Geçtiğimiz hafta tesadüfen üst üste izlediğim iki film, sınırlar ve sınıflar üzerine düşünmeme neden oldu.
La Zona’da zenginleri yoksullardan ayıran duvardı sınırı belirleyen. Duvar, üzerinde hep düşündüğüm bir kavram olmuştur nedense. Birbiriyle çelişen iki anlam içerdiğinden belki. Bir yanıyla korur, güven verir, ana rahmi sıcaklığı hissettirir. Oysa diğer yanıyla hapseder, boğar, sıkıştırır. İşte bunlar aklımdan geçtiğinde, duvara karşı ne hissedeceğimi bilemem. Meksikalı genç yönetmen Rodrigo Plá’nın ilk uzun metrajlı filmi Yasak Bölge’de de, duvar, her iki anlamıyla dikiliyor insanın karşısına. O duvarın ardında kurdukları sahte cennette, yaratılmış bir güvenlik duygusu içinde yaşayan şehrin zenginleri var. Duvar, onları koruyor. Oysa, aynı duvar, dışındaki yıkık dökük, harap mahallelerde yaşayan yoksul insanları karanlık dünyaları içine hapsederek, umutsuzluğa itiyor. Duvar, filmdeki maddi sınırı belirliyor. Elle tutulan, gözle görülen bir sınır bu. Oysa Yasak Bölge’de bir de kişisel yargıların sınırları sorgulanıyor. Gözle görülmeyen, elle tutulamayan ama duvarın iç tarafında yaşayanların kaybetmekten çok korktukları ayrıcalıkları korumak için yapabileceklerinin sınırsızlığı aslında bu noktada söz konusu olan. Şehirden, toplumun geri kalanından soyutlanmış bir grup insan, kendi adalet sistemini yaratabilir mi? Kendi gruplarına ait olmayan bir insandan nefret edebilir, onu, sırf güvenlik duvarını aştı, sahte cennetin kapılarını zorladı diye yargısızca infaz edebilir mi? Sınırlarımız nerede başlıyor ve nerede bitiyor?
Sınırları sorgulatan ikinci film, Sınır(da) da, yönetmeni Xavier Gens’in ilk uzun metrajlı filmi. Burada da, sınır kavramı farklı boyutlarıyla çıkıyor karşımıza. Öncelikle filme adını veren maddi sınır var. İki ülkeyi coğrafi olarak birbirinden ayıran sınır bu. Ardından, karşımıza insanın insana edebileceklerinin sınırı çıkıyor ki, işin bu kısmı gerçekten izleyenin dayanma sınırlarını zorluyor. Filmi izlemeye karar verdiyseniz, kendinizi işkence sahnelerine ve bolca kana hazırlamanızda fayda var. Filmin başkahramanın hamile olması ise, beş aylık hamile olan bendenizde başka bir sınır sorgulaması başlattı. Düşünüyorum da, kimsenin kimsenin kişisel sınırına saygı göstermediği, ülkelerin coğrafi sınırlarını genişletmek adına binlerce cana mal olan kanlı savaşların sürüp gittiği, harita üzerindeki farklı noktalardaki milyonlarca insanın açlık sınırına geldiği, kuraklık sınırına dayanmış bir dünyaya çocuk getirmek, acaba bir parça aklın sınırlarını zorlamak mı?
(23 Mayıs 2008)
Gülay Oktar Ural