Kanada Film Günleri Başka Sinema İş Birliğiyle Ekim Ayında İstanbul Modern ve Sinebu’da

Kanada’nın 150. Kuruluş Yıldönümü kutlamaları çerçevesinde Kanada Büyükelçiliği’nin katkılarıyla, Başka Sinema ve İstanbul Modern Sinema iş birliğiyle düzenlenen Kanada Film Günleri’nin gösterimleri 19 – 23 Ekim tarihleri arasında İstanbul Modern Sinema’da, 23 – 27 Ekim tarihleri arasında da Boğaziçi Üniversitesi Sinebu’da gerçekleşecek. Kanada sinemasının dünyaca tanınan yönetmenlerinin filmlerinden bir seçki sunulacak program çerçevesinde, 1991’den bugüne imzasını attığı büyük yapımlarla Oscar dahil pek çok büyük ödüle layık görülmüş Hint asıllı Kanadalı yönetmen Deepa Mehta da İstanbul’a gelecek.

Adana Film Festivali’nde 11 Film Uluslararası Yarışmada Yarışacak

Adana Film Festivali, ulusal yarışmadaki geleneğini sürdürürken uluslararası alanda da Dünya festivalleri standardında bir festival olma yolunda ilerliyor. Bu sebeple bu yıl ilk kez Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması düzenleniyor. Yarışma filmleri, 7 – 8 A sınıfı uluslararası film festivalinin ana yarışmasına girmiş ve Türkiye prömiyerlerini yapacak filmlerden seçiliyor. Şartnameye göre bir Türk filmi de Dünya prömiyeri koşuluyla seçkiye giriyor.

Adana Film Festivali’nde 11 Film Uluslararası Yarışmada Yarışacak yazısına devam et

İlk Öpücük

Murat Onbul’un yönettiği ve Murat Yıldırım, Özge Gürel, Cezmi Baskın ile Sadi Celil Cengiz’in oynadığı İlk Öpücük, 20 Ekim 2017’de Warner Bros. dağıtımıyla Lucky Red Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Hakan kadınlarla uzun süreli ilişki kurmakta problem yaşayan genç bir çapkındır. Bulunduğu sahil beldesine gelen turistlerle kısa süreli ilişkiler yaşamaktadır. Ablasının terk ettiği eniştesi ve 5 yeğeninden başka hayatına kimseyi sokmaz. Hakan için işler, bir gün tesadüfen karşılaştığı Bahar’a ilk görüşte aşık olmasıyla tamamen değişir. Bahar ile yakınlaşmaya çalışan Hakan, Bahar’ın nadir görülen amansız bir rahatsızlığı olduğunu öğrenir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb

İlk Öpücük yazısına devam et

İslam’ın İlim Güneşleri Beyazperdede

İslâm dünyasının 7 ilim ve bilim insanı Yed-i Velayet 7 Vilayet Kısa Film Festivali ile sinemaya konu oldu. T. C. Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ile Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın destekleri ile My Elit Yapım tarafından bu yıl 4. kez gerçekleştirilen Uluslararası Yed-i Velayet 7 Vilayet Kısa Film Festivali, İslam’ın ilim ve bilim insanlarını sinema konusu haline getirdi. Festivalin Final Gecesi BTSO (Bursa Ticaret ve Sanayi Odası) ev sahipliğinde Bursa’da gerçekleşti.

İslam’ın İlim Güneşleri Beyazperdede yazısına devam et

Adana Film Festivali’nde 10 Türk Filmi Altın Koza Ödülleri İçin Yarışacak

Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Adana Film Festivali bu yıl 24. kez düzenleniyor. Festivalde bu yıl 10 Türk filmi 17 dalda Altın Koza Ödülü için yarışacak. En İyi Film Ödülü’nün Altın Koza Heykeli ve 350.000 TL olarak belirlendiği yarışmada ayrıca SİYAD – Sinema Yazarları Derneği jürisi de En İyi Film Ödülü verecek. Ulusal Uzun Metraj Yarışma Jürisi Erden Kıral (Başkan), Algı Eke, Hüseyin Karabey, Fırat Yücel, Murat Hasarı, Uğur İçbak, Selma Güneri’den oluşuyor.

Elly Hakkında

Asghar Farhadi’nin yönettiği ve Golshifteh Farahani, Shahab Hosseini, Taraneh Alidousti ile Marila Zarei’nin oynadığı Elly Hakkında (Darbareye Elly – About Elly), 22 Eylül 2017’de Filmartı Film dağıtımıyla Filmartı Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Yıllardır Almanya’da yaşayan Ahmet tekrar İran’a dönünce eski dostlarıyla, Hazar Gölü’nün kıyısında tatil yapmaya karar verir. Tatili planlayan Sepideh, kızının anaokulu öğretmeni Elly’yi de davet eder. Bu genç kadını, Almanya’da geriye mutsuz bir evlilik bırakan Ahmet ile tanıştırmak istiyordur. Elly aralarına katılır fakat ortadan kaybolur. Sırlar ortaya çıkmaya başladığında kimse gerçeklerle yüzleşmeye hazır değildir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Eve Dönüş Yolu

İsmail Serinken’in Eve Dönüş Yolunda Tanrı’yla Sohbet adlı kitabından uyarlanan Eve Dönüş Yolu adlı kısa film, bir sevgi ve arayış hikâyesi anlatıyor. Küçük bir çocuğun aracılığıyla sevginin gerçek anlamının ne olduğunu seyircilere aktarmayı hedefleyen film, izleyicilere özellikle görsellik, müzik ve anlam derinliği sunmayı amaçlıyor. Türkiye şartlarına göre bir kısa filme göre oldukça yüksek bir bütçeyle çekilen filmin başrolünde Öner Ateş yer alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • Kamera Arkası

Firardayız, 29 Eylül’de Sinemalarda

Son dönemin en popüler oyuncuları arasında yerlerini alan Çetin Altay, Burak Satıbol ve Ferit Aktuğ’un başrollerini paylaştığı Firardayız, 29 Eylül’de vizyona girecek. Antalya’nın en güzel beldelerinde ve özel platolarda çekilen filmde özellikle üç kafadarın fantastik planları dikkat çekecek. Filmin oyuncu kadrosunda usta oyuncu Mehmet Özgür ve güzel oyuncu Burcu Binici’nin de bulunduğu komedi filmine herkesi ağız dolusu kahkahalarla güldürmeye geliyor.

Sinemam ve Ben -Türkan Şoray-

Bir dönem erkeklerinin, istisnasız hepsini kendine âşık eden bir efsane, bir mit, bir simge Türkan Şoray. Beyazperdeye yansıyan iri ve güzel gözleri, hülyalı bakışları, büründüğü her rolü gerçekten benimseyen duruşu ve kuşkusuz kurallarıyla bir bütün olduğu için tektir sinemamızda da, hayatımızda da… Bu çerçevede -birçokları gibi- Türkiye’nin yüzü olarak kabul etmekten başka ne gelir elimizden (sahi, sorsalar, hâlâ en çok oy alacak yüzdür Türkan Şoray).

Sinemamızın yüzü…

Buradaki yüz, kişiyi değil, yılı anlatmak amaçlı… 100 yılı aşkın yaşı ile Türkiye sineması (Fuat Uzkınay ile değil, çok daha önce 1907’de, Manaki Kardeşler ile başlamış) günümüze dek birçok akımın, birçok yöntemin, renkli/siyah beyaz filmin, izini taşımış ama sultanını hiç değiştirmemiş: Türkan Şoray. Bu kez ‘yüz’ derken, gerçekten yüzü kast ediyoruz. Türkiye sineması deyince kuşkusuz Muhsin Ertuğrul, Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, kuşkusuz Yılmaz Güney, Ayhan Işık, Cüneyt Arkın’ı da göz ardı etmeksizin “dört yapraklı yonca” gelir akla… Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın’dır bu yapraklar… Onların da ilki yine Türkay Şoray’dır, kim ne derse desin.

Sinema ölmez!

Sözlü tarih çerçevesinde ele alabileceğimiz Türkan Şoray’ın yaşamını (tabii ki en çok da sinema yaşamını) anlatan “Sinemam ve Ben”, Leyla Özalp ve Figen Gezer’in de desteğiyle, İş Bankası Kültür Yayınları aracılığıyla, ayrıntılarına varana dek okuyoruz…

Sinema, izlemesi keyifli (isterse korku filmi olsun, insanı etkiler muhakkak) bir sanat dalı ve diğer tüm dallarla da doğrudan bağlantılı. Onun için de zaten ‘yedinci sanat’ deniyor ya… Buna da bağlı olarak perdeye yansıyanlar yapımının ve üretiminin zorluğunu, yaşanan müşkülatı gizleyebiliyor. Perdede üç beş saniyede gözüküp kaybolan görüntünün üretimi bazen günler alabiliyor… Kaldı ki onu tasarlamanın pahası hiç biçilemez. Türkan Şoray, sinemayla ilişkili hayatını anlatırken ülkemizin (ve tabii, dünyanın) ekonomisinden sosyal değişimine kadar birçok noktayı da aydınlatıyor. Okura kalan, taşları yerine oturtmak sadece. Siyasi erk, sadece kendi penceresinden görürken sanat bütün pencereleri açıyor önümüze. Bununla birlikte geçen yıllarda yaşanan sorunlar sadece toplumsal, sadece ekonomik değil, günün anlam ve önemiyle de doğru orantılı sosyal yaşamı da sergiliyor.

Filmlerin katkısı…

Bugün, televizyon ekranlarında birbiri ardına yayınlanan “eski” filmler, hâlâ izleyici çekiyorsa, bir “şeytan tüyü” vardır muhakkak içinde. Yayınının ardından ya bir repliği ya müziği ya da mekânı gündeme oturuyor. Gazeteleri karıştırın, sosyal medyaya bir bakın isterseniz, hak vereceksiniz…

Türkan Şoray’ın geçmişi, bu bağlamda, bizim birikimimizdir. Zamanında sinema salonlarını doldurup (kimi zaman “mendilini unutma” uyarılarıyla kimi zaman da “vallahi benim hayatım” sahiplenmesiyle izlediğimiz filmler, onun sinemaya başlayışından itibaren kronolojik bir sıra ile günümüze kadar getiriyor anılarını. Bazen kendisinin özeleştirisini bazen çıkarttığı dersleri bazen de bize verdiği dersleri okuyoruz. Tam da bu aşamada kendimize, yaşamımıza, geleceğimize bakıyoruz ister istemez. Türkan Şoray, yer yer farklı yazarların görüşlerine de yer verirken biz okuru yönlendiriyor da… daha iyi, daha doğru, daha güzel olmamız için…

Senaryo ve hayat…

Toplumsal yaşamı belirleyen sanatın ve sanatçıların hayatın her anında, her alanında gözümüzün önünde olması iyidir. Onlarla özdeşleştikçe, onların büründükleri rolleri benimsedikçe yaşamsal refah da artacaktır. Rahat anlatımı, kolay okunurluğu, dozunda merak unsuruyla “Sinemam ve Ben” elinizden düşmeyecektir.

Bütün güzelliklerin altında insan varsa, insanın emeği, birikimi varsa, “Sinemam ve Ben”de de o birikimi en çarpıcı haliyle göreceksiniz. Yaldızlarının altındaki gerçeklik sizi de çarpacak.

Türkan Şoray, o kadar çok anı paylaşmış ki, birini aktarsam diğerine yazık… Yılmaz Güney de var, kamera önüne hiç birlikte geçmemiş olmalarına rağmen dergi kapaklarını süslediklerini anlatıyor (başka anıları da var kuşkusuz), at binerken geçirdiği kaza ve sonrasındaki korkularını da (bir Hollywood yaklaşımı olan “Show goes on = gösteri sürmeli” ile yapımcıların tutumları da) yer alıyor. Senaryoları üzerindeki tartışmalardan kostümlerinin ayrıntılarına (Sinemanın 100. yılı çerçevesinde sergilenmişti) kadar aklınıza gelen gelmeyen her hususu bulacaksınız.

Sinemam ve Ben, Türkan Şoray, anlatı, İş Bankası Kültür Yayınları, Mart 2017, 495 s.

(25 Eylül 2017)

Korkut Akın

Tinne Sahte Oyuncular Gerçek

TAFF Pictures yapımı Ay Lav Yu Tuu vizyon için gün sayıyor. Zengin oyuncu kadrosunun yanı sıra, filmin hayali Tınne Köyü’nde, gerçek halk rol aldı. Kamera önündeki görevlerini büyük bir disiplinle yerine getiren Mardin yöre halkı, kamera arkasındaysa film ekibine büyük bir misafirperverlik gösterdi. Kendi yörelerinde oynadıkları sinema filminden bir hayli memnun olan köy halkı, set esnasında verilen ufak rolleri bile oynarken, disiplini bir an olsun elden bırakmadı.

Doğanın ve Kadınların İsyanı

Polonyalı yönetmen Agniezska Holland’ın geçtiğimiz Berlin Film Festivali’nden Gümüş Ayı ile dönen son çalışması ‘İz / Pokot’un bizdeki gösterimi sürüyor. Deneyimli kadın sinemacının Amerikan televizyon dizileriyle stil denemeleri yaptığı altı yılın ardından beyazperdeye dönüş yaptığı ve kimi yabancı yazarlar tarafından Avrupa usulü ‘Fargo’ olarak tanımlanan son filmi, Polonya ile Çek Cumhuriyeti sınırında küçük bir dağ köyünde geçiyor. Filmin baş karakteri, emeklilik çağında yerel okulda İngilizce öğretmenliği yapan, astroloji meraklısı, hayvan hakları savunucusu şirin bir kadın. İkinci adıyla çağrılmayı isteyen yaşlı Duszejko, bölgedeki hayvan katliamına ve kaçak avcılara karşı sessizliğin sesi olurken, bir sabah ‘kızlarım’ diye bağrına bastığı iki köpeğinin ortadan kaybolmasıyla çılgına dönüyor ve bunun sorumlularını bulmak üzere çevresindekileri seferber ediyor. Bu arada çoğu kaçak avcılık yapan yöre sakini adamlar art arda korkunç cinayetlere kurban gitmeye başlıyor. Cesetlerin yakınlarında hayvan izlerine rastlanması olup bitenlere ayrı bir gizem katacaktır.

Polonyalı tanınmış kadın yazar Olga Tokarczuk’un ‘Sabanınızı Ölülerin Kemikleri Üzerinden Sürün’ adlı romanından uyarlanan filmin senaryosunu yazarla ortaklaşa kaleme alan 68 yaşındaki usta sinemacı, bu son çalışmasını ‘anarşist, feminist, ekolojik bir polisiye’ olarak tanımlıyor. Baş karakteri gibi ‘insanların dünyayı değiştirmek için mücadele verdikleri bir devirde büyümüş’ olan Holland, politik bir film yapmak için yola çıkmadığını belirtiyor ancak hikâye ülkesindeki egemen eril otoriteye bir isyan çığlığı niteliğinde.

Coen biraderlerin Oscar’lı ünlü filmlerinden esinle ‘bu ülkede yaşlı kadınlara yer yok’ demekten kendini alamıyor sinemacı. Ülkesinde hüküm süren anti demokratik kültürel iklimi, mevcut hükümetin anti ekolojik kararlarını, kürtaj yasağını şiddetle eleştiriyor. Benzer bir kültürel karşı devrimin ve ayrımcılığın başta ABD, Rusya ve Doğu Avrupa ülkelerinden başlayarak tüm dünyaya yayılması konusunda endişeli. Brexit sonrası Polonyalıların İngiltere’de dışlanması konusunda hayli öfkeli.

Kurt sinemacı tüm bu kaygıların ışığı altında, umutsuzluğa kapılmış olan kendi kuşağına umut aşılamaya çalışıyor. Polonyanın deneyimli oyuncularından adaşı Agnieszka Mandat-Grabka’nın tüm şirinliğiyle yorumladığı Duszejko karakteri, avlanmak, doğayı ve hayvanları katletmekten geri durmayan erkekler dünyasına savaş açıyor. Öğrencileriyle birlikte kaybolan hayvanların ormanda izini sürüyor. ‘Hayvanların ruhu yok, onları öldürmek caizdir’ diyen kasaba papazına şiddetle karşı çıkıyor. Doldurulmuş hayvan kafalarıyla süslü evlerinde sefa süren bürokratları karşısına alıyor. Çağdaş bir Miss Marple edasıyla gizemli cinayetlerin peşine düşüyor. Türler arası bir gerilim ve kara komedi öğeleri taşıyan bu güzel film, Duszejko’nun ikinci baharında aşık olduğu adamla kurduğu özlenen bir dünyanın betimlemesine kadar uzanıyor. 68 kuşağının özgün temsilcisinin bu kışkırtıcı, umut dolu filmini kaçırmamanızı tavsiye ederim.

(24 Eylül 2017)

Ferhan Baran

[email protected]

Ferhan Baran Yazıyor: Korku Öldürür

Stephen King’in korkunun kökenlerine indiği ünlü romanı ‘O / It’ ile tanışmamız otuz küsur yıl öncesine dayanır. Sevimli olduğu denli ürkütücü palyaçonun öyküsü 1990 yılında iki bölümlük bir mini dizi olarak çekilmişti televizyon için. Filmin video kaseti o dönemde bizde de rafları süslemiş, türün geniş bir meraklı kitlesince yıllarca izlenmişti. King’in öyküleri sinemada her zaman ilgi görmüş, ‘Esaretin Bedeli / Shawshank Redemption’, … Devamı… »

Sabahattin Çetin Yazıyor: Antalya Film Festivali Kimin Malı?

Türkiye de üretilen filmler arasında en iyi filmleri seçmek için 54 yıl önce Antalya kent halkının sözcüleri ve seçilmiş yerel yöneticileri ile sinemamızın temsilcileri bir araya gelip bu festivale karar verdiler. 53 yıldır hatası sevabı ile sektör, üretimlerinin kalitesini “ölçmek” üzere Antalya halkı ile bir araya geldi. Yarım asrı aşan bu süre içinde hem sinemamızın çok saygıdeğer üreticileri hem de çeşitli siyasal partilere mensup … Devamı… »

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu