Antakyalı senarist ve yönetmen Semir Arslanyürek’in Antakya Üçlemesi’nin ilk filmi, Eve Giden Yol 1914, 22 Aralık’ta vizyona girmişti. Hatırlayacağınız gibi, üçlemenin son filmi Şellale, 2001’de seyircisiyle buluşmuştu.
Antakya’da, İstanbul’da ve Suriye’nin dört şehrinde gerçekleştirilen filmin çekimleri, 6 ayda tamamlandı. Doğduğu yer Antakya’yı, filmlerinde başrole taşıyan Semir Arslanyürek, Şellale filminde 27 Mayıs öncesinde biri DP’li, diğeri CHP’li iki kardeşin çekişmelerini trajikomik bir dille anlatmış ve çekimlerini Antakya’da sürdürmüştü. Hülya Koçyiğit’in sinemaya dönüş projesi olarak da bilinen Şellale, Antakya’nın yerel özelliklerini de beyazperdeye taşımıştı. Yönetmen ve senarist Arslanyürek, üçlemenin ikinci ve son filmi olacak Karmaşa’nın da çekimlerine 2007 Haziran’da başlayacağını belirtiyor.
Farklı kültürler iç içe…
Başrollerinde Erdal Beşikçioğlu (Mahmut), Melisa Sözen (Safiye), Metin Akpınar (Reşat Ağa), Emre Altuğ (Halit), Ali Sürmeli (Servet Ağa), Erdinç Olgaçlı (Akif), İrem Altuğ (İffet) ve Ege Aydan’ın (Demirci Butros) oynadıkları Eve Giden Yol 1914, 1911 – 1918 yılları arasındaki seferberlik dönemini anlatıyor.
Film, İslamiyet’in farklı kültürlerinin yaşandığı bir Osmanlı kasabasında geçmektedir. Yetim ve yiğit bir genç olan Mahmut, Derviş Baba’nın kanatları altında yaşamakta ve kasabanın zenginlerinden Servet Ağa’nın kızı Safiye’yi de sevmektedir. Ancak, Servet Ağa, kızını Mahmut’a vermeyi düşünmediği için onu kızından uzak tutmak için birtakım hilelere başvurur. Mahmut ve Safiye’nin ilk ayrılıklarından sonra Mahmut, 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla savaşa gider. Arap çöllerinde, açlık, susuzluk ve İngilizler’le savaşır. Savaş bitip de eve, kasabasına döndüğünde Safiye’sine kavuşur. Ama bu kez Kurtuluş Savaşı başlamıştır. Zaman, savaş zamanıdır.
Manevi dünyaya yolculuk…
Uzun bir zaman diliminin anlatıldığı filmin adıyla ilgili olarak Semir Arslanyürek, şunları söylüyor: “Eve Giden Yol” insanın kendi manevi dünyasında yaptığı yolculuğun adıdır. “Ev” bu anlamda insanın kendi yüreğidir. Hani “Yüreğinin götürdüğü yere git” diye bir söz var ya, öyle işte. Yani uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra insanın en son sığınağı olan kendi yüreğine varmak. Başka bir deyişle rüşte ermek… İnsan durduğu yerde ermiyor. Ancak birçok musibetten geçtikten sonra ermiş olabiliyor. (http://www.kenthaber.com/)
Filmin akışındaki birtakım sorunlara rağmen, Eve Giden Yol 1914, öncelikle, bir dönemi, resmi tarih anlatımından uzak bir anlatıyla sunması açısından önem taşıyor. Gerek Osmanlı gerekse Kurtuluş Savaşı dönemlerini bir kahramanlık marşı niteliğinde sunan birçok filmden farklı olarak, bu film, dokusuna, insani ve etnik öğeleri, kültürel yapıyı harmanlayıp, birlikte vermesiyle, alternatif bir tarih anlatımı sunuyor. Aşkla savaşın iç içe anlatıldığı film, bu açıdan farklılık gösteriyor. Ancak, kimi yerlerde Osmanlı dönemi kimi yerde de günümüz Türkçesinin kullanıldığı replikler, homojenliği bozmuyor değil.
Rusya’da sinema eğitimi aldığı sırada babasını kaybeden Arslanyürek filmi, bu filmin senaryosunu yazarken anlattıklarından çok yararlandığı babasına ithaf ediyor.
Oyuncuları arasında, filmin yapımcısı Özen Film’in basın danışmanı Nizam Eren’i, savaştan kaçan bir Osmanlı askeri rolünde görüyoruz. Yine 2006’nın sonlarında vizyona giren Zeki Demirkubuz’un Kader filminde de Sinema Eleştirmenleri Derneği (SİYAD) üyelerinden Rasih Yılmaz’ı da taksi şoförü rolünde izlemiştik. Türk sineması yeni yüzler mi arıyor, ne dersiniz?
İyi seyirler…
(07 Ocak 2007)
Asya Çağlar