25. Gezici Festival Başladı

Ankara Sinema Derneği’nin T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlediği 25. Gezici Festival, 29 Kasım Cuma günü başladı. Seyirciler tüm gösterimlere yoğun bir ilgi gösterdi. Gösterimler sonrasında gerçekleştirilen söyleşilerde Küçük Şeyler filminin yönetmeni Kıvanç Sezer, oyuncuları Alican Yücesoy, Başak Özcan, kurgucu Selda Taşkın ve Terazi Filmleri seçkisini hazırlayan yazar Fatih Özgüven sinemaseverlerle buluştu.

25. Gezici Festival Başladı yazısına devam et

7. Kayseri Film Festivali’nde Sinemanın Her Alanıyla Dolu Bir İkinci Gün Yaşandı

Talas Belediyesi ev sahipliğinde, Anadolu Sinemacılar Derneği tarafından ve Kadir Turna direktörlüğünde gerçekleşen Kayseri Film Festivali heyecanı, sergiler, söyleşiler, paneller ve film gösterimleri ile ikinci gününde devam etti. Festivalin ikinci gün maratonunda Talas Osmanlı Sokağı Tol Kilise’de gerçekleştirilen Yeşilçam Sergisi ve söyleşiler ile film gösterimlerine alternatif etkinlikler gerçekleştirildi.

7. Kayseri Film Festivali’nde Sinemanın Her Alanıyla Dolu Bir İkinci Gün Yaşandı yazısına devam et

Jumanji: Yeni Seviye

Jake Kasdan’ın yönettiği ve Dwayne Johnson, Jack Black, Kevin Hart ile Karen Gillan’ın oynadığı Jumanji: Yeni Seviye (Jumanji: The Next Level), 13 Aralık 2019’da Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
Jumanji: Yeni Seviye filminde çete geri dönüyor ama bu sefer oyun tamamen değişiyor. Jumanji’ye, içlerinden birini kurtarmak için döndüklerinde, hiçbir şeyin bekledikleri gibi olmadığını keşfediyorlar. Çete elemanları dünyanın en tehlikeli oyunundan kaçabilmek için, bilinmeyen ve keşfedilmemiş parçaları bulmak ve kurak çöllerden karlı dağlara uzanan esrarengiz yollara meydan okumak zorunda kalacaklardır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Jumanji: Yeni Seviye yazısına devam et

Küçük Joe: GDO Dediğiniz Bizim Ölümümüzdür…

Kapitalizm, daha çok kâr, daha çok kâr için daha çok sömürü sistemidir. Önüne ne gelirse onu, insanı da çiçeği de sömürür, hem de posasını çıkarasıya…

Bilimkurgu filmlerde; yok ülkelerde, yok bilim insanları olası işlerle yeni uygulamalarla uğraşırlarken gösterilir. Kimi zaman -sonuç itibarıyla- barışçı gibi görünseler de bizlerin kuyusunu kazarlar.

Küçük Joe da onlardan biri… Küçük Joe, bir çiçek, kültür bir çiçek, yani üretilmiş. Onu üreten kadın, oğlunun adını vermiş çiçeğe. Çiçek, kokusuyla insanlara mutluluk verecek, ama kendi kendine üreyemeyecek, kısır bir çiçek olacak.

Hani bize mutluluk verecekti? Kendi geleceğini belirleyemeyen bir çiçek niye ve nasıl mutluluk versin kendini üretenlere? O laboratuvar ve/veya hepsinin patronu o çiçeği daha çok satmak için kısır ürettiriyor. Şimdi sorarım size, bizim ülkemizde “hibrit” denilen tahıl ve bitki tohumlarından ne farkı var? Yok! Hiçbir farkı yok.

Genetiğiyle Değiştirilmiş Organizmalar

Mısırın içine timsah organizması eklediğinizde raf ömrünü uzatıyorsunuz, domatese kaplan organizması yükleyince nakliyede bozulma riski en aza iniyor. Buğdayın da, pirincin de… aklınıza gelen her meyve ve sebzenin genetiğiyle böyle oynayınca ne tat kaldı ne de sağlık… Şimdi kimse o ürünleri almıyor, almak istemiyor…

Küçük Joe da benzer bir genetiği değiştirilmiş organizma… Ancak daha gelişkin olduğu için bir adım ileri gidebiliyor ve kendisini hayatta tutacak şeyler yapabilme becerisini geliştiriyor. Filmin sonunda bir de sürpriz var.

Sinema her ne kadar eğlendirme aracıysa da bilgilendirmekten de geri kalmıyor. Bilgilendirirken eğitiyor, eğitirken bilinçlendiriyor, bilinçlendirirken güçlendiriyor, güçlendirirken çözüm yolu için zorluyor da… Küçük Joe, bunların tümünü bir arada verebilen bir film. Sakin ve rahat bir anlatımı var. Zorlamıyor seyirciyi… Ama daha izlerken başlıyor soru işaretleri insanın kafasında kasap çengeli misali büyümeye, büyüyüp Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya… Bugün dünyamız küresel iklim değişikliği sorunuyla yüz yüze. Giderek kuraklık, kıtlık baş gösterecek. Bir çözüm bulmak gerek. Ancak kapitalizm sadece para kazanmak amaçlı çözüm (!!!) gösterir, gerçek çözüme ulaşmayı engelleyerek.

Küçük Joe
Yönetmen Jessica Hausner
Oyuncular Emily Beecham, Ben Whishaw, Kerry Fox…
27 Aralık’tan başlayarak gösterimde…

(06 Aralık 2019)

Korkut Akın

[email protected]

Göç Mevsimi

Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):

Ayniyle şöyle oldu: 3-4 gün önce “Müslüm”ün önümüzdeki haftalarda tekrar vizyona gireceğini duydum. Sonra yapımcısına ödül verildiği haberi geldi. Peşinden, yılın en çok iş yapan ve sevilen filmi “Müslüm”ün başrol oyuncusu Timuçin Esen dururken, yılın pek az iş yapan ve rağbet görmeyen “Can Feda” filminin oyuncusu Burak Özçivit’e neden Yılın En İyi Erkek Oyuncusu ödülü verildiği sitemi “Müslüm” yapımcısından- geldi. Dünkü günde de Muhterem Nur’un yapımcıyı mahkemeye verdiği haberini duyduk. Bütün bunların hepsi, öyle veya böyle “Müslüm”ün yeniden gösterimine reklam desteği yapıyor kanaatindeyim netekim. Alın işte bugün de Sadi Bey böyle bir paylaşım yapıyor. Ki kendisi “Müslüm” filmini çok sevmiştir ve bir türlü ısınamadığı Timuçin Esen’e bu filmdeki başarılı rolü nedeniyle fevkalade ısınmıştır. (12 Ocak 2019)

Bu fotoğrafları dün şehrin muhtelif yerlerindeki panolardan aldım. Ortama not düşeyim: “Ünlü filmleri çağrıştıran sanatsal etkinlikler furyası mı başlıyor nedir? (Lars Von Trier “Dogville” / Mustafa Altıoklar “İstanbul Kanatlarımın Altında” / Steve Spielberg “Üçüncü Türden Yakınlaşmalar – Close Encounters of the Third Kind”) (04 Şubat 2019)

İmla işaretlerinden . kardeşimiz beyanatta bulunmuş, şöyle diyor: “Son zamanlarda beni bol miktarda, ulu orta, cümle içlerinde ‘noktasında’, cümle sonlarında ‘nokta’ şeklinde kelime olarak kullanmaya başladınız. Hasta etmeyin adamı, beni doğal şeklimde . veya , kardeşimle birlikte ; veya üst üste : veya üçümüz bir arada … veya sıralı olarak …….. kullanın. Veya bol bol kitap okuyun kelime haznenizi zenginleştirin.” (Bu paylaşımın ilhamını bir belediye başkanı adayının konuşmasından aldım.) (06 Şubat 2019)

Havalar biraz soğumaya başlamasın, bütün hava durum tahmincileri hemen “Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası” haberleri yağdırmaya başlar. Bendeniz de bir Balkan kökenli olarak -elimde değil- yurda zarar veriyormuşum gibi bir tedirginlik duyarım. Bu gelen dalganın gittiği haberlerini hiç duymayız. Allah rızası için arada sırada “Artvin üzerinden giden soğuk hava dalgası” veya “Hakkari üzerinden yurdu terk eden serin hava dalgası” gibi haberler de yapın yahu. (07 Şubat 2019)

Öngörüde bulunayım, dediydi dersiniz: Bu rant meselesi o kadar çığırından çıktı ki, yakın gelecekte büyükşehirlerin ana cadde ve bulvarları üzerlerine de bina yapacaklar. Ve caddeler bu binaların içinden geçiyor olacak. Kim ne derse desin, neticede parayı veren düdüğü çalıyor. (14 Şubat 2019)

Söylemek istediğimizi konuya uygun ifade etmeliyiz. Mizahi misalen, “TV.lerdeki yemek programları kabak tadı verdi” demek doğru değil, çünkü kabak da bir yiyecek. “TV.lerdeki yemek programları bıktırdı” veya “…programlarından gına geldi.” şeklinde ifade etmeli, mizahi misalen. (14 Şubat 2019)

TV.de sinema filmi gösterilirken muhterem RTÜK sigara dumanını, rakı kadehini flulaştırmayı uygun görüyor fakat spor skiperinin maç özetini verirken bangır bangır “Top çaldı, top çalmayı becerdi…” gibi ifadelerle çalmanın iyi bir şey olduğu algısını yayıp durmasına ses çıkarmıyor. (16 Şubat 2019)

Sinemada mısır sorunu çözüldü derken, “Organize İşler: Sazan Sarmalı”nın sinema gösterimini tamamlamadan Netflix’te gösterilmesi konuşulmaya başlandı. Bu hengamede bazı sinema zincirlerinde başlayan hediye bilet uygulaması dikkatten kaçmamalı. Bir zamanlar dağıtım şirketleri salonlara rastgele eleman gönderip seyirci sayısını saydırır, salonların eksik sayı göstermelerinin önüne geçmeye çalışırdı. Bu uygulama devam ediyor mu bilmiyorum. Son zamanlarda birkaç yerde rastladığım hediye bilet uygulaması üzerine kötü kötü düşünmeye başladım. Sinema zinciri sahibi olsam ve gidip bir market zinciriyle anlaşsam: “Size 10.000 adet hediye bilet vereyim, siz de bana 10 ton mısır verin” desem; bu 10.000 biletin dağıtımcı payını şak diye cebime atsam nasıl olur? (Burada bahsi geçen zincirlerin gerçek hayattaki zincirlerle bir ilgisi yoktur. Mesela.) (16 Şubat 2019)

Şimdiden haber vereyim; yakın gelecekte sinema sektörünü yeni bir kriz bekliyor. 17 Mayıs’ta vizyona girecek “Hababam Sınıfı Yeniden” filminden sonra eski Hababam Sınıfı’nın memlekette dolaşmadık yer bırakmayan sevimli oyuncuları “Gerçek Hababam biziz” diye kazan kaldırabilirler. Yeni Hababam oyuncularını bugün, 17 Şubat’ta, tam 3 ay önceden uyarmış olayım. Denkinizi ayak alın, pardon ayağınızı denk alın. (17 Şubat 2019)

Kimin dediğini hatırlayamadım ama söyleyen ne güzel söylemiş: “Bed asla necabet mi verir hiç üniforma; zerduz palan ursan eşek yine eşektir.” Nişantaşı City’s Sineması’nda “Göç Mevsimi”ni izlemek için yukarıya çıkacağız, köşedeki girişte 3-4 kişi asansör bekliyoruz. Tam boş asansör kabini indiği anda, dışarıdan gelen 2 çok şık bayan, bekleyen bizleri dikkate almadan asansöre daldı. Biraz durdum, söylemesem olmayacak, “Demek ki asansör sırası yokmuş.” diye mırıldandım. Tebessüm ederek karşılık verdiler. “Buna da şükür.” dedim içimden. Kafama çanta da patlatabilirlerdi. (23 Şubat 2019)

Seyretmeden hiçbir filme ön yargı ile yaklaşmamak lâzım. Olumsuz kanaatle gittiğim basın gösteriminden sonra ilk defa bir Şafak Sezer filmini sevdim ve beğendim. Bu film iş yapar: “Yalan Dolan”. Ve devamı gelir. (26 Şubat 2019)

“Kel âlâka” tabirinin kuaförlük bilimiyle bir ilgisi var mıdır? (Ahmet bu sorudan muaftır, cevabını bilse de bilmese de bilmiştir gibi işlem yapılacaktır.) (26 Şubat 2019)

(06 Aralık 2019)

Sadi Çilingir

[email protected]

Kendi Yolumda

Ömer Faruk Sorak’ın yönettiği ve Gökhan Özoğuz, Gökçe Bahadır, Tamer Levent ile Okan Çabalar’ın oynadığı Kendi Yolumda, 25 Kasım 2022′de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Athena Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Müzisyen Gökhan Özoğuz’un arabası, Adana’nın kenar bir mahallesinde bozulur. Gittiği tamircide, babasıyla birlikte çalışan ve aslında müzisyen olmak isteyen, Ömer Ali’yle karşılaşır. Gökhan, Ömer Ali’nin şarkısını beğenir, işin peşini bırakmamasını söyler. Arabanın tamirini beklerken yavaşça uykuya dalar, kendini bir tamirci çırağı olarak gördüğü rüya, eğlenceli bir filme dönüşür.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Kendi Yolumda yazısına devam et

Yunus Güner ile Oyunculuk İçin İlk Adım

Konservatuvar ve Güzel Sanatlar Fakülteleri’nin oyunculuk bölümüne hazırlık eğitimi kapsamında TB Sanatsal Yetenek Yönetimi organizasyonu ile Yunus Güner’in eğitimleri Aralık ayı itibariyle başlayacak. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı mezunu Yunus Güner’in TB Sanatsal Yetenek Yönetimi’nde vereceği oyunculuk bölümü eğitimleri ile oyuncu adayları hayallerindeki konservatuvar ve güzel sanatlar fakültelerinin oyunculuk bölümüne girmek için kendileri için gereken eğitimleri alacak. Eğitimler Aralık ayı itibariyle başlayacak.

Pera Film’den Dünya AIDS Günü Programı: Buradayım III

Pera Müzesi film programları, Dünya AIDS Günü çerçevesinde düzenlediği Buradayım! adlı film programının üçüncü yılında, konuya, farklı kuşaklara ait yönetmen ve sanatçıların perspektifinden bakıyor. Pera Müzesi Oditoryumu’nda 01 – 14 Aralık tarihleri arasında gösterime sunulan Buradayım! III adlı film programında, çağdaş sanat organizasyonu Visual AIDS’in, kısa film seçkisinin yanı sıra, 1980’li yıllardan günümüze farklı sanatçıların ürettiği deneysel ve belgesel kısa filmler yer alıyor.

Pera Film’den Dünya AIDS Günü Programı: Buradayım III yazısına devam et

II. Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali’nden Kamuoyuna Önemli Duyuru

II. Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali’nin danışma kurulu üyelerinden Selman Gemuhluoğlu’nun yarışma şartnamesine aykırı kararlar almayı savunması üzerine festival yönetimi duyuru yayınladı. Duyuru şöyle: “İlk çalışmalarına 2016’da başlanan ve Fethi Gemuhluoğlu’nun vefatının 40. yılı anısına gerçekleştirilen …”

7. Kayseri Film Festivali Heyecanı Başladı

Kadir Turna direktörlüğünde gerçekleşen 7. Kayseri Film Festivali 28 Kasım akşamı başladı. Açılış törenine Kayseri Büyükşehir Başkanı Memduh Büyükkılıç, Vali Yardımcıları Ali Uslanmaz ile Mehmet Sadık Tunç, Talas Belediye Başkanı ve Mustafa Yalçın, Melikgazi Belediye Başkanı Mustafa Palancıoğlu, Hacılar Belediye Başkanı Bilal Özdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü Şube Müdürü Soner Yılmaz, sinema sanatçıları ve Kayseri halkı iştirak etti.

7. Kayseri Film Festivali Heyecanı Başladı yazısına devam et

Bizim Film Hangi Kategoride?!

Dünyada kurmaca ve belgesel filmlerin aynı kategoride yarıştığı festivaller var. Evet, milyonlarca para harcanmış kurmaca filmleri geride bırakıp ödülü kucaklayan belgesel filmler de var. Son yıllarda ülkemizde de bazı festivallerde belgesel ve kurmaca filmler bir arada ele alınır oldu. Bu hem festival organizatörleri, hem belgesel sinemacılar, hem o kategoride jüri olanlar açısından hem de seyirci açısından farklı bakış açılarına ve tepkilere yol açtı. Bu durum sinemamızın özellikle de belgesel sinemamızın gelişmesi açısından neler getirir, neler götürür bir tartışma konusu. Belgesel sinemacıların oldukça büyük bir bölümü bu uygulamadan rahatsız. Bu olaya Türkiye gerçeğinden baktığımızda durumu nasıl görünüyor? Pek çok festivale katılmış belgesel sinemacılar, Kısa Filmciler Derneği Başkanı, Belgesel Sinemacılar Birliği Başkanı ve Usta Sinemacı Derviş Zaim’e konuyla ilgili görüşlerini sordum.

Bu arada öyle gözüküyor ki memleketin bütün festivallerinin kendine bir ayna tutması gerekiyor. Sinemanın bütün bileşenleri bir araya gelse bir sempozyum, bir arama konferansı yapsa, bir konsensüse varılsa; ilkeler, kriterler, etik ve estetik değerler bir kez daha güncellense… Aksi halde her festival “Ben yaptım oldu” diyerek devam ediyor sazını çalmaya. Aktörler, aktristler değişiyor ve fakat şikayet edilen pek çok şey değişmiyor ya da değiştirilmiş gibi makyajlanıyor ama o makyaj da akıyor önünde sonunda. Neyse, biz esas konumuza dönelim. Ne diyorduk: “Kurmaca ve belgesel filmlerin festivallerde aynı kategoride yarıştırılması.”

Burcu Esenç / Yönetmen

Semra, sen de çok iyi biliyorsun ki, filmin son karesini bağladığında, bir çocuğun olmuş gibi hissedersin. Elbette çocuğunun eşit koşullarda hayata katılmasını istersin. Bu anlamda belgesel sinemanın, kurmaca filmle yarışmasının bu eşitliği tamamen ortadan kaldırdığını düşünüyorum.

Öncellikle jürilerin sinemanın kuramsal, felsefi ve sinematografik her türlü yetkinliğine sahip isimler olması gerektiğine inanıyorum. Katıldığımız yarışmalarda, usta yönetmenlerden birini jüri olduğunu görmek beni çok mutlu ediyor. Çünkü bir belgesel filmi sadece konusu ve içeriği ile değerlendirmesini doğru bulmuyorum. Sinematografik anlamda da yetkin isimlerin gözetiminde olması gerekiyor. Bu yıl filmimizin çok güzel bir festival yolculuğu oldu. Bu yolculuk esnasında şunu gözlemledim: Belgesel filmlerin kurmaca ile yarışması, belgesellerin izleyici ile buluşma şansını da düşürüyor.

Ayrıca bazı festivallerde, ulusal uzun metrajlı belgesel ile kısa metrajlı belgesellerin aynı kategoride değerlendirilmesinin de belgesel sinemacılar için büyük bir haksızlık olduğuna inanıyorum.

Rena Lusin Bitmez / Yönetmen

Günümüzde kurmacadan farkı olmayan güçlü ve etkileyici belgeseller izliyoruz. Zaman zaman tüm bunların dışına çıkan, anlatımı, bilinen kuralları ve yöntemleri derdest eden her iki türde filmleri ayrı bir yere koyarak söylüyorum. Belgeselin gerçekçiliği ile kurmaca filmin anlatım yöntemleri kaynaştığı durumlarda ve seyirciye hikâye anlatıldığı ya da kurmaca / belgesel melez anlatımın kullanıldığı durumlarda gayet beraber yarışabilir. Yabancı film festivallerinde belgesel ve kurmacanın aynı katagoride yarıştığı festivaller olmasına rağmen ülkemizde kurmaca / belgesel melez anlatımın kullanılarak çekildiği belgesel filmlerin azlığından, içerik farklılığından, yöntem karmaşasından, belgeselin kendi içindeki çeşitlilikten dolayı kesin bir yargı koymadan fikrimce beraber yarıştırılması her iki tarafa haksızlık.

Sidar Serdar Karakaş / Kısa Film Yönetmenleri Derneği Başkanı

Özellikle son 20 yılda belgesel ve kurmaca filmler biçim olarak o kadar birbirinin içine girdi ki, aralarındaki sınırlar belirsizleşti, iki türü ayırt etmek neredeyse imkânsız hale geldi. Bu durum sadece uzun metraj için değil kısa filmler için de geçerli. Cahit Çeçen’in Kahpe Devran’ı (2010), Aydın Apançık’ın Ayaz Vurgunu (2013), Batuhan Kurt’un Kurbağa Avcıları (2018) filmleri, kurmaca tekniklerini kullanan ve benim de çok beğendiğim kısa belgesel filmlere örnek. Öyle ki Kahpe Devran ve Ayaz Vurgunu filmlerinin belgesel mi yoksa kurmaca mı olduğunu ayırt etmek bile çok zor. Ancak bu kadar iç içe geçmiş olmalarına rağmen kurmaca ve belgesel, farklı dinamik ve gramere sahip olan iki tür olmaya devam ediyor. Bu parametre farkı, filmleri değerlendirirken farklı bilgi birikimi, bakış açısı ve uzmanlık gerektirir. Bu nedenle de bırakın birlikte yarışmalarını, dost meclislerinde yaptığımız sinema sohbetlerinde bile aynı kefeye konulmamalıdır.

Ece Cantürk / Yönetmen / Öğretim Görevlisi

Sinema sanatının gelişimi “Belgesel” ve “Kurmaca” olarak iki ana kategoride ilerlemiştir. Belgesel Sinema gerçeklikle ilişkilendirilirken, Kurmaca Sinema ise roman ve tiyatro ile anılmıştır yani genel olarak bir hayal’den yola çıkılmıştır. Kurmaca Sinema’nın mimetik yapısı diğer sanat dallarının etkisiyle de gelişirken, Belgesel Sinema’nın gerçeklik savı ve kurmaca anlatım yöntemleri her ne kadar kaynaşsa da birbirinden ayrılmaktadır.

Festivallerde; özellikle Adana ve Malatya Film Festivalleri’nde aynı kategoride yarışmaları oldukça kafa karıştırıcı. Biz belgesel sinemacıları da bir nevi eksi bir’den yarıştırma olayı gerçekleşmiştir böylece. Yarışma sonrası jüri üyeleriyle bu sorun üzerine konuştuğumuzda, onlar da bize hak vermişler ama sonucu değiştirecek bir yapılanma için de bize ümit vermemişlerdir. Dileriz bu karışıklık bir an önce değerlendirilir ve Antalya Film Festivali’ndeki öze dönüş gibi ayrı kategorilerde adil olarak yarışma imkanı bulabiliriz.

Cantekin Cantez / Yönetmen

Uzun metraj kurmacalar içinde yarışıyor olmak bir yanıyla insanı mutlu ediyor. İyi bir belgesel çekmişsiniz ve birçok uzun metraj kurmacayı geride bırakmışsınız diye düşünüyorsunuz. Ama bir yanıyla da haksızlık duygusu yaratıyor. Bu hem kurmacalara hem de belgesellere haksızlık aslında. En iyi filmi bir belgesele vermeyeceklerini bilmek zor değil. Ayrıca en iyi senaryo, en iyi oyuncu ödüllerinin de belgesele verilemeyeceği aşikâr. Ayrıca kurmacalara rakip olamayacak kadar düşük bütçelerle ve prodüksiyonla çalışıyorsunuz. En azından Türkiye için bu böyle. Sinema salonlarında vizyona çıkma fırsatlarını konuşamıyoruz bile. Zaten belgesellerin yarıştığı 4 – 5 yarışma var Türkiye’de. Hal böyleyken bir de belgesel kategorisini kaldırmak belgesel sinemaya büyük haksızlık. Umarım belgesel ve kurmaca ayrımını gözetmeyen festivaller önümüzdeki yıllarda bu hatayı düzeltilir ve belgesel sinemaya hak ettiği değer verilir.

Alkım Ün / Yönetmen / Yapımcı

İki ayrı türün aynı kategoride yer aldığı bir festivalde kurmaca filmleri değerlendiren jüri aynı anda, değerlendirme kriterlerini değiştirip belgesel filmleri değerlendiremez. Dolayısıyla bir festivalde kurmaca filmler ile belgesel filmler farklı kategorilerde değerlendirilmeli ve jürisi de farklı kişilerden olmalıdır. Mesela, bu uzun metraj film kategorisi diye adlandırılan kategoride neden yetkin belgesel sinemacılar yok? Sadece oyuncu, senarist, sinema yazarı ve kurmaca film yönetmenlerinden oluşuyor bu kategorinin jürisi. Sanki belgesel, kurmacaya geçmek için çekilen bir ön film, bir basamak gibi algılanıyor ve adeta yönlendiriliyor. Hayır efendim benim hedefim belgesel sinema ve belgesel sinema üretmeyi seviyorum, istiyorum. Ulusal uzun metraj belgesel kategorisi adı altında yarıştırılan kurmaca filmler var mı mesela? Bir kurmaca filme “Siz de filminizi ulusal uzun metraj belgesel kategorine gönderebilirsiniz” deniyor mu?

Özgür Özbalık / Yönetmen

Ringde, farklı sıkletteki eldivenlerin boks müsabakasına benzetiyorum belgesel ve kurmaca filmlerin aynı kategoride yarışmasını. Nedense hayatımızın her alanında doğru olmayanı örnek almak gelenek haline geldi ve bu gelenek maalesef son zamanlarda bazı film festivallerimizde de yerini aldı. Gerek yurt içi, gerekse yurtdışında bu uygulanışın emsal alınışını son derece sakıncalı görmekteyim. Zira birbirinden farklı türlerin aynı kefede tartılmasını kesinlikle adil bulmuyorum. Dolayısıyla bu iki farklı türü aynı kulvarda değerlendirmekle esere ve eser sahiplerine haksızlık yapıldığını düşünmekteyim. Son olarak ulusal uzun metraj ön jüri üyeliği yaptığım bir film festivalinde, finale kalacak filmlerin seçkisinde aynı sorunla karşı karşıya kaldım. Takdir edersiniz ki komite tarafından belirlenen bir kota var. Ne mutlu ki düşünsel olarak belgesel ve kurmacanın aynı kategoriye alınmasından herkes mutsuzdu ama durum daha en baştan kabullenilmişti, sadece dile getirildi. Eğer kategoriler farklı olsaydı, daha çok belgesel filmi seyirci ile buluşturacaktık. İçlerinden bazıları da evlerine ödülle dönmüş olacaktı.

Kurtuluş Özgen / Dr. Öğretim Üyesi / Belgesel Sinemacı

Ülkemizde bazı festivallerde belgesel film yarışması kategorisi hiç yok. Bazı festivallerde ise kurmaca filmler için olan yarışmalara eklemlenerek, aynı kategoride yarışmaya katılabiliyor. Oysa belgesel ve kurmaca iki farklı türdür. Ve bu uygulama belgesel sinemacıları mağdur etmektedir.

Belgesel sinema göstermek istediği sorunsalı tarihsel – toplumsal dünyadan alır, bunu çoğunlukla sorunsalın taraflarını yani sosyal aktörleri kameranın önüne koyarak yapar. Belgesel sinema, ele aldığı sorunları çözüm önerilerini de aktararak, kapsamlı bir çerçevede işleyen toplumsal bir sanattır. Belgesel sinema konusunu dolayımsız şekilde perdeye taşır. Olgulara, belgelere ve deneyimdeki gerçekliğe bire bir sadık kalarak tarihsel – toplumsal dünyadaki gerçek hikâyeleri izleyicisiyle paylaşır. Bu özellikleri belgeseli tür olarak kurmaca sinemadan ayırır.

Ülkemizdeki belgesel filmlerin büyük çoğunluğu ya düşük bütçeyle ya da öz kaynaklarla üretilen filmlerdir. Kurmacaya oranla oldukça dar bir ekip, birden fazla iş yaparak, dayanışma içinde çalışır. “Ucuz” teknik malzemeyle yetinme zorunluluğu söz konusudur. Bu bağlamda belgesel sinemanın ekonomisi ve üretim koşulları kurmaca sinemadan oldukça faklıdır. Kurmaca sinemanın “profesyonel” ve “kurumsal” işleyişine karşılık belgesel sinemacılar “amatör” bir ruhla – inatla ve rizomatik akış içinde üretirler. Belgesel sinema “ticari” olmadığı için, belgeseller vizyonda yani sinemalarda gösterim şansı bulamaz. Belgeselciler ve belgeselleri izleyiciyle buluşma imkânına ancak film festivallerinde kavuşurlar. Hem hal böyle iken hem de yazıda değindim farklılıklardan dolayı “görünmeyeni görünür kılan” belgesel sinemayı “görünmez kılmak” çok yanlıştır.

Yasin Ali Türkeri / Belgesel Sinemacılar Birliği Başkanı

Türkiye’de düzenlenen film festivallerindeki ulusal uzun metraj film yarışmalarının tür ayrımı yapılmaksızın giderek tüm sinema eserlerine açık olması önemli bir adım. Böylelikle sinematografik değeri yüksek belgesel filmler de kurmaca türündeki filmlerle birlikte değerlendirilebilir hale geliyor. Ulusal uzun metraj film yarışmalarının yanı sıra belgesel filmler için ayrı bir kategorinin olması bir gereklilik. Yapım ve üretim koşullarıyla diğer sinema türlerinden farklılaşan belgesel filmlere herhangi bir aşamada verilecek destek bu alanın daha da gelişmesi için oldukça elzem.

Derviş Zaim / Yönetmen

Batıda kimi festivallerde belgesel ve kurmaca filmler aynı kategoride yer alabiliyor. Bizde bir adet var; batıda bir şey yapılıyorsa birebir, çabucak burada da aynısını yapmak gibi. Ancak batıda o işin o kıvamı aldığı ana dek hangi tartışmaların yapıldığı, hangi süreçlerin yaşandığını atlayarak bu ithalatı yapıyoruz. Bu alışkanlık da alanda öngörülmeyen sorunlara yol açabiliyor.

Kurmaca ve belgesel filmler aynı kategoride yarışmaya alındığında şöyle sorunlarla karşılaşıyoruz: Öncelikle metodolojik olarak onları nasıl karşılaştıracağız sorununu çözmemiz lazım. Karşımıza bir belgesel ve kurmaca film çıktığında onları makro bakış açısı ile ele almamız mümkün. Değerlendirirken nasıl bir metodolojik sürece sahip olmamız gerektiği ile ilgili bir problemle karşılaşıyoruz. Bunun için elimizde net kıstas olmadığı için böyle konuşuyorum. Mesela, söz gelimi, değerli insanların katıldığı bir jüri tartışmasının deşifresi yayınlansa, bu tip sorunları çözmek için metodoloji oturtma kıstası bakımından elimizde değerli bir ip ucu olabilir belki ama jüri tartışmalarını kamuya açmanın sakıncası malum. O nedenle böylesi değerli bir tartışma yapılacak olsa dahi onu yayınlama fikri bir hayal. Peki bizim daha sağlıklı değerlendirme yapmamızı sağlayacak şeyler neler?

Metodolojik düşünme biçimlerinin gelişmesi gerekir. Yani jürinin metodolojik düşünmeyi bilmesi gerekir. Bu ne demektir: Görsel, bilişsel donanıma sahip olmayı bilmek demektir. Çok temel bazı bilgilerin farkında olmak demektir. Politikaya, sosyolojiye, kültürel çalışmalara, sinema sanatına dair temel ve sistematik bilgiye sahip olmak demektir. Bu da iki makale okumakla, iki film izlemekle, birkaç filmde oynamakla, film yönetmekle, köşe yazısı yazmak, kitap yazmak ile kısa zamanda olacak şey değildir. Yanılmıyorsam yaklaşık on sene sistematik okuma ile olur. Bu tip bir yetişme süreci olmazsa ne olur. Saatler süren tartışmalar, kısır döngüler, patinajlar ve çoğunlukla yanlış ve hakkaniyete dayanmayan kararlar baş gösterir. Peki ne yapmak lazım? Evet, kurmaca ve belgesel filmler belli koşullarda bir araya getirilebilir. Çünkü hayat bize bazen bu ikisi arasında duran melez filmler getirebiliyor. İyi ve enerjisi yüksek filmler olabiliyor bazen bu filmler. O tip filmler ana yarışmaya eklenebilir. Veya tematik bir festival bünyesinde yine her iki tarz bir arada olabilirler. Genel olarak Türkiye için şu an ayrı durmalılar. Daha ilerde ne yapacağımıza, neyin daha sağlıklı ve verimli olabileceğine; ihtiyaçlara ve evrilen koşullar uyarınca karar verilebilir diye düşünüyorum. Bunu söylerken hayatın bizi yanıltma ihtimalini hesaba katarak konuşuyorum. Bir de festival ve jürilerde tek tipleşme tehlikesinden sakınarak bu işi ele almamızı hatırlatmak isterim.

(Bu yazı ilk olarak 04 Aralık 2019 tarihinde cinedergi.com’da yayınlanmıştır.)

(05 Aralık 2019)

Semra Güzel Korver

Atilla Dorsay Yazıyor: Latin Amerika’nın Kayıp ve Mutsuz Gençliği Üzerine

Monos son Berlin şenliğinde seyirciyi ikiye bölmüş, kimilerince şenliğin en iyisi sayılırken kimilerini ilgisiz bırakan bir film olmuştu. Kendi adıma çok beğenmeye yakın olduğumu söylemeliyim. Bu Latin Amerika filmi en çok Kolombiya veya belki Bolivya olabilecek bir ülkede geçiyor. O muhteşem Amazon ormanlarının ortasında, bir gerilla savaşçıları çetesi var. Temelde sekiz kişilik bir grup: kadınlı – erkekli ve çoğu genç, hatta çok genç… O vahşi … Devamı… »

Semra Güzel Korver Yazıyor: Malatya’da Kral Tarhunza Sinema Ödülleri…

9. Malatya Uluslararası Film Festivali, yapılıyordu – yapılamıyordu, oluyordu – olmuyordu derken bu yıl da öyle veya böyle gerçekleştirildi. Öyle veya böyle diyorum çünkü bu yıl festivalin belirlenen tarihlerine az bir zaman kala, medyada bazı nedenlerden dolayı artık yapılamayacağı haberi ve duygusu hakim olmuştu. Neyse ki yeni bir ekiple kısa bir sürede organize edildi. Her festivalin eleştirecek o veya bu yönleri vardır. Ancak bu festivalin kısa bir … Devamı… »

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu