Etiket arşivi: Three Kilometers to the End of the World

Mavi Umudun, Yeşil Özgürlüğün

Romanya’nın Oscar adayı olan ‘Dünyanın Sonuna Üç Kilometre / Trei Kilometri Până La Capătul Lumii’ kent merkezinden uzak, izole bir yerleşim biriminde yaşananları öykülüyor. Tuna deltası üzerinde deniz yoluyla ulaşılabilen Sfântu Gheorghe köyü, yaz tatilinde turistlerin gelişiyle birlikte şehir adetleri ile kırsal geleneklerin çatıştığı bir yer haline dönüşmektedir. Komşu kasaba Tulcea’da okuyan, Adi diye çağrılan 17 yaşındaki Adrian (Ciprian Chiujdea) tatilini geçirmek üzere ailesinin yanındayken bir gece ıssızında saldırıya uğruyor, gün doğumuna yakın bir disko çıkışı hemcinsiyle sarmaş dolaş görüldüğü için köyün ağasının kabadayı oğulları tarafından acımasızca hırpalanıyor. Yediği dayak yetmezmiş gibi, ailesi ve herkesin herkesin içinde olduğu sözde huzurlu çevresinin ona bakışı ile tüm dünyası bir gecede değişiveriyor.


Yükselen Romanya Yeni Dalgası’nın ödüllü oyuncu-yönetmenlerinden Emanuel Pârvu, geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali’nin Altın Palmiye ana yarışma seçkisinde dünya prömiyerini yapmış olan üçüncü uzun metrajını homofobik bir saldırının genç kurbanı üzerine kurarken, başta ailesi olmak üzere köy halkının önyargıları karşısında Adi’nin gitgide derinleşen hayal kırıklığını ve sessiz çığlıklarını perdeye taşıyor. Film bununla kalmayarak küçük yerleşim birimindeki çıkar ilişkilerini, bu ilişkilerin siyasi uzantılarını neşter altına yatırırken, kurulu düzenin halı altına süpürülmüş tüm pisliğini açığa çıkarmayı hedefliyor.

Pârvu mikro dünyadan makro sorulara yönelirken, Tuna deltasındaki muhafazakâr birim, çağdaş Romanya toplumundaki adaletsizlik, yolsuzluk ve ikiyüzlülüğün bir küçük resmi haline dönüşmekte gecikmiyor. Köyün ağasına borçlu olan baba Dragoi (Bogdan Dumitrache) saldırı karşısında sessiz kalıyor. Yerel polis müfettişi yaklaşan emekliliğini düşünerek susuyor. Dindar anne (Laura Vasiliu), rahibin duaları eşliğinde oğlunun bedenindeki şeytani eşcinselliği kovmanın peşine düşüyor.

Tecavüze uğramış genç bir kıza sırtını çeviren köy halkına dair yaşanmış vakadan yola çıkarak senaryoyu kaleme aldığını belirten Pârvu, çağdaş Romanya sinemasına özgü geniş açı uzun planlarıyla, ebeveynin çocuğundan koşulsuz sevgi ve anlayışı esirgediği, adaletsizliğe tepkisiz çarpık toplum düzenini mahkûm ediyor. Bazı sahnelerde kafaların bir bölümünü çerçeve dışında bırakarak isyanını dile getirmesi de bu yüzden olmalı. Ama son tahlilde umudunu korumak istiyor. Evin içini inatla umudun rengi maviye boyuyor. Yeşil sazlar arasından engine yol alan tekne özgürlüğü işaret ediyor.

(08 Şubat 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Adaleti Hak Ediyor: Dünyanın Sonuna Üç Kilometre

Bir zamanlar en büyük küfür “komünist”ti. Birini suçlamak istiyorsanız, herkesi yanınıza çekebilirdiniz, kimse başka bir şeyi sorgulamazdı. Bugün benzer bir suçlama -ilgisi olsun olmasın- “homofobik”tir ve fısıltı gazetesi tirajını arttırır. Birinin LGBTI+ birey olması suç da değildir, hata da… Ancak özellikle bağnaz toplumlarda alabildiğine etkin olarak suçlamaya hatta cinayetlere varabilecek bir durumdur.

Yaz tatilini köyünde, anne babasının yanında geçiren Adi (Ciprian Chiujdea) bir saldırıya uğrar. Saldıranlar köyün zengini, babasının da borçlu olduğu “ağa”nın çocuklarıdır. Anne (Laura Vasiliu) ile baba (Bogdan Dumitrache) hemen polise koşar. Polis Pandele (Valeriu Andriuta), başta durumu yukarıya iletmeyi düşünürken, üstü kapalı tehdit, gizli rüşvet ve mahalle baskısı nedeniyle sümen altı etmeye çalışır. Çünkü Adi’yi döven çocuklar onun eşcinsel olduğunu söylemiştir ifadelerinde. Tabii, her köylü (milliyetçi, mukaddesatçı) gibi acımasızca saldırmayı görev olarak kabul etmişlerdir ve kendilerince haklıdırlar; toplum da onlara hak verecektir (!).

Bizde de önünü ardını düşünmeden birilerini suçlamak için en etkin yol(lardan biri)dir bu. Gerçi son dönemde, Cumhurbaşkanına hakaret, Kürtleri desteklemek ve dezenformasyon benzeri suçlamalar öne çıktı ama değişen bir şey yok. Birini suçlamanın en kolay ve hızlı sonuç alan yolu olduğu kesin. Birçok ülkede böyle…

Yönetmen Emanuel Parvu, sakin ve doğal güzellikler içindeki kırsal Romanya’nın dini bütün, hatta şeytan kovmaya varan hurafelere gözü kapalı inandığını vurguluyor. Ancak film, sadece hurafelerle sınırlı değil “yukarılar”da yakını olanların yaptıklarına da değiniyor. Gücünüz varsa, yukarılardaki birilerine ulaşabiliyorsanız her istediğinizi yap(tır)abilirsiniz. Kızılay Başkanının kızı, Narin’in katillerinin saptan(a)maması, kayıplar ve siyasi cinayetler sadece aklıma gelen ilk örnekler. Yönetmenin yalın ve sakin dili, hiçbir şeyi gözüne sokmuyor izleyicinin, düşünmeye zorluyor ve tabii, duygudaşlık kurmaya (empati yapmaya)…

Uzun filmler…

Bunu epeydir yazmayı kuruyordum, buraya denk geldi. Alışkanlığımız 90 dakikalık filmlerdi. Birçok nedeni var(dı) bu sürenin. En başta filmin kendisi… film bobinlerinin kapladığı alandan tutun da ağırlığına kadar etkisi var. Filmin bobinlerinin konulacağı kutular da dahil, projeksiyon makinesine takılacağı yere kadar birçok şey, belli bir ölçüye göre şekillenmiş. Tabii, ona da bağlı olarak salonlarda seansların hesaplanması da ona göre yapılmış.

Artık film yok, negatifi de pozitifi de unuttuğumuz gibi yeni kuşak neredeyse hiç görmedi, bilmiyor, bil(e)meyecek de… Yönetmenden senaryoya, yapımcıya filmin mesajını sınırlamadan anlatmak isteyenler için bu bir olanak. Filmler artık “alabildiği kadar” sürüyor (pasta tariflerinde vardır ya, alabildiği kadar un, tam da öyle işte). Kendimizi alıştırmalıyız. Biz izleyici olarak kendimizi hazırlarken sinema salonu işletmecileri de seansları ona göre düzenlemeli. “Dünyanın Sonuna Üç Kilometre”, süresini de göz önüne aldığımda başta uzun gibi gelmişti. Oysa hiç sıkmadan, hiç sarkmadan, hiç gevşemeden dolu dolu bir filmdi izlediğimiz. Her şeyiyle çok sevdim. Dilerim bizdeki bağnazlar, tutucular izlerler de yanlışlarını düzeltme fırsatı bulurlar.

7 Şubat’tan başlayarak gösterimde…

(06 Şubat 2025)

Korkut Akın

[email protected]