Cinebonus Astoria Sinemaları “O… Çocukları”nın Galası ile Açıldı

Sinema işletmeciliğinde sektörün büyük oyuncusu Mars Entertainment Grup tarafından en son teknoloji kullanılarak dizayn edilen Cinebonus Astoria, kapılarını O… Çocukları filminin galasıyla açtı. Farklı senaryosu ve güçlü oyuncu kadrosuyla unutulmayacak filmler arasına girmeye aday O… Çocukları, ilk kez Cinebonus Astoria’da görücüye çıktı. Farklı ve özel dizayna sahip 880 kişi oturma kapasiteli ve özel localı toplam 10 sinema salonundan oluşan Cinebonus Astoria’da filmi izlemek, ayrı bir keyif olacak.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Cinebonus Astoria Sinemaları “O… Çocukları”nın Galası ile Açıldı yazısına devam et
  • 23 Mayıs 2008 Haftası

    “Indiana Jones ve Kristal Kafatası Krallığı”, tüm serinin en komiği fakat ‘kayıp kenti bulma ve sırrını keşfetme’ amaçlı serüveni itibariyle de ‘en tanıdık’ geleni: İflâh olmaz hayranlarını bilemeyiz ama bizim için bir kez izlemenin yeterli olduğu bu eğlencenin bazı sahneleri, görsel etkileri kullanma açısından bilgisayar animasyonları denli ‘uçuyor’!

    “Boleyn Kızı”, Kral VIII. Henry’nin nüfuz alanına girmek için onun ‘genç kadınlara düşkünlük’ ve ‘erkek çocuk sahibi olma’ zaaflarından yararlanan Boleyn Ailesi’nin iki kızı aracılığıyla Avrupa tarihinin dönüm sürecine -bu çerçevede- tanık ederken seyirciyi, mükemmel akışı içinde çok net vurguluyor ki, güçlü biriyle oyun “kaplanla yatağa girmeye” benzer: Bu filmden sonra Cate Blanchett’li iki “Elizabeth”i izlerseniz, alacağınız zevk katlanır; bir de “A Man for All Seasons”ı (1966) eklerseniz tam bir ziyafet olur!

    (23 Mayıs 2008)

    Ali Ulvi Uyanık

    [email protected]

    Zorladığımız Sınırlar…

    Geçtiğimiz hafta tesadüfen üst üste izlediğim iki film, sınırlar ve sınıflar üzerine düşünmeme neden oldu.

    La Zona’da zenginleri yoksullardan ayıran duvardı sınırı belirleyen. Duvar, üzerinde hep düşündüğüm bir kavram olmuştur nedense. Birbiriyle çelişen iki anlam içerdiğinden belki. Bir yanıyla korur, güven verir, ana rahmi sıcaklığı hissettirir. Oysa diğer yanıyla hapseder, boğar, sıkıştırır. İşte bunlar aklımdan geçtiğinde, duvara karşı ne hissedeceğimi bilemem. Meksikalı genç yönetmen Rodrigo Plá’nın ilk uzun metrajlı filmi Yasak Bölge’de de, duvar, her iki anlamıyla dikiliyor insanın karşısına. O duvarın ardında kurdukları sahte cennette, yaratılmış bir güvenlik duygusu içinde yaşayan şehrin zenginleri var. Duvar, onları koruyor. Oysa, aynı duvar, dışındaki yıkık dökük, harap mahallelerde yaşayan yoksul insanları karanlık dünyaları içine hapsederek, umutsuzluğa itiyor. Duvar, filmdeki maddi sınırı belirliyor. Elle tutulan, gözle görülen bir sınır bu. Oysa Yasak Bölge’de bir de kişisel yargıların sınırları sorgulanıyor. Gözle görülmeyen, elle tutulamayan ama duvarın iç tarafında yaşayanların kaybetmekten çok korktukları ayrıcalıkları korumak için yapabileceklerinin sınırsızlığı aslında bu noktada söz konusu olan. Şehirden, toplumun geri kalanından soyutlanmış bir grup insan, kendi adalet sistemini yaratabilir mi? Kendi gruplarına ait olmayan bir insandan nefret edebilir, onu, sırf güvenlik duvarını aştı, sahte cennetin kapılarını zorladı diye yargısızca infaz edebilir mi? Sınırlarımız nerede başlıyor ve nerede bitiyor?

    Sınırları sorgulatan ikinci film, Sınır(da) da, yönetmeni Xavier Gens’in ilk uzun metrajlı filmi. Burada da, sınır kavramı farklı boyutlarıyla çıkıyor karşımıza. Öncelikle filme adını veren maddi sınır var. İki ülkeyi coğrafi olarak birbirinden ayıran sınır bu. Ardından, karşımıza insanın insana edebileceklerinin sınırı çıkıyor ki, işin bu kısmı gerçekten izleyenin dayanma sınırlarını zorluyor. Filmi izlemeye karar verdiyseniz, kendinizi işkence sahnelerine ve bolca kana hazırlamanızda fayda var. Filmin başkahramanın hamile olması ise, beş aylık hamile olan bendenizde başka bir sınır sorgulaması başlattı. Düşünüyorum da, kimsenin kimsenin kişisel sınırına saygı göstermediği, ülkelerin coğrafi sınırlarını genişletmek adına binlerce cana mal olan kanlı savaşların sürüp gittiği, harita üzerindeki farklı noktalardaki milyonlarca insanın açlık sınırına geldiği, kuraklık sınırına dayanmış bir dünyaya çocuk getirmek, acaba bir parça aklın sınırlarını zorlamak mı?

    (23 Mayıs 2008)

    Gülay Oktar Ural

    Kısa Film Son Balo: Vals ve Zeybek’in Bursa Galası Yarın Akşam Yapılıyor

    Biray Dalkıran’ın yönettiği ve Ö. Lütfü Mete’nin senaryosunu yazdığı kısa film Son Balo: Vals ve Zeybek’in Bursa galası yarın akşam yapılıyor. Danışmanlığını İlknur Güntürkün Kalıpçı ve Sepron firmasının yaptığı filmde Ata’nın manevi kızı Ülkü Adatepe ve araştırmacı Ercan Çitlioğlu’da rol aldı. Hasan Ekşi’nin başkanlığında 81 ilin temsilcilerinin bulunduğu Türkiye Sivil Toplum Platformu’nun yapımını üstlendiği projenin yapımcılığını Arif Ekşi üstlendi. Bursa Büyük Şehir Belediyesi ana sponsor oldu.

    Uçan Süpürge Festivali’nde Fipresci Ödülü, Hana Makhmalbaf’ın Utanç Filmine Gitti

    Dünyada Fipresci Ödülü’nü veren tek kadın filmleri festivali olan Uçan Süpürge’de bu senenin ödülü İran’a gitti. 15 Mayıs Perşembe günü festivalin Kızılırmak Sineması’nda yapılan kapanış töreninde açıklanan Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği (Fipresci) Ödülü İranlı yönetmen Hana Makhmalbaf’ın 18 yaşında çektiği Utanç (Buda as Sharm Foru Rikht) adlı filmine verildi. Hana Makhmalbaf’ın 18 yaşında çektiği ve Berlin’den Selânik’e pek çok festivalden ödüller toplamış filmi Afganistan’da bir köyde geçiyor ve altı yaşındaki Baktay’ın öyküsünü anlatıyor.

    sadibey.com, Kanal A’da

    sadibey.com bugün 18:45’te Kanal A’nın W adlı programına konuk oluyor. Yapımcı ve sunuculuğunu Zehra Giray’ın yaptığı program ilgi çeken web sitelerinin daha geniş kitlelere tanıtımını amaçlıyor. Programda sadibey.com editörü Sadi Çilingir’e “Web sitesinin ne amaçla kurulduğu”, “Gördüğü ilgi”, “İnternet ortamının geleceği”, “Ziyaretçi profili ve sayısı” gibi sorular yöneltiliyor. Amatörce yayına başlayan, sinema basını ve sektöründe önemli bir işlev yerine getiren sitenin -çoğunluğu sinema basını ve sektöründen olan- günlük tekil ziyaretçi sayısı 4.000 civarında.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafla haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    sadibey.com, Kanal A’da yazısına devam et
  • İzmirli İşadamından 2. Kez Atatürk Rolü

    Antonio Banderas, Brad Pitt, Kevin Costner, Daniel Craig gibi birçok Hollywood yıldızının adı Atatürk rolü için konuşulurken sinemacılar Atatürk rolü için aradıkları kişiyi İzmir’de buldu. Geçen yıl İpek Çalışlar’ın Latife Hanım kitabından uyarlanan belgeselde Mustafa Kemal Atatürk karakterini canlandıran İzmirli işadamı Yavuz Hekim, bu kez Emret Komutanım dizisinde Atatürk rolünde oynadı. Hekim, Mustafa Altıoklar’ın yapımcılığını yaptığı dizinin 19 Mayıs nedeniyle özel olarak çekilen ve 16 Mayıs Cuma günü yayınlanacak bölümünde rol aldı.

  • Basın Bülteni
  • Yavuz Hekim Yabancı Basında
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İzmirli İşadamından 2. Kez Atatürk Rolü yazısına devam et
  • Hülya Avşar Stüdyosu’nun Konuğu Nurseli İdiz

    Hülya Avşar Stüdyosu, 16 Mayıs Cuma günü 19:30’da Nurseli İdiz’i konuk ediyor. Hülya Avşar, “Yeni dönem Türk sinemasında neler yaşanıyor?”, “Dizi sektörü çıkmaza mı girdi?”, “Türkiye’de tiyatro yeterli ilgiyi görüyor mu?” gibi sorular yöneltecek Nurseli İdiz’e. Ayrıca özel hayatıyla ilgili çarpıcı sorular soracak ve ünlü oyuncu da bu soruları dobra dobra yanıtlayacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hülya Avşar Stüdyosu’nun Konuğu Nurseli İdiz yazısına devam et