Etiket arşivi: Rehber

Rehber Adlı Kısa Filmin Yönetmeni Mert Erez ile Röportaj

Yönetmeninin hiçbir baskı ve beklenti olmadan düş(ünce)lerini aktarabildiği, ticari kaygı duymadan ürettiği filmdir kısafilm. Uzunluğuyla bir ilgisi yoktur, bir dildir (uzun film demiyoruz, kurmaca olarak adlandırıyoruz… Dünyada bir başka ülkede olmayan bir yaklaşımla onu da sanat ve ticari diye ikiye ayırıyoruz), onun için de bitişik yazılmalıdır. Bir küçük ayrıntıya daha değinmeliyim. “Özet film” yapılıyor kısafilm diye. Oysa kısafilm asla özet film değildir. Diliyle, anlatımıyla, yaklaşımıyla, coşkusu, heyecanıyla yetkin, yetkin olduğu gibi evrensel bir sanattır.

Bu kadar uzun girişten sonra, Mert Erez’in yazıp yönettiği, adıyla da niteliğiyle de kısafilm tanımını hak eden “Rehber” üzerine konuşabiliriz.

Sevgili Mert, Bu filmi hayata geçirme fikri nasıl ortaya çıktı? Filminizin temel amacı nedir ve neyi başarmayı hedefliyor?

Merhaba. Öncelikle teşekkür ederim bu güzel sohbet için. Memleketim Tire’ye ziyarete gittiğimde Rehber’in fikriyle çarpıştım. Çarpıştım diyorum çünkü gerçekten öyle hissettim. Arkadaşımın fotoğrafçısı var Tire’de. Ben de o gece orada kalmış ve sabah arkadaşım gelmeden dükkânını açmıştım. Yaşlı bir kadın sabah çok erken saatlerde dükkâna geldi. Oğlunun fotoğrafı olduğunu söyledi. O fotoğrafı almak istiyordu. Ben de arkadaşımı aradım ve dükkâna gelmesini söyledim. Arkadaşım ancak 3 saat sonra gelebileceğini, kadının sonra gelmesini söyledi. Kadına sonra gelmesini söylememe rağmen oturup bekleyeceğini söyledi. Çok üzgün olduğu gözlerinden belliydi, bir hikâye olduğunu sezmiştim. Arkadaşım söylediğinden biraz daha erken geldi, kadın fotoğrafı

aldı ve gitti. Arkadaşıma kadının neden beklediğini sordum. Bana hikâyeyi anlattığında çok etkilendim. Kadının oğlu ölmüştü. Arkadaşım da kadının oğlunun arkadaşıydı ve çocuğun cenazesine gidip üzerine toprak attığını söyledi. Fakat cenazeden sonra eve döndüğünde telefonu çalmış. Ekranda ölen çocuğun ismi yazıyormuş. Onun ifadesiyle söylüyorum. “Aklım çıktı” dedi. Çocuk öldü, beni nasıl arar diye. Telefonu açtığında annesi “Bana oğlum hakkında bir şeyler söyler misin?” demiş. Arkadaşım da söyleyecek bir şey bulamamış. O an insanların aynı evde yaşasalar bile birbirleri hakkında başkalarına muhtaç olmaları duygusunu hissettim. Ancak birbirini tanımayan bir baba oğul üzerinden anlatımı yaptım.

Kuşaklar arası çatışma ya da gençlerle anne baba arasındaki soğukluk(!) nereden ve niye kaynaklanıyor? Filmle olan bağınızın kişisel ve sanatsal perspektiflerinizi nasıl şekillendirdiğini açıklayabilir misiniz?

Öncelikle filmle olan bağımla başlamak isterim. Filmde aralarında neredeyse hiç tanışıklık olmayan bir baba oğul hikâyesi var. Baba oğlunun ölümü üzerine kasabaya dönüyor ve oğlunun telefonunda kayıtlı kişileri arayarak oğlunu tanımaya çalışıyor. Bu bence bir baba için soğukluk ya da kuşak çatışmasından çok daha üzücü bir durum. Babam ben 10 yaşındayken öldü. 10 yıl boyunca da çok yakın değildik. Yani çok fazla zaman geçiremedik ve birbirimizi tanıdığımızı düşünmüyorum. Filmle bağımı buradan kurdum ve babam yaşasaydı ve beni arasaydı ne olurdu diye düşündüm. Yanımdan geçse beni tanır mıydı? İsa karakterini kendimle özdeşleştirdim. Kişisel olarak da yine filme dair sanatsal perspektifi şekillendiren şeylerden biri Tire’ydi. Filmin geçtiği yer. Çünkü babamın öldüğü ve bizim de çok uzun yıllar yaşadığımız yerdi Tire. Bu nedenle filmi de Tire’de çektik. Olabildiğince çok kişisel hikâyemden doneler taşısın istedim film.

Kuşaklar arası çatışma ya da soğukluk neden kaynaklanıyor tam olarak söylemek zor. Aynı mekânların içerisinde yaşıyoruz ancak çoğu zaman birbirinden kopuk ve uzağız. Fiziksel olarak yakın olsak bile. Bunu “işte herkesin elinde bir telefon var.” gibi nedenlere bağlamak istemiyorum. Birbiriyle iletişim kurmak da birbirini tanımanın kesin bir yolu mu bilmiyorum çünkü. Bence burada insanın kendisini ne kadar tanıdığıyla ilgili de bir mesela var. Benim düşündüğüm ya da yaptığım çoğu şey kendime de sürpriz olabilir. Bu da kendimi çok tanımadığım anlamına gelir. İnsanın yapısı bu. Kendini bile şaşırtabiliyorken bir başkasının seni tam olarak tanıması mümkün mü? Belki biraz başka bir açıdan aldım soruyu ama soğukluk ya da kuşak çatışması mı bu, bilmiyorum. Bu nedenle tanımak yanılgısı üzerine cevaplamak istedim. Filmde bir sahne var. Baba Ali, oğlunun eski karısıyla oturuyor. Karısı bir şeyler anlatıyor İsa ile ilgili. Ama onu ne kadar tanıyor. Somut şeylerden ve eylemlerden bahsediyor. Hayallerini, çıkmazlarını, umutlarını, psikolojisini ne kadar kestirebilir?

Bir başka ülkede (kültürde) böyle oluyor mu (olabilir mi)? Bizim kültürümüzün altında yatan ne(ler) böyle davranmaya itiyor.

İnsanın olduğu her yerde çatışma olur. Birbirimizi anlamayız çoğu zaman. Anlamak çok zor bir şey. Anlamadan saygı duymamız gerekir bu daha zordur. Bizim kültürümüzde insanlar genellikle başka insanların işine karışmaya bayılır. Belki bu nedenle aile içinde soğukluk ya da çatışmalar biraz daha fazladır. Ama ben filmde birbiri arasında soğukluk olan değil, birbirini aynı evde yıllarca yaşasa bile tanıyamayacak insanlar ile anlatmak istedim. Çünkü bence bu mümkün değil. Gerçek hayatta karşılaştığım o acılı anne gibi. Oğluyla hiç ayrılmamışlar ancak yine de oğlunun kim olduğunu sorma gereği hissediyor. Ben neden aynı yerde yaşamayan bir baba oğul tercih ettim derseniz, bunu kendi hikâyemle bağlamak istedim diye cevap verebilirim.

Kısafilmin (içerdiği konu ve sorun bağlamında) farkındalık yaratabileceğine inanıyor musunuz? Nasıl?

Kendi kısafilmimin özelinde değil ancak kısafilmlerin bunu yapabileceğine inanıyorum. Ticari kaygı yok çünkü kısafilmlerde ve tamamen derdimizi anlatmak istiyoruz. Bu ülkenin gençleri birçok açıdan çok fazla sorun yaşıyor. Ekonomik, sosyal, toplumsal. Her biri de kısafilmlerde çok rahat konuşulabiliyor. Para kazanmak ya da filmlerimizi bir yerlere satmak, bilet kesmek gibi dertleri kısafilmde yaşamadığımız için yaşadığımız sorunlara değinebiliyoruz. Ben kişisel bir hikâye anlatmak istedim. Toplumsal tarafı da var elbette. İletişimsizlik, baba ve oğulların arasındaki o görünmez mücadele. Filmi izleyip de kendi hayatından bir şey buluyorsa bir insan ve tanımak için çaba göstermem gerek diyorsa kendince o zaman farkındalık verdi diyebilirim film için.

Bu arada… özellikle Mercedes aracı olan bir baba (ilginç, sınıfsal ya da kültürel olarak) daha bir yakın mı olur oğluna? Otobiyografik bir yanı var mı?

Sınıfsal bir açıdan yaklaşmadım. Babamın hatırladığım arabalarından biri Ford bir arabaydı. Uzun, eski, güzel görünen… Önce Ford bulmak istedim. Bulamadım. Estetik, şık ve eski bir araba arıyordum. Bir de bir zamanlar güzel ancak artık çalışmakta zorlanan bir araba istedim. Çünkü adam da bana böyle geldi. Sanki eskiden çok daha iyi durumdaymış. Artık öyle bir havası kalmamış gibi.

… bir de “niteliğiyle kısafilm denmeyi hak ediyor”un finalden kaynaklandığını belirtmeliyim. Sanki bitirseydi(n) ya da evine varıp da birilerine anlatsaydı, özet filme dönüşürdü… Tabii, babanın son, direksiyon başında ağlaması aynı anlamda bir özet film yaklaşımı değil mi?

Ben de son sahne hakkında epey düşündüm. Ağlatıp ağlatmamak konusunda. Sanki o tepkisizlik fazla geldi artık. Bir şey olmasını istedim. Ama oğluna mı ağlıyor yoksa arabanın çalışmaması mı artık ona fazla geliyor. Bunu arada bırakmak istedim. Biz de birçok şeyi deneyerek öğreniyoruz aslında. Üniversitelerde, kitaplarda ya da eğitimlerde gördüklerimiz bir yerden sonra yetmiyor doğal olarak. Bu filme kadar, ilkini 15 yaşında çekmiştim, 3 kısafilm çektim kendimce. Her birinden bir şey öğrendim. Belki 2 yıl sonra çeksem bu filmi sonunu başka türlü anlatırdım. Finali ya da filmin tamamını değiştirebilirdim. Şunu istedim aslında: ‘Ee, bu film bize ne anlattı’nın cevabını vermesin final. Çünkü bu dediğiniz gibi bir maçın özet görüntüsü değil. Bir filmin özet hali değil. Hayat böyle değil. Sana hiçbir şeyi özet geçmez. Sen anladığını anlar yoluna devam edersin. Hikâye de bitmez. Burada da öyle düşünüyorum. Adam arabaya bindi. Nereye gider, ne yapar, tekrar birini mi arar… Bunları bilemeyiz. Hayatta da böyledir bence.

(28 Ocak 2025)

Korkut Akın

[email protected]