Vizörden Bakmak

Bu bir haber verme değil, duymayan kaldı mı ki! Sonra Halit Refiğ gibi bir sinemacının arkasından ne yazılır. Yazmam gerekiyor, çünkü birilerine birşeyler söylemem lâzım ama, sözün bittiği yerler vardır, işte tam oradayım. Kendisi ile üç dört defa kısa da olsa görüşmelerim oldu, daha fazla karşılaşmadım. Sinemasının tutkunu birisi değilim ama benim için en iyi on filmimiz içine her zaman girmesi gerekecek bir Haremde Dört Kadın’ı yapmış olması yeterli. Sinemada film yönetmek bir iştir, bir şeydir ama Refiğ için sadece bir yönetmen demek yetmez. Askerliği sırasında el kamerası ile Kore’de kaydettiği görüntüleri görmedim, görmemede gerek yok zaten, sinema üzerine yazdıkları, büyük bir çoşku ile okuduğum UIusal Sinema Kavgası, zaman zaman didaktiğe kayan filmleri, yıllar sonra seyrettiğimde aynı heyecanı duyamadığım ama ilk seyretmemde bana çok şeyler katan bir Şehirdeki Yabancı… Yine -araya sıkışmış- bir yasak aşk öyküsü anlattığı Halit Ziya -ne yazık ki modernize edilmiş- uyarlaması olan Kırık Hayatlar’da yasak aşkın kahramanlarından birini -tamamlanamamış ilk filminden (Hatalı Yol) sonra tamamlanmış ilk filmi- Yasak Aşk filminin afişi önünde görüntülemesi… Televizyonumuzun (TRT), zaman zaman çok iyileride yapılsa da -bana göre- hâlâ aşılamamış dizisi, Halit Ziya’nın romanının gerçek uyarlaması Aşk-ı Memnu… Bir başka televizyon olayı Yorgun Savaşçı, bu kez Kemal Tahir’e bir saygı duruşu… Ne yazık ki Yasak Aşk’ı göremedim. Seviştiğimiz Günler olsun Gençlik Hülyaları olsun, o günlerde -sinema hakkında yeni yeni şeyler öğreniyorduk- beni (bizi) heyecanlandıran filmlerdi, hele Şafak Bekçileri, askerlerin filmde kahraman olduğu -günlük yaşanları ile anlatıldığı- ilk filmimizdi, o düzeyi ile de başkası da yapılmadı… Visconti’nin Rocco e i Suoi Fratelli’sinden izler taşıdığı ileri sürülse de tamamen yerli bir yapı ile sinemamızın köşe taşlarından birisi olan Gurbet Kuşları… Sinemamızda -bazı diğer örneklerinde olduğu gibi bir benzeri daha yapılmamış, tek başına bir film olan- Şehrazat… Oldukça didaktik ve iddialı Bir Türke Gönül Verdim’den hemen sonra sinemamızda örneği (ve başarılısı) çok az yapılmış bulunan müzikal türde Yaşamak Ne Güzel Şey ve yine didaktik ve iddialı Fatma Bacı, peşinden yeni bir yorumla üçüncü kez bir Adıvar uyarlaması Vurun Kahpeye… Bir dönem filmi çalışması İhtiras Fırtınası, günümüzden bir dram (Aşk-ı Memnu’dan yıllar sonra Müjde Ar ile) Teyzem, bir kişiliğin izini süren bir bitiş öyküsü Hanım, Kemal Tahir’e dönüş Karılar Koğuşu… ve “en bağımsız yaptığım filmim” dediği Köpekler Adası…

ABD’de üniversitelerde yapılan kimi filmler The Intercessors (Wisconsin) ve In The Wilderness (Denison); yazılan sinema ve düşün kitapları. Refiğ, kimi yönetmenlerimiz gibi yazılarını edebiyat alanında değil, -senaryolarının yanında- düşünce alanında vererek, farklı bir konum edinmiş bir sinemacımız. Sinemayı sırf ticari filmler açısından yapmayan belgesellerde yapan Refiğ, aynı zamanda bir sinema eğitimcisdirde. İddialı filmlerinden Fatma Bacı, Memduh Ün tarafından Gülsüm Ana adı ile re-make yapılınca, nazire olarak Ün’ün Kırık Çanaklar’ını Yaşam Kavgası olarak re-make yapar. (Sinemamızda çok yapılan re-make’lerin ilginç örneklerindir, bu nazireleşme.)

Sinemamızda son yıllarda -bunda giderek artan sinema okullarının da etkisi var- artmakta olan yayınların içinde, halen eksiklikler görülmektir. Yönetmenler ve oyuncular, hatta sinemanın diğer kollarında çalışan kişiler üzerine, hem toplayıcı hem analitik araştırmalar yapılmamaktadır. (“Hiç yapılmıyor” demiyorum, yeterli değil) Birkaç kitaba konu olan Refiğ üzerinede -henüz yeterli bir çalışma- yapılmamıştır. Refiğ’i tam değerlendirecek günlerdeyiz. Filmleri yeniden elden geçirilerek, üzerine konuşulmuş kitapların da bulunduğu düşünülürse üzerinde araştırma yapılacak, -diğer sırada bekleyenler birlikte- bir konumda bulunmaktadır.

Sinema, vizörden görülen bir dünya üretimi ile başlar, bu üretimlerin kurguda biçimlendirilmesi ile oluşturulur. Çeşitli yönetmenlerin vizörden bakarken çekilmiş fotoğrafları vardır. Refiğ’den böyle fotoğrafları var. Vizörün oluşturduğu çerçeve, optik kaydırmalarla farklı şekillerde biçimlendirilebilir. Kamera da farklı şekilerde hareket kabiliyetine sahip, değişimleri olabilen bir aygıt. Gerek optik olarak, gerek diğer hareketleri ile kamera, vizörün görünüm alanını değişik alternatiflere taşır; fakat aslolan bu biçimsel çeşitlilik değil, bu değişiklikler içinde görüntülenen şeydir (içerik). Yönetmen elindeki çeşitli kabiliyetleri olan kamera ile asıl düşüncesi olan (varsa!) içeriği bir bütünlük içinde anlatabilirse sineması özellik kazanacaktır. Refiğ, bir kısım filmleri ile kamerasını daha çok içerik ağırlıklı, fakat teknik özellikleri ağırlıklı olarak öne çıkmadan, alçak gönüllü bir bütünlük içinde oluşturmuş bir yönetmendir. Gurbet Kuşları filmi, Malatya’dan gelen aile’nin Haydarpaşa istasyonunda, önlerinde açılan İstanbul’a nasıl hakim olacaklarını konuşurlarken açılır. “Köhne Bizans’tan kalma İstanbul bu misafirleri savurup dağıtır ve geriye atarken, yeni gelen bir başka aile aynı ümitlerle gelir. Tamamen farklı kişilerin oluşturduğu bu ailenin konuşmaları Refiğ, başlangıçtaki -şimdi geri dönen- ailenin konuşma seslerini aynen -aynı sesleri, konuşmaları- kullanarak verir. [>Sinemada çok fazla kullanılmayan bir yöntem. Refiğ kullanır kullanmasına ama fark edilmediğini de belirterek yakınır.]

Refiğ’in yukarıda saymadığım başka filmleri de var; sinemada olsun, televizyonda (dizi) olsun, bunlardan söz etmeye gerek yok. Refiğ benim için saydığım filmleri ile çizgiyi bir üst kademeye geçerek aşmıştır zaten.

Her ölüm erkendir deyişini Refiğ’e uygularsak, evet erken ama Refiğ yapabildiklerini yaptı, bizlerin yapması gereken çok işimiz var.

(17 Ekim 2009)

Orhan Ünser

46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Başladı

46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, bu sabah 10:00’da Atatürk Anıtına çelenk koyma töreniyle başladı. Sanatçılar ve jüri üyeleri Antalya’ya gelmeye başladı. Bugün AKM’de galası yapılacak olan Usta filminin yönetmeni Bahadır Karataş, oyuncularından Yetkin Dikinciler ve Cihat Tamer ile jüri üyesi Nurgül Yeşilçay ve eşi Cem Özer Antalya’ya geldi. Festivalde Abdullah Oğuz’un yönettiği ve Cem Özer’in rol aldığı Sıcak filmi de gösterilecek. Festival açılış töreni ise bu akşam Cam Piramit’te yapılıyor.

  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Başladı yazısına devam et
  • İki Film Birden / “Bir İhtimal… Var (mı?)” ya da Bombay’a Gidişin Başlangıcı

    Yıllarca, sinemamızı bir öykü anlatıcısı olarak gördük. Belirleyici bir dönemine Yeşilçam adını verdik, dönem kapandıktan sonra, üretilen filmleri (ve sinema mekanizmasını) böyle bir “genel” isim ile adlandıramıyoruz. Çok farklı yapılarda filmler yapılıyor. Çağan Irmak’ın sinema yapmak için sinema yapmaya varan Karanlıktakiler’inden sonra Uzak İhtimal, Mahmut Fazıl Coşkun sinema yapmaya çalışmadan sinema yaparak çıkıyor karşımıza. Anlatılan “uzak ihtimal” bir aşk değil zaten, belki aşkın fragmanının bir ön çalışması. Bir kez rahibe değil, rahibe aday adayı -ayrılmadan demiyor mu Clara, “İtalya’ya gidiyorum, rahibe olmak için”. Boynuna haç takıyor olması, tamam, dinini belirler ve müezzin Musa’ya göre farklıdır, ama bu iki komşu arasında her hangi bir görüşme olmuyor ki. Komşuluğun doğurduğu kaçınılmaz ilişkiler, ister istemez olan karşılaşmalar, -bazen özellikle olması için hazırlık yapılıp olmayan karşılaşmalar-, düşürülen bir -ucunda haç bulunan- tesbihin verilmek üzere cepte taşınırken, kendi tesbihi ile karıştırılması, eğer dinler arası çatışma ise… Musa ile Clara -belki- çevrelerinde tepki de görecek bir ilişkiyi hep öteye iteliyorlar demiyeceğim, -öte belirli bir yerdir çünkü- sadece iteliyorlar (mı?). Çektirdikleri -çektirirken yine iteleşmekten vaz geçemedikleri- fotoğrafı Musa, Clara’ya verir, bir süre sonra Clara iade edecektir, sonra kendisini mi vermektedir Musa’ya. (Zaten kaçınılmaz hedefi olan rahibeliğe gidecektir, bu da ayrıldık demektir. “Annem, ama gerçek değil sadece beni büyüttü” dediği, ölümüne kadar baktığı rahibe ölünce, hedefe doğru harekete geçmek zamanı gelmiştir.) Bu arada Clara’nın kendini gizleyen sahaf babası Yakup, Musa’nın: “Kızın olduğunu söyleyeyim mi?” sorusuna: “Daha zamanı değil” diye cevap verir. Sahaf Yakup’un Musa’ya, “Clara’ya ilgini söyleyeyim mi?” sorusu karşısında ise O’da aynı cevabı alacaktır. Can alıcı iki nokta ki, ikisi de aynı kişiye yöneliktir, zamanı gelmediği için ötelenir. Bu nereye kadar gidecektir, bunu bilemeyiz.

    Musa, camiinin kendisine verdiği daireye yerleşir, mutfakları bitişik komşu dairede de Clara, hasta annesine bakmaktadır. Musa’dan önce burada oturan camii görevlisi ise memleketi Tokat’a gitmek istemiş ve tayinini istemiş ve gitmiştir. Musa, Clara’yı ilk kez mutfak penceresinden, tüllerin arkasından görür. Peki gerek Clara olsun, gerek Musa’dan önce orada kalan camii görevlisi olsun -kendilerini göstermeyecek bir perde düzeni- neden yapmamışlardır, mutfaklarına. Clara hedef aldığı noktaya gitmeye kararlı, ama bakmakta olduğu bir hastası olan, bunun için hayatını minimum’a indirmiş birisi iken ve camii görevlisi eski kiracı da -kendisini hiç tanımıyoruz- neden mutfak pencerelerini -açılıp kapanırda olsa- içerisini göstermeyen bir perde takmazlar mutfaklarına. Perde önemli değil, çünkü olmamasının nedenini ısrarla sorduğumuz perde-ler olsa bile, Musa ile Clara ister istemez karşılaşacaklardı. Kontrol kalemi lâzım olacak Musa, Clara’nın kapısına dayanacaktı, yani kaçınılmaz birbirini izleyecek karşılaşmalar.

    Uzak İhtimal, en hareketli sahnesi “polis baskını” filmden çıkarılsa -ki kolaylıkla çıkarılabilir (veya başka türlü çekilebilirdi)- bile, hiç bir şey kaybetmeyecek, oldukça zor bir senaryoya dayanan, iyi oynanmış -benim seyrettiğim seansta ilk yarı uzun bir süre “biraz” flu olmasına rağmen, ikinci yarı düzeldi- senaryosuz değil ama olaysız -acaba olaysız mı?- bir film olarak sinema tarihimize geçecek bir film. Çok iş yapmayacak, yıllar sonra -sohbetler sırasında, belki- anımsanmayacak ama sinemamız tarihinde, “küçük” ama değerli ve tek başına olarak kalacak bir film. Hikâye (öykü) anlatmadan da, daha doğrusu, anlatmıyormuş gibi yaparak da bir şeyler anlatmak, yapılan iş sinema olduğuna göre bir şeyler göstermek -mekânı kullanmak- , bunları teknik cazibelere kapılıp, optik oyunlara girmeden alabildiğine düz yapmak; tüm bunlar ötelenen bir ihtimal’den beride ilginç ve değişik bir sinemanın haberini veriyor.

    Cansel Elçin’in filmi ise bambaşka bir sinema, günümüz moda tarzında modern bir sinema, -birbirine pek de paralel olmasada- üç üniversite arkadaşının bir öğrenim dönemi serüvenlerini, hepsi için bir muamma hem de -çaktırmadan- bir umut olan Şiva’nın öyküsünü anlatıyor. Elçin, senaryosunun yazılımına katıldığı filmde gerilerde bir rolde, sinema dersleri veren öğretim görevlisi rolünde oyunculuğu yükleniyorsa da, bu ilk yönetmenlik denemesinde, modern sinemanın bir örneğini veriyor. Son yıllarda ilk filmini yapan ve çok daha kişisel anlatımları deneyen yönetmenlerimizden farklı bir tutumla ilk filmini yönetirken, filmine kişisel özelliklerini yerleştiriyor. Modern sinemanın anlatımını denerken, sinemamız için oldukça değişik bu gençlik filminde, aksamayan temposu ile, gizemli Şiva kişiliği ile, üç farklı aşk tipi yaşayan arkadaşların dünyasına da farklı derinliklere inen yaklaşımlar yapıyor. Sinema meraklısı kahramanı Deniz, işletme okurken sinema dersleri de alıyor ve hocasının önerisi ile kısa film yarışmasına katılıyor. Katıldığı festivalin ödülleri açıklanırken, merakla bekleyen Deniz, günlerdir ortadan kaybolmuş Şiva’nın hastahanede olduğu öğrenince, kazandığı ödülün açıklanmasını beklemeden hastaneye koşacaktır. Şiva, en azından Deniz ve evli olan arkadaşlarının hayatını büyük boyutta değiştirirken, kendisi bir sonsuzluk içine dalmıştır. Deniz’in ödenmesi gereken bir borcu vardır ve bunu kimseye sezdirmeden başarırken, gerçekte kendisi ödüllendirilir, hem de artık kendisi tanıyamayan Şiva tarafından, -eksiğinin ne olduğunu çözemediği filmi haberi olmadan gönderildiği Bombay’dan O’na bir öğrenim hakkı kazandırmıştır. Ve işsiz bir sinemacı olmak yerine, sıkılan, karnı tok bir işletmeci olmayı bekleyen ve işletmeyi bitiren Deniz, babasının uğurlaması ile Bombay’a uçarken, bir daha görüşemeyeceği Şiva (asıl adı ile Zeynep) ile vedalaşamamıştır bile… Ama önemli değildir, onlar yaşamlarının bir bölümünde birbirlerinden kopamayacak şekilde anlaşmışlardır (artık Şiva hatırlamasa bile…)

    (Sormadan edemeyeceğim, yoksa ben mi kaçırdım: Şiva, neden!? birdenbire alnındaki beneği çıkarıp, makyajlarını silerek, çırılçıplak soyunup, derin bir sessizliğe bürünüyor?)

    (17 Ekim 2009)

    Orhan Ünser

    Tüm Şirketler

    Tüm Şirketler,
    02 – 08 Ekim 2009 Haftalık (Weekly),
    02 Ocak – 08 Ekim 2009 Yıllık (Annual), Eski Yıllar Yıllık (Ex Years Releases Annual), Hafta Hafta (Week by Week) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.

    Karanlıktakiler, Sinemalife’a Kapak Oldu

    sinemalife.com’un, Ekim sayısı yine zengin bir içerikle okur karşısında. Çağan Irmak’ın Karanlıktakiler filmini kapağına taşıyan dergi yönetmenin sinematografisini de inceliyor. Sinemalife’da ayrıca önümüzdeki ay gösterime girecek olan Mezuniyet filminin genç yönetmeni Doğa Can Anafarta ile keyifli bir söyleşi de yer alıyor. Derginin Ekim sayısında, vizyondakiler, sinema haberleri, pek yakında gösterilecek filmler hakkında bilgiler var. Yeni çıkan DVD tanıtımlarının da yer aldığı dergi www.sinemalife.com bir tık uzağınızda.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğrafına haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Karanlıktakiler, Sinemalife’a Kapak Oldu yazısına devam et
  • Son Mevsim: Şavaklar, 6. Batman Hasankeyf Kültür Sanat Festivali’nde

    Mezopotamya Sinema Kollektifi’nden Kazım Öz’ün ikinci uzun metraj belgeseli Son Mevsim: Şavaklar, Avrupa’nın çeşitli festivallerini dolaştıktan sonra özel bir gösterim ile 6. Batman Hasankeyf Kültür Sanat Festivali’nde ve bu kez Batmanlılar ile buluşuyor. Son Mevsim: Şavaklar tamamlandığı Nisan ayından itibaren başta Avrupa’nın önemli sinema merkezleri olmak üzere pek çok dünya festivalinden davet aldı. Son Mevsim: Şavaklar, uluslararası festival yolculuğuna Ekim ayında DocLisboa ve Cinemed Montpellier ile Kasım ayında Mannheim ve Heidelberg Film Festivalleri’nde yarışarak devam edecek.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Mehtap TV Perdeler Programı’nda Bu Hafta Eleştirmen Burçin Yalçın Var

    Gösteri sanatlarının buluşma adresi Mehtap TV Perdeler Programı yine renkli bir gündemle ekrana geliyor. Cem Güler’in hazırladığı Perdeler Programı’nın bu haftaki konuğu SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) üyelerinden eleştirmen – yazar, Burçin Yalçın. Yalçın’la yeni dönemde vizyona giren Türk filmlerinin yanı sıra Türk ve Dünya festivalleri üzerine yapılan keyifli söyleşi ekrana gelecek. Gösterimler bölümünün ilk filmi 2009 yılının En İyi Yabancı Dilde Oscar Ödülü alan yapımı Son Veda. İkinci film ise bu hafta vizyona giren ve birçok festivalde ödül alan bir Türk yapımı, Uzak İhtimal. Perdeler, Cumartesi günü 12:30’da Mehtap TV’de.

    Neşeli Hayat’ın Afişi Seçiliyor: Senin Noel Baban Hangisi?

    Yılmaz Erdoğan’ın 4 yıl aradan sonra yazdığı, yönettiği ve başrolünü üstlendiği, Neşeli Hayat’ın afişine seyirci karar verecek. Filmin www.neselihayat.com adresindeki sitesinde yer alan afişlerden biri seyircinin oylarıyla filmin resmi afişi olarak seçilecek. Oy kullananlar, siteye bıraktıkları mail adresleri ile de hem bu oylamanın sonucundan ve filme dair özel haberlerden haberdar olacaklar hem de içlerinden 10 kişi filmin galasına katılma hakkı kazanacak. Talihli seyirciler filmin galasına katılıp, Neşeli Hayat’ı vizyona girmeden birkaç gün önce üstelik oyuncularla birlikte izleyecek ve onlarla tanışma fırsatı elde edecekler. BKM Film yapımı Neşeli Hayat, 27 Kasım 2009 tarihinde seyirciyle buluşacak.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • İsmail Necmi, Haife Film Festivali’nde Yarışacak

    İsmail Necmi, ilk uzun metrajlı filmi Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım? / Should I Really Do It? ile Haifa Uluslararası Film Festivali’nde Fipresci ‘Yeni Yönetmenler / Yeni Ufuklar’ Uluslararası Yarışma’da yer alıyor. Contemporary İstanbul’un sponsorluğunda gerçekleştirilen film, bu sene 25. kez düzenlenecek olan ve İsrail’in en eski ve en onemli film festivali olarak kabûl edilen Haifa Uluslararası Film Festivali’nde ayrıca İsrail prömiyerini de yapacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival Web Sitesi
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Günahtan Korkuyor

    Çekimleri Safranbolu’da tamamlanan Konak isimli gençlik-gerilim tarzı sinema filmi 30 Ekim tarihinde izleyicisi ile buluşuyor.
    7 gencin 7 günahına 7 cezanın anlatıldığı film senaryosu kadar, yapılan makyajlarla da hayli konuşulacak gibi görünüyor. Makyör Hüseyin Üküm, işindeki 20 yıllık tecrübesini filmdeki makyajları ile beyaz perdeye taşıdı.
    Senaryo ve makyajlardan çok etkilendiğini söyleyen filmin başarılı oyuncusu Sevil Uyar, film boyunca iç hesaplaşma yaşadığını söyledi. Filmin senaryosu, “bedelini ödeyebileceksen, günah işleyebilirsin” fikri ile yola çıkılarak yazıldı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Mithat Alam Film Merkezi, Fransız Sinemasını Selamlıyor

    Mithat Alam Film Merkezi, 12 – 16 Ekim tarihleri arasında 2000’li yılların Fransız sinemasından 6 filmlik bir seçkiyi izleyiciyle buluşturuyor.
    Altın Palmiye’li Laurent Cantet filmi Sınıf seçkinin ilk filmi. Pascale Ferran’in Lady Chatterley’si D. H. Lawrence’in kitabından bir uyarlama. Abdellatif Kechiche’in Balıklı Bulgur’u sert ve zor bir film. 2004 yapımı Resim Gibi, Fransız aristokrasisini, Paris’i fon alarak anlatan başarılı bir film. François Ozon 2000 yapımı Kumun Altında ile terk edilmeyi ve bunu kabûl edememeyi anlatıyor. Catherine Deneuve’lu Bir Noel Masalı bir aile hikâyesi.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Mithat Alam Film Merkezi, Fransız Sinemasını Selamlıyor yazısına devam et
  • Yerli Belgesellerin Dünya Turu

    Ekim ayında, Antalya Film Festivali kapsamında hatırı sayılır miktarda belgesel film sinemasever seyirciyle buluşurken, bir çok yerli film de dünya festivallerini dolaşacak. Son bir yılın ürünü olan filmler, ay boyunca Japonya’dan Portekiz’e, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Romanya’ya kadar pek çok festivale konuk olacak. Hem kurmaca hem de belgesel film festivallerinin gediklisi haline gelen İki Dil Bir Bavul, 08 – 17 Ekim’de Abu Dhabi’de gerçekleşen Uluslararası Ortadoğu Film Festivali’nde belgesel bölümünde yarışıyor. Son Mevsim: Şavaklar, DocLisboa’da ve Montpellier Akdeniz Filmleri Festivali’nin belgesel bölümünde yarışacak.

    Alman Kültür Merkezi, Kasım Ayı Programı Açıklandı

    Alman Kültür Merkezi’nde (Goethe-Institut), Kasım ayında Sessizliğin Ötesinde (Yön: Caroline Link), Göçmen Kuşlar (Yön: Peter Lichtefeld) ve Elveda Lenin (Yön: Wolfgang Becker) adlı filmler gösteriliyor. Daniel Brühl ve Maria Simon’un oynadığı, Elveda Berlin, 2003 yılının en başarılı Alman filmi olarak biliniyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Alman Kültür Merkezi, Kasım Ayı Programı Açıklandı yazısına devam et
  • Cansel Elçin, Cinemania’da

    Ömür Gedik’in hazırlayıp sunduğu Kanal D’nin sinema programı Cinemania’da bu haftanın stüdyo konuğu Kampüste Çıplak Ayaklar filmiyle Cansel Elçin. Ünlü oyuncu filminin oluşum ve çekim aşamasını anlatıyor. Editörlüğünü Fırat Sayıcı’nın yaptığı programda vizyona yeni giren filmler, Türk sinemasında en iyi beş genç ve cool aktör sıralaması ve çarpıcı sinema haberleri, vs. yer alıyor. Ömür Gedik’le Cinemania her Cumartesi Kanal D’de.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Cansel Elçin, Cinemania’da yazısına devam et
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu