‘İki ya da üç kez sevdim seni
Yüzünü de adını da henüz bilmezken’
‘Çirkin Üvey Kardeş / Den Stygge Stesøsteren’, yakışıklı Prens Julian’ın (Isac Calmroth) bu minvaldeki dizeleri ile açılıyor. Elvira (Lea Myren) pembe düşlerinden annesinin iteklemesi ile uyandığında, eşini kaybetmiş olan Rebekka von Rosenhoff (Ane Dahl Torp) yeni bir kocaya varmak üzere uzak yollardan Viktorya dönemi malikaneye varmak üzeredir. İlk karısından olma Elvira yaşlarında kızı Agnes (Thea Sofie Loch Næss) ile birlikte yaşayan Svendlandia krallığından soylu Otto (Ralph Calsson) düğün pastası yenirken aniden ölüverir. Sorun Otto’nun ani kaybı deği, ortada kalmış kadınların gelecek hayallerini sekteye uğratan adamın beş parasız oluşu gerçeğidir. Rebekka’nın deyişiyle ‘sarkmış memeleri ve ümitsiz vaka kızlarıyla yaşı geçkin bir dulu’ isteyecek zengin bir adam bulması hiç de kolay olmayacaktır. Kralın oğlu prens Julian’ı evlendirmek üzere tüm soylu bakireleri dört dolunay sonra sarayda yapılacak baloya davet haberi cazip bir umut ışığı gibidir. Elvira oa bu işe dünden razıdır. Lakin diş tellerinin kapladığı tombul yüzü ve lüleli saçlarıyla prensin ilgisini çekebilmesi mümkün olacak mıdır?
Baloya katılarak huzura çıkmak isteyen genç bakireler, tıpkı günümüzün güzellik yarışmalarına benzer bir biçimde kayıt yaptırırlar. Genç kızlar 4 aylık süreç boyunca gözlerini üzerlerine dikmiş hocalardan zarafet (!) dersleri alacak, nasıl oturup kalkılacağını öğrenecekler, dans kabiliyetlerini geliştireceklerdir. Elvira ne yaparsa yapsın sarayın eğitmenlerine yaranamayınca çareyi 18. yüzyılda yeni yeni türemeye başlamış bir estetik uzmanına başvurulur. ‘Acısız güzellik olmaz’ sloganıyla işe koyulmuş olan Doktor Esthéthique (Adam Lundgre) genç kızın diş tellerini çıkardıktan sonra, dönemin ilkel şartları altında Elvira’nın eğri burnunu bir keski yardımıyla anestezi olmadan bağırta bağırta kırmaya, yine benzer cefalı bir biçimde göz kapaklarının hemen altına gösterişli takma kirpiklerini iğne ile dikecektir. Elvira’nın gönüllü çilesi bu kadarla da kalmayacak, saray eğitmenlerinden Sophie von Kronenberg –soyada dikkat!- (Cecilia von der Esch) tombulluğunu yok etmek üzere Elvira’yı tenya yumurtası yutmaya razı edecektir. Bu laneti midesine indirdiğinde dilediği kadar yiyerek kilo vermeye başlar Elvira. Ancak tüm bu müdahaleler onu geriye dönüşü olmayan bir sona doğru sürüklemektedir.
Dünya prömiyerini geçtiğimiz Mayıs ayında Cannes’da yapan ve festivalin ‘Geceyarısı Sineması’ seçkisinde dakikalarca alkışlanan yapım, bir yıl öncesinden ‘Cevher / The Substance’ ile benzerlikler taşıyan ilgiye değer bir deneme. ‘Cevher’ günümüz teknolojisinin yardımıyla genç ve güzel kalmanın bedelini sorgularken ‘Çirkin Üvey Kardeş’ üç asır öncesinin iptidai şartlarında kadınların güzelleşme çabalarının doğurduğu sonuçları perdeye taşıyor. Aslında tüm bunlar erkek egemen toplumda hayatta kalabilmek, toplumda bir statü kazanmak uğruna yapılıyor. Annesi boşuna ‘prens olmazsa salon bir sürü zengin adam kaynıyor’ diye boşuna teşvik etmiyor kızını. Dünden bugüne birşeylerin çok da fazla değişmediğine dikkat çeken bu ikili örneğin sonuncusu, ilkinde olduğu gibi David Cronenberg esinli bir beden korku (body horror) gösterisine dönüşüyor. ‘Cevher’in Coralie Fargeat’ı gibi Norveçli Emilie Blichfeldt gözünü budaktan sakınmıyor, izleyiciyi salondan kaçırma pahasına Elvira’nın yaşadıklarını tüm beter ayrıntılarıyla perdeye taşıyor.
Kanadalı ustasından feyz aldığını söyleyen genç sinemacı uzunca bir süredir hazırlandığı bu ilk uzun metraj projesinde Grimm kardeşlerin klasik ‘Külkedisi / Cinderella’ masalından yola çıkmış. Filmin adından da anlaşılacağı gibi hikaye ‘çirkin üvey kardeş’ üzerinden ilerliyor ve bir noktada klasik anlatıya evriliyor. Soylu Otto’nun güzeller güzeli kızı atların bakıcısı Isak (Malte Gårdinger) ile şehvetin tam doruğundayken enselendiğinde bildik hikâyenin detayları devreye giriyor. Ve de en önemlisi, Grimm kardeşler masalının ürkütücü finalini aynen koruyor Blichfeldt. ‘Külkedisi’ni bildiğimiz saf ve iyi huylu haliyle ele almıyor. Çıkarı doğrultusunda prensi baştan çıkarmak için herşeyi yapabilecek bir genç kızdır O. Prens Julian da romantik beyaz atlı prens olarak değil, ona bahşedilmişlerin şımarıklığıyla aklı uçkurunda vurdumduymaz bir genç adam olarak çizilmiş. Elvira’nın henüz ergenliğe girmemiş küçüğü Alma (Flo Fagerli) ise yaşının küçüklüğüne rağmen filmde sağduyuyu temsil eden tek karakter olarak dikkat çekiyor.
‘Çirkin Üvey Kardeş’ Nisan ayında 44. İstanbul Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yapmıştı. İki hafta kadar önce bir geceyarısı seansında Kadıköy Sineması izleyicileri ile buluştu. Halen MUBI’de gösterimini sürdürüyor.
(12 Eylül 2025)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com



