Şiir kitaplarında görürüz en çok… Bütün sayfada iki dize vardır, gerisi boş. Kâğıtlarının bolluğundan değil, okurun şiirden etkilenmesini, duygulanmasını istediklerindendir. Okur, kendince bir anlam kurar, dünya oluşturur, imaj yaratır; zaten şiirin temelinde de o vardır.
Peki, bunu sadece şiir mi yapar? Bir başka şekilde sorarsak, bunu başka sanat dallarında görürsek çok mu itici gelir?
Hayır! Başta, alışılmadık olduğu için insanlar şaşırabilir, ama birkaç kez karşılaştığında o anlamı yüklemeye başlar kendince.
Yönetmen Steven Soderbergh, David Koepp’in senaryosunu o şaşırtma üzerinden kurmuş. Başta, sinema ve televizyoncular arasında hata olarak görülen (bazı yönetmenlerin de planlar ya da sahneler arasındaki bağlantıyı kuramadığı için, bizim “soğukkanlı geçiş” dediğimiz) “siyaha düşmek” özel olarak, bile isteye yapılmış bir “hata”. Tabii ki, hata değil, yukarıda şiir üzerinden örneklediğimiz bir seçim. Kamerasını da o akış üzerinden filmin ana karakteri “varlık”ın yerine kullanmış. Bu, gerçekten de her şeyin ötesinde, bu filmi dikkate almaya değer bir durum.
“Varlık”ın bakış açısından izliyoruz filmi. Değişik bir deneyim, çokça kullanılsa da, ama burada bütün film böyle. İnsanın aklına hemen kasap çengeli örneği bir soru geliyor: “Varlık” ne? Sahi, sizce ne? Oyuncular alabildiğine yalın, sanki yaşıyorlarmış gibi, çünkü oynamalarına gerek kalmamış. Çok başarılılar, baştan söyleyeyim. Diyaloglar da yalın, hatta boş gibi. Farklı bir anlam taşımıyor… Bu önemli, çünkü sinema böylelikle “özüne dönüyor”, görüntüye yüklüyor bütün anlam ve önemi. Sıradan gibi bir ev, sıradan gibi bir aile ve sıradan gibi ilişkiler. Genç kızın sıradan gibi sevgilisi ve birlikteliği, hatta sevgilinin “yararlanmaya varan” uyuşturucu ile tecavüze yeltenmesi de sıradan. Hemen her filmde, romanda görüyoruz bu “çelişki”yi. Çatışma olmazsa gerilim, gerilim olmazsa öykü örüntüsü, öykü örülmezse sonuç (yani film) olmuyor.
Peki, buradaki çatışma ya da gerilim veya öykü ne? Filmin adında saklı: “Varlık” (Presence). Korku değil, ama gerilim ve çok açık bir sürükleyicilik var; yeter ki kendinizi verin filme, kaptırın akışa…
14 Şubat’tan başlayarak gösterimde…
(11 Şubat 2025)
Korkut Akın