing’in pasifist oyunu, 12. yüzyılda, Haçlı Seferleri sırasında Kudüs’te geçiyor. O devirlerde Hıristiyanlık, Yahudilik ve Müslümanlık doğrudan doğruya karşı karşıya geliyor. Görüntüler açısından çok zengin bu film, 1922’de, daha yapım aşamasında Nasyonal Sosyalistlerin saldırılarıyla karşı karşıya kaldı ve bugün tamamen unutulmuş. Münih Film Müzesi, filmin bugüne kalmış tek kopyasını restore ederek zamanın özelliklerine uygun olarak renklendirdi ve Alman sessiz sinemasının ustalık eseri olarak yeniden keşfedilmesi için sinemaseverlere sunuyor. Filmin çarpıcı görüntüleri Hans Karl Gottschalk, Gustave Preiss ve Georg Schubert’e ait.
1930’lu Yıllar
Sinema tarihinin ilk klâsiklerinden Avusturyalı yönetmen Josef von Sternberg’in Marlene Dietrich’i starlığa yükselten 1930 yapımı Der Blaue Engel-Mavi Melek sinema perdesinde görülmesi gereken bir yapıt. Heinrich Mann’ın romanından uyarlanan filmde Emil Jannings de oynuyor. Öğrencileri arasında elden ele dolaşan açık saçık fotoğraflara öfkelenen Profesör Ruth, fotoğrafltaki güzel Lola’dan hesap sormak için Mavi Melek kabaresine gidiyor. Lola’nın sahnesinden büyülenen profesör, genç kadının tiryakisi olur ve onunla evlenmek için kariyerini bırakır. Böylece çöküşü de başlamış olur. Genç karısıyla şehirden şehire gider ve üçüncü sınıf bir grupta aptal August’u oynar. Bir zaman sonra da, eski öğrencilerinin ve arkadaşlarının alay konusu olacağı şehrine geri döner. Boynuzlanmış bir koca olarak boş sınıfına girer, yere yığılır ve ölür. Bu filmdeki unutulmazlardan biri de o ünlü sahnede, fıçının üzerinde oturan Marlene Dietrich’in güzel bacaklarının görünmesiydi. Mavi Melek, 22 Mayıs’ta saat 18:00’de gösteriliyor. Yönetmen Sternberg, 1894’te Viyana’da doğdu, 1969’da Hollywood’da öldü. Almanya’da starlığa çıkardığı Marlene Dietrich’le Hollywood’da da birçok film yaptı. Sternberg, kara film tarzında film yapan yönetmenleri de derinden etkiledi. Filmlerindeki yumuşak ışık-gölge yansımaları ve mekan kullanımları, Alman sinemasının dışavurumcu özelliklerini taşıyordu.
29 Mayıs’ta saat 18:00’de Erich Charell’in 1931’de çektiği ilk filmi Der Kongress Tanzt-Dans Eden Kongre gösteriliyor. Filmde, 1815 yılında Viyana Kongresi sırasında, fonda Metternich’in siyasi entrikalarının yer aldığı bir ortamda, küçük bir eldivencinin bir Rus çarıyla yaşadığı aşk anlatılıyor. Erik Charall olarak da anılan yönetmen, Polonya’nın Wroclaw şehrinde 1894’te doğdu ve 1974’te İsviçre’de öldü. Charell, Marlene Dietrich’i keşfeden yönetmen olduğu da söyleniyor. Sinemadan önce tiyatroda büyük başarılar elde etti. Sahneye müzikaller koydu. Ama, ülkemizde tanınmıyor Charell.
05 Haziran’da saat 18:00’de Fritz Lang’ın dışavurumculuk klâsiği 1931 yapımı M-Bir Şehir Katilini Arıyor filmi gösteriliyor. Filmde Peter Lorre başrolde. Lang, bu filmini 1951’de Hollywood’a da uyarlamıştı. Filmde, bir çocuk katili Berlin’deki sakin hayatı tehdit etmeye başlar ve halkın huzuru kaçmaya başlar. Polisin yürüttüğü soruşturma, gangsterlerin bol kazançlı işlerini de sekteye uğratır. Bu nedenle organize suç dünyası da düzenin koruyucularına koşut olarak bu patolojik suçluyu aramaya başlar. Gangsterler, yakaladığı katile, çıkarıldığı yeraltı mahkemesinde ölüm cezasını verirler. Katil idam edilmeden önce polis gelir ve adamı “kanun namına” tutuklar. Gerçek adı Friedrich Christian Anton “Fritz” Lang olan Fritz Lang, 1890’da Viyana’da doğdu ve 1976’da Los Angeles’ta öldü. Dışavurumcu filmlerinde küçük insanların suç üzerine durumlarına baktı çoğunlukla Lang. Onun filmlerinde alttan alta sistem/kapitalizm eleştirisi vardır. Lang, bu sistemde kazanma şansı olmayan kaybeden insanları anlatırken, filmlerini bir inşaat gibi kurdu hep. M-Bir Şehir Katilini Arıyor önemli yapıtlarından biri. Lang, 1936’da Amerika’da bu sefer toplumsal patolojik filmini yaptı Fury-Öfke’yle. Bu filmde, önyargılı ve cinnet geçiren bir toplumun linç olgusuna yansıttı. Almanya’da en iyi imkanlarla film çeken Lang, Hollywood’da neredeyse hiç yüksek bütçeli film yapmadı. 1937’de Henry Fonda’nın oynadığı You Only Live Once-Günahsız Katiller suç filminde, suçsuz yere tutuklanan bir adamın sonunda suç işlemesini anlattı. 1945 yapımı kara filmi Scarlett Street-Scarlett Sokağı’nda da Lang, bir genç kadın tarafından suça yöneltilen orta yaşlı bir adamın peşine düştü. Bu suç filminin en önemli özelliği, cinayeti işleyenin cezasını çekmemesiydi. Başrolünde Glenn Ford’un oynadığı ve Emile Zola’nın romanından uyarlanan 1954 yapımı Human Desire-Arzunun İnsanları kara filminde, yine bir kadın tarafından baştan çıkarılan ve istasyon şefini ortadan kaldıran bir adamın trajedisini anlattı.
Hollywood’da ünlenen Douglas Sirk, Amerika’ya taşınmadan önce sinemada Douglas Sierck adıyla biliniyordu. Sirk’ün 1937 yapımı La Habanera bu festivalde gösteriliyor. Bir gemi seyahatinde İsveçli güzel Astree Sternhjelm (Zarah Leander) Porto Rico’ya gelir. Adanın büyüsüne ve büyülü müziğine yenik düşer. Astree, teyzesiyle İsveç’e dönmek yerine kalkmak üzere olan gemiden kaçar, bir köy eğlencesinde karşılaştığı ve zengin toprak sahibi Don Pedro de Avila’nın (Ferdinand Marian) kollarına atılır. Film, 12 Haziran’da saat 18:00’de gösteriliyor. Yönetmen Sirk, 1900’de Hamburg’da doğdu, 1987’de de İsviçre’de öldü. 1943’ten itibaren Hollywood’da film çekmeye başlayan komedi ve melodram ustası Sirk, burada adı duyulmamış bir genç oyuncu Rock Hudson’ı da “star”lığa yükseltti. Sirk’ün beyazperdedeki kadınları çoktu. Claudette Colbert, Piper Laurie, Jane Wyman… Sirk’ün 1954 yapımı Magnificent Obsession-Her Şey Senin İçin melodramı hemen akla gelen filmlerinden. Sirk’ün birçok filmindeki gibi görselliği ve kurgusuyla etkileyen Her Şey Senin İçin melodramını, Alman yönetmen Rainer Werner Fassbinder 1974’te Ali: Angst Essen Seele Auf-Korku Ruhu Kemirir ve Amerikalı yönetmen Todd Haynes 2002’de Far from Heaven-Cennetten Çok Uzakta adlarıyla çekmişlerdi.
1940’lı Yıllar
Helmut Kautner’in yazar Heinrich Heining’in romanından uyarladığı 1941 yapımı Auf Wiedersehn, Franziska – Hoşçakal Franziska, 19 Haziran’da saat 18:00’de gösteriliyor. Bir profesörün kızı olan Franziska’yla gazeteci Michael arasında yaşanan bir “ilk bakışta aşk” hikâyesi bu film. Olaylar 1932 yılında başlıyor ve İkinci Dünya Savaşı’nı da içine alan bir dönemde geçiyor. Erkek, hep giden taraf. Çalıştığı ajansın görevlisi olarak dünyada olanları, kazaları, doğal afetleri ve savaşları filme alır. Kadınsa önce yalnız, sonra iki çocuğuyla birlikte şirin bir kasabada geride kalandır. Kadın zamanla umutlarını yitirir, melânkolikleşir, ancak hayatının aşkından vazgeçemez. Marianne Hoppe ve Hans Söhnker’in olağanüstü oyunlarının öne çıktığı, yer yer neşeli bir melodram bu.
Ayın son filmi, yine Helmut Kautner’in 1945’te yönettiği Unter den Brücken-Köprü Altında filmi. 26 Haziran’da saat 18:00’de gösterilecek, Leo de Laforgue’un Paris Köprüleri Altında adlı hikâyesinden uyarlanmış. Hikâye, herhangi bir yazda geçiyor. Spree kıyısında bir yer. İç sularda gezinen iki gemici Willy ve Hendrik, gecelemek üzere mavnayı bağlarlar. Burada köprünün demirlerinden atlamaya çalışan genç bir kız görürler. Aynı anda bir on mark salınarak nehre düşer. Genç kız kendisine tatsız bir olayı hatırlatan paradan kurtulmak istemiştir sadece. Bu filmdeki estetik siyah-beyaz görüntüler sinemaseverleri büyüleyebilir belki. 1908’de Düsseldorf’ta doğan ve 1980’de Toskana’da ölen Helmut Kautner, Nazilerin nefret ettiği ve filmlerini hep yasakladığı bir yönetmendi. Teknik imkânsızlıklar ve düşük bütçeli filmler yapmak zorunda kalsa da, filmleri Nazileri hep rahatsız etti. O, Alman sinemasının en etkileyici yönetmenlerinden biri olarak değerlendiriliyor şimdi. Nazilerin Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in büyük hayal kırıklığına uğrayarak yasakladığı 1944 yapımı renkli Grosse Freiheit Nr. 7-Büyük Özgürlük Numara 7, yönetmenin savaş sırasında çektiği önemli filmlerden biriydi. Bu filmde, Nazileri çıldırtan her şey vardı. “Üstün ırk”, bu filmde gösterildiği gibi olabilir miydi hiç? Tam İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1939 yılında yanlışlıkla kendisine yönettirilen Kitty und die Weltkonferenz-Kitty ve Dünya Konferansı’nda İngilizleri dostça gösterdiği için Nazilerle başı derde girmeye başlamıştı kariyerinin başlarında. Kautner’in savaş sonrasında çektiği birkaç filmse şöyle: Des Teufels General-Şeytanın Generali (1954), Die Zürhcer Verlobung-Zürih’te Nişan (1956), Der Hauptmann von Köpenick-Köpenickli Yüzbaşı (1956), Das Haus in Montevideo-Montevideo’daki Ev (1963).
(03 Mayıs 2009)
Ali Erden