Çalıntı Gözler

2005 yılı Türk – Bulgar ortak yapımı Çalıntı Gözler (Stolen Eyes – Otkradnati Ochi), 1980’lerde Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığın maruz kaldığı trajediyi konu alıyor. 20’den fazla film festivaline davet edilen, Rusya, Almanya ve Sırbistan’daki festivallerde ödül alan Çalıntı Gözler, Bulgaristan tarafından En İyi Yabancı Film Oscar Adayı olarak gösterildi ancak Bulgaristan’da gösterime girdiği dönemde milliyetçi kanatta büyük tepki uyandırdı.

Filmde Ayten öğretmeni canlandıran Bulgar aktris Vessela Kazakova Ağustos ayı sonlarında düzenlenen 11. Saraybosna Film Festivali’nde uluslararası jüriye seçilmişti. Ayrıca Kazakova, geçen yılki Saraybosna Film Festivali‘nde En İyi Film ödülünü kazanan Marslı Mila adlı yapımda başrolü oynamıştı. 28 yaşındaki Kasakova, Moskova 27. Uluslararası Film Festivali‘nde Çalıntı Gözler filmindeki rolü ile En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanmıştı.

Bulgar yönetmen Radoslav Spassov, 1943’de doğdu. 1970’li yıllarda Moskova’da yönetmenlik eğitimi aldı. 1993 yılında çektiği A Day of Forgiveness filmi ile çıkış yapan Spassov’un yönetmen olarak imza attığı film sayısı 20’den fazla. Radoslav Spassov, en iyi Bulgar yönetmenlerinden biri olarak anılmaktadır.

Radoslav Spassov’un Çalıntı Gözler filmi, yüzyıllardır birarada uyum içinde yaşayan insanların kamplaştırılmasını, uygulanan politikalarla birbirlerine düşman edilmelerini ve ait oldukları topraklara yabancılaştırılmalarını çok yalın bir dille anlatıyor. İsimleriyle birlikte geçmişlerinden ve kültürlerinden sökülüp alınmaya çalışılan Türk azınlığın hikâyesini anlatan film, yakın döneme damgasını vurmuş acı dolu bir öyküyü büyük bir tarafsızlıkla anlatmayı başarıyor.

Filmin senaristlerinden Neri Terzieva, film için şunları söylüyor: “Bu film, bir Türk kızı ile bir Bulgar adamın farklı, imkânsız ve izah edilmez aşkının öyküsüdür. Kader onları defalarca bir araya getirir ve duygusal olarak yakınlaştırır…” Ayrıca, “Bu filmde bizim yapmak istedğimiz, yaraları deşmek değil, iyileştirmektir” sözünü de ekliyor.

Yıl 1984… Bulgaristan’daki komünist rejim Türk azınlığı asimile etmeye başlar, gerekçeleri ise Türkler’in nüfusunun hızla artmasıdır çünkü böyle giderse Türkler sayıca Bulgarlar’dan fazla olacak ve vatan elden gidecektir. Bu nedenle ülkede yaşayan Türkler’in isimleri zorla değiştirilir; Ayten’i Ana, Vildan’i Valentina olarak değiştirip yeni nüfus cüzdanları hazırlarlar. Ama sadece bununla kalınmaz, bayram kutlamak da yasaktır, “yabancı dil”de konuşmak da. Giyim kuşam tarzları da bu yasaklar içinde yerini alır. Birdenbire yeni bir kimliğe bürünmeleri istenir Türkler’den. Filmin en etkileyici sahnelerinden biri ise, düğün sahnedir. Davullu zurnalı Türk düğünü büyük bir sessizlik içinde yapılır, çalgılara siyah kurdeleler bağlıdır; davula tokmağı vurulmaz, zurnaya nefes verilmez, sazın tellerine parmaklar varmaz.

Bulgar asker Ivan (Valery Yordanov), bu asimilâsyon uygulamasının ön saflarında yer almak istemez. Gözü kapalı bile satranç oynayabilen Ivan, saf, romantik genç bir adamdır ve bir isim vermek gerekirse “soy kütüğünün tekrar yazılması uygulamasında” (Türklerin zorla Bulgarlar tarafından adlarının değiştirilmesi işlemi) resmi mühürlerden sorumludur. Diğer taraftan Türk ve Bulgar çocukların öğretmeni Ayten, bu mühürleri çalmaya çalışır, böylece etnik asimilasyonu yavaşlatacağını düşünür. Bu Ayten ile Ivan’ın ilk karşılaşmalarıdır.

İsimlerinin zorla değiştirilmesi, kültürel yasakların konması Türkler’de büyük bir tepki yaratır ve bir bayram günü yöresel kıyafetlerini giyinerek çoluk çocuk, kadın erkek meydana doğru yürüyüşe geçerler. Büyük bir kalabalık toplanır, Bulgar tarafı grubu dağıtmak için panzer ve askerleriyle ordadır. Türk grubu dağılmak istemez. Panzer gruba doğru ilerler ve küçük bir çocuğu ezer. Panzeri kullanan Ivan’dır. 4 – 5 yaşlarındaki küçük kız çocuğu da köyün öğretmeni Ayten’indir. Ayten, 3 yıl kadar önce de kocasını kaybetmiştir.

Bu olay Ayten’i sarsar, hastanede bir süre tedavi görür. Ivan da o hastanededir, ama artık satranç oynama yeteneğini kaybetmiş, sadece gözler çizen bir ressam haline gelmiştir. Ama bu gözler kimindir? Ayten ve Ivan’ın hafızasında boşluklar vardır. Bir süre sonra birbirlerini hatırlarlar.

Giderek artan baskıya dayanamayan on binlerce Türk, çareyi Türkiye’ye göç etmekte bulur. Tüm ailesi Türkiye’ye yerleşmeye karar veren Ayten öğretmen ise, geçmişinden ve kendini ait hissettiği topraklardan kopmak istemez, konvoylar halinde göç ettikleri bir sırada vazgeçer ve Bulgaristan’da kalmaya karar verir. Geride sadece dedesinin kaldığı köyüne dönen genç kadın, daha önce de birkaç kez yollarının kesiştiği Ivan’ı kendisini beklerken bulur. Vicdan azabı, bağışlanma, aidiyet ve memleket kavramları üzerine benzersiz bir deneme olan Çalıntı Gözler yakın tarihimize damgasını vurmuş bir olaya tarafsız gözlerle bakan çarpıcı bir yapım.

Filmin, bütün bu yaşananlara karşın, farklı ırktan iki gencin birlikteliği ile sonlanması, politikalara rağmen halkın o topraklarda barış içinde yaşamak istediğinin altını dikkatle çiziyor. Bu açıdan film, mesaj içeriklidir. Film, geri dönüşlerle anlatılıyor. Bu yöntem kimi zaman filmin akışında sorunlar yaratıyor. Nejat İşler’in rolünün yama gibi durmasına, filmin 3 – 4 yerinde mikrofonun görünmesine ve senaryodaki bazı sorunlara rağmen, yaşanmış bir olayı anlatması açısından film, izleyiciler üzerinde etkileyici olmayı başarıyor.

(03 Şubat 2006)

Asya Çağlar