Hasankeyf’e Ağıt

Benim ve Roz’un Sonbaharı
Yönetmen-Senaryo: Handan Öztürk
Müzik: Ulaş Özdemir
Görüntü: Ferhan Akgün-Ulaş Zeybek
Oyuncular: Serkan Altunorak (Metin), Bahar Ün (Roz), Abdullah Tapkan (Şoreş), Öznur Kula (Berfin), Serra Yılmaz (Zerri), Zerrin Arbaş (Tijen), Aytaç Ağırlar (Nesim), Zelal Gündüz (Sırma), Leyla Batgi (Hatun), Tevfik Yapıcı (Davulcu Rıza), Murat Batgi (Zurnacı Hızır)
Yapım: Gala Ajans-24 Kare Film (2009)

Romanları ve belgeselleri de olan yönetmen Handan Öztürk’ün ilk uzun filmi ‘Benim ve Roz’un Sonbaharı’yla sular altında kalacak Hasankeyf’in son insanlarına ve mekânlarına içten bir selâm gönderiyor.

Sinemamıza gelen önemli kadın yönetmenlerden olacağı hissini veren Handan Öztürk’ün Hasankeyf’e ve insanlarına adadığı “Benim ve Roz’un Sonbaharı” filmi, anlamsız kanlı finali dışında insanı etkileyen şiirsel anlatımlı bir film. Belki de bu şiirsellik mekânların kendisinden geliyor. Oralar bu coğrafyaya ait olsa da insan bir yabancı gibi seyrediyor oraları. Kapadokya’nın peri bacaları gibi büyüleci Hasankeyf’in kıyıları. Binlerce yıllık tarihle yaşıyor. İnsana mistik duygular yaşatan oralar şimdi ömrü birkaç on yıl olacak barajın suları altında kalacak. İnsanlığın mirası da suların altına gömülecek. Yönetmen Öztürk, Doğan Kitap’tan çıkan romanı “Arumi’nin Rüzgargülü”nde yine Mezopotamya’ya uzanıyordu ve Doğu-Batı kültürleri arasında kalmış bir aileyi anlatıyordu. Bu romanı bilenler “Benim ve Roz’un Sonbaharı” filmini daha yakından hissedebilirler belki. Öztürk’ün ayrıca “Yalnız Bebekler”, “Mor Tecavüz”, “Doğu’nun Çıplak Kadınları” adlı romanlarının da olduğunu belirtmeli. Öztürk belgeseller de yaptı. Yönetmenin “Haremin Büyüsü”, “Bir Doğu Masalı Galata”, “Anadolu’nun Ana Tanrıçaları”, “Aktivist İslamcı Kadınlar” ve “Anadilin Kokusu Bir Dilcinin Öyküsü-Kaşgarlı Mahmud” belgesellerini de hatırlamak gerekecek. Entelektüel yazar-yönetmen Öztürk, “Benim ve Roz’un Sonbahar”ında Hasankeyf’e ağıt yakıyor işte. Hasankeyf’i sular altında bırakmak katliam gibi bir şey herhalde. Yönetmen, filminde seyircisini Hasankeyf’in içine alıyor. Oraları hissettiriyor. Sanki Hasankeyf’in kıyılarından serin meltemler perdeden çıkıp seyirciyi okşuyor. Hasankeyf, Batman’da Dicle Nehri’nin ikiye ayırdığı tarihi bir yer. Tarihi de on bin yıl öncesine dayanıyor. Filmin sonunda patlayan baraj binlerce yıllık tarihin nasıl suların altına kalacağını gösteriyor seyirciye.

Belgesel tadı da veren “Benim ve Roz’un Sonbaharı”nın insanları da ve o insanların hikâyesi de var. Filmin, Hasankeyf gibi nadide çiçeği Roz. Çocukluktan yeni yeni çıkan, suskun, içine kapalı Roz, Hasankeyf gibi gizemli ve büyüleyici. Aşığıyla yaşayan annesini pek sevmeyen Roz, eskinin ünlü dansözlerinden Tijen’le az da olsa iletişim kurabiliyor. Hikâyede bir de Metin’le Berfin var. Elbette Soreş de. Metin, Hasankeyf için büyük bir mücadele veren bir gazeteci. Roz kadar olmasa da gizemli Berfin’le evleniyor. Hasankeyf’in sularında salla ilk gecelerini geçirirken bir yerden gelen kurşun Metin’i yaralıyor, Berfin’i de hapise gönderiyor. Berfin, Metin’le evlenmeden önce eylemlere katılmış. “Terörist” diye tutuklanıyor ve bebeğini hapiste doğuruyor. Soreş de abisi Metin’in çıkardığı gazeteyi Hasankeyf’te satıyor. Hayat dolu bir çocuk Soreş. Metin’in zurnacı palabıyık babası ve annesi de hikâyenin önemli parçalarından. Sonra hikâyeye yavaş yavaş “kötü adam”lar da giriyor ve film birden suç sinemasına dönüşüyor az da olsa artan gerilimiyle. Bir adamın ardına takılıp buralara gelmiş Tijen, Roz’a ısınıyor ve yalnızlığını Roz’la doldurmak istiyor. Tijen, Roz’u kızı gibi görüyor. Finaldeki trajediyi Hasankeyf gibi onlar da yaşıyor. Savaş karşıtı da olan bu filmde zaman zaman Irak Savaşı’nı da havada gök gürültüsü gibi uçan uçaklarla seyirciye hissettiriyor yönetmen. Fonda duyulan müzikler de insanı etkiliyor. Filmdeki bazı teknik denemelere de saygı gösteriyorsunuz. Filmin girişindeki siyah-beyaz görüntülerin içinde Roz’un tepside taşıdığı elma şekerlerinin renkli görünmesi, final bölümünde barajın patlayıp Hasankeyf’in suların altında kalması gibi. Bir şeyleri denemek iyidir.

(28 Nisan 2009)

Ali Erden