Kayıp Özgürlük, 22 Nisan’da Vizyonda

Umur Hozatlı’nın yönettiği ve Serdar Kavak, Vedat Perçin, Musa Yıldırım ile Öznur Kula’nın oynadığı Kayıp Özgürlük (Azadiye Wenda), 22 Nisan 2011′de gösterime giriyor. Filmin konusu şöyle: 1990’lı yılların ortalarında, Deniz adlı bir genç JİTEM tarafından kaçırılır. Timin amacı, Deniz’den örgüte ilişkin bilgi almaktır. Deniz’den bilgi alamayan JİTEM şefi ve ekibi, istihbarat sonucunda örgütün para kuryesi olarak suçlanan Liceli’yi kaçırırlar. Liceli’yi de çözemeyen JİTEM ekibi bu kez Liceli’nin kız kardeşi Lili’yi kaçırıp ağabeyine karşı kullanırlar. Asıl hikâye bundan sonra başlar.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Okan Üniversitesi Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması Ödül Töreni Yapılıyor

    Okan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü tarafından düzenlenen Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması neticelendi. Sadece üniversitelerin lisans ve yüksek lisans programlarında kayıtlı olan öğrencilere ait kurmaca kısa filmlerin katıldığı yarışmada Prof. Dr. Bülent Vardar, Işıl Özgentürk, Doç. Dr. Selma Köksal Çekiç, Ezel Akay ve Derviş Zaim’den oluşan jürinin değerlendirilmesi sonucu kazananlar belirlendi. 26 Nisan 2011 Salı günü saat 16:00’da Okan Üniversitesi Tuzla Kampüsü Güzel Sanatlar Fakültesi Osman Hamdi Bey Salonu’nda ödül töreni düzenleniyor.

  • Web Sitesi
  • Yarışma hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Okan Üniversitesi Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması Ödül Töreni Yapılıyor yazısına devam et
  • Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali

    Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin ilki 23 – 30 Eylül 2011 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilecek. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Başakşehir Belediyesi’nin sponsorluğuyla hayata geçen festival boyunca, toplum ve adaletin sinema ve diğer sanatlarla ilişkisi sergilenecek ve panel, tartışma ve atölyeler aracılığıyla işlenecek. Farklı ülkelerin adalet sistemlerinin ve toplumsal yapılarının, suça ve karşılığında belirlenen cezalara bakışlarının, Türkiye’dekiyle karşılaştırılmasına olanak sağlayacak festivale yaklaşık kırk ülkeden, yaklaşık yüz film katılacak.

    • Basın Bülteni
    • Web Sitesi
    • Fragman

    Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali yazısına devam et

    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin Ardından

    İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından Akbank sponsorluğunda düzenlenen 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 17 Nisan 2011 Pazar günü sona erdi. İki hafta boyunca 7 sinemada, 528 seansta, 21 bölümde 52 ülkeden 256 yönetmenin 231 filminin gösterildiği festivali toplam 150 bin sinemasever izledi.
    Festival boyunca % 80’e yakın dolulukla geçen film gösterimlerinin yanı sıra festival konukların katılımıyla renklenen yedi sinema dersi ve söyleşi, festivale özel iki konser, bir atölye çalışması ve bir sergiyle 16 gün boyunca İstanbul sinemaya doydu.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Ermenistan Türkiye Sinema Platformu 2011’de İki Uzun Metraj Belgeseli Destekliyor

    Türkiye’den Anadolu Kültür ve Ermenistan’dan Uluslararası Altın Kayısı Film Festivali tarafından kurulan ve 2007 yılından bu yana çalışmalarını sürdüren Ermenistan Türkiye Sinema Platformu, belgesele ayırdığı 2011 İstanbul Buluşması’11 – 12 Nisan’da Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleştirdi. Platformun Belgesel Destek Fonu’na 30 proje başvurdu.
    Toplantının ardından jüri, 30.000 dolarlık proje geliştirme desteğinin Lusin Dink ve Soner Alper’in Wonderful, Very Nice: Amerika’dan Bitlis’e Yolculuk adlı projesine verilmesine karar verdi.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ermenistan Türkiye Sinema Platformu 2011’de İki Uzun Metraj Belgeseli Destekliyor yazısına devam et
  • Çekül, 7 Ağaç Ormanları Projesi’yle Doğaseverleri Biraraya Getiriyor

    ÇEKÜL tarafından 1994 yılında hayata geçirilen 7 Ağaç Ormanları Projesi kapsamında her yıl geleneksel fidan dikim şenliği düzenleniyor. Dikim şenliği bu yıl 24 Nisan 2011 Pazar günü Kemerburgaz Akpınar Köyü’nde gerçekleştirilecek. 7 Ağaç katılımcıları ve doğaseverler dikim alanlarında yapılan şenlikte bir araya gelerek yeni fidanları toprakla buluşturacak. 7 Ağaç Ormanları Projesi’yle, her bireyin bir yıl içinde tükettiği ağacın doğaya geri kazandırılması ve fidan dikme fikrinin oluşması sağlanıyor. Bugüne kadar yaklaşık 900 bin doğaseverin desteğiyle dikilen fidanların sayısı 3,5 milyona ulaştı.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Çekül, 7 Ağaç Ormanları Projesi’yle Doğaseverleri Biraraya Getiriyor yazısına devam et
  • Kar Beyaz’dan Artvinli Genç Bir Yetenek Çıktı

    1999 Artvin – Borçka doğumlu Hakan Korkmaz, fotoğraf sanatçısı ve yönetmen Selim Güneş’in ilk filmi Kar Beyaz’da, ilk oyunculuk deneyimini yaşadı! Kendisi de Borçka doğumlu olan Güneş’in, Sabahattin Ali’nin Ayran adlı eserinden senaryolaştırdığı filmde başrolü üstlenen Korkmaz, performansı ile daha ilk oyunculuk denemesinde dikkat çekmeyi başarıyor. Katıldığı festivallerden ödüllerle dönen Kar Beyaz’ın yönetmeni Selim Güneş, Hakan Korkmaz’ı görür görmez, “Hasan” rolünü oynamasına karar verdi. Hakan Korkmaz, oyunculuğa devam etmek istediğini belirtiyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Belgeselcilik Zor Zanaat, Şimdi de Hetherington Gitti

    Oxford mezunu yakışıklı genç İngiliz, Oscar adayı, savaş fotoğrafçısı, savaş alanlarına girmekten çekinmeyen belgeselci Tim Hetherington, meslektaşı fotoğrafçı Chris Hondros ile Libya’da, Muammer Kaddafi’nin adamları ile asiler arasındaki çatışmada canverdi. Sundance büyük ödüllü, Oscar adayı “Restrepo” ile Afganistan’da onca tehlike atlatmıştı, demek randevu buraya imiş.

    Theo van Gogh

    Yakın tarihin ilk öldürülen yönetmeni, 2 Kasım 2004 sabahı erken saatlerde bisikletle işine giderken katledilen Hollandalı yönetmen, yapımcı, köşe yazarı, yazar ve aktör Theodoor “Theo” van Gogh’tu. Kırk yedi yaşındaydı. Somali doğumlu yazar Ayaan Hirsi Ali ile İslâm’da kadınlara edilen muameleyi eleştiren “Submission” diye bir film yapmanın cezasını, Hollandalı / Faslı Müslüman Mohammed Bouyeri tarafından öldürülerek çekti. Bir süre saklanan Hirsi Ali, sanıyorum şimdi A. B. D.’de. Van Gogh, tehditlere rağmen, “Kimse köyün delisini öldürmez,” gerekçesiyle koruma istememişti. Bouyeri ona tabancayla sekiz kez ateş etti. Sonra da gırtlağını kesmeye çalıştı, beceremedi. İkinci bir bıçakla göğsünden bıçakladı, iki bıçağı da üzerinde bıraktı. Biriyle Batı ülkelerini, Yahudileri ve Ayaan Hirsi Ali’yi tehdit eden beş sayfalık bir not tutturmuştu. Von Gogh’un ölmeden önce yaptığı son film, politikacı Pim Fortuyn’un suikastinin kurmaca bir versiyonu olan 06/05’ti.

    Christian Poveda

    Beş yıl sonra, El Salvador’un vahşi çeteleri hakkında bir belgesel yapan Christian Poveda bir arabanın ön koltuğunda kafasından vurulmuş olarak bulundu. Başı direksiyonun üzerindeydi, arkadan kurşun yemişti. Arabanın camları parçalanmış, her yere kan bulaşmıştı. Polis, kurbanı 52 yaşındaki Christian Poveda olarak belirlerken, herkesin şüphelendiği şeyi de doğruladı: Bu, bir çete infazıydı.

    Elli dört yaşındaki Fransız belgeselci ve foto muhabiri Poveda, 2009 yılının 2 Eylül Çarşamba sabahı erken saatlerde, San Salvador’un 15 km. kadar dışında yarı kırsal bir yer olan Tonacatepeque’den arabasıyla geçiyordu. Cezayir’e sürgün edilmiş İspanyol ana – babanın oğluydu. 1961’de ailesiyle Fransa’ya göçmüştü. Ölümünün nedeni, Eylül 2008’de Uluslararası San Sebastian Film Festivali’nde gösterilen, El Salvador’daki çetelerin hayatı hakkındaki, “La Vida Loca” adlı belgeseldi. Poveda, 16 ay boyunca, her türlü tehlikeyi göze alarak, iki rakip çeteye bölünmüş 50 kadar marjinal El Salvadorlu gencin (16 – 18 yaş arası) hayatlarını filme çekmişti. El Salvador, beş buçuk milyonluk nüfusunun yaklaşık 30 binini oluşturan çetelerle, Batı yarıküresinin savaş alanları dışındaki en tehlikeli yerlerinden biri. Poveda’yı öldüren kişinin Mara Salvatrucha çetesinden olduğu sanılıyor.

    Juliano Mer-Khamis

    Arabasında vurulan bir başka yönetmen ise, İsrailli aktör, yönetmen ve siyasi eylemci Juliano Mer-Khamis’ti. Yahudi ve Hıristiyan Arap anne babanın oğlu Mer-Khamis, Filistin’deki Jenin şehrinde, kendi kurduğu “Freedom / Özgürlük” Tiyatrosu’nun yakınlarında, arabasındayken öldürüldü. Aktör olarak yeraldığı “Wedding in Galilee”, “It is not Jerusalem, Berlin and Jerusalem” gibi filmlerle tanınan sanatçı, çeşitli ölüm tehdidi mesajları almıştı. Ülkesinde ve ülkesi dışında birkaç tiyatro yapımı da gerçekleştirmişti. 1984’te oyunculuğa başladı, onu belki ilk filmi “Little Drummer Girl”den hatırlarsınız. Kamera arkasına geçtiği ilk filmi “Arna’s Children”ı 2003’te Danniel Danniel ile yönetmişti. Jenin Mülteci Kampı’ndaki çocuklarla gençlerin yeteneklerini geliştirmeyi hedefleyen Özgürlük Tiyatrosu’nu kurdu. Ancak ölümüne tutucu İslâmi değerlere karşı çıkan oyunlarının yolaçtığı söyleniyor. Ölümünün ardından Jenin’de yayınlanan fetva nitelikli bir broşürde, sanatçı eleştiriliyor ve yeniyetme cinselliğini araştıran tartışmalı bir Alman oyununu sahneye hazırlamasının ölümüne yol açtığı belirtiliyordu. Polis onu aynı kamptan Mujahed Qaniri’nin öldürdüğünü düşünüyor. Qaniri’nin Hamas’la ilgisi olduğu söylendi ama Hamas bunu reddetti. “Yüzde yüz Filistinli, yüzde yüz Yahudiyim” diyen, 52 yaşındaki Mer-Khamis öldüğünde, oğlu Jay’in annesi olan Finli eylemci eşi, ikizler çocuklarına hamileydi.

    Tim Hetherington

    Sadece belgeselcilik değil, tiyatroculuk ve foto muhabirliği de zor zanaat öyleyse. “Restrepo” ile Oscar adayı olan, Sundance’de Büyük Ödül alan 41 yaşındaki Tim Hetherington, ödüllü foto muhabiri arkadaşı Chris Hondros ile Libya’da, Misrata’da Muammer Kaddafi’nin askerleri ile Libyalı asiler arasındaki çarpışmada öldü. Hetherington, ödüllü belgeseli “Restrepo”yu Afrika’da Sebastian Junger’le ve gerçekten de askerler ile aynı şartlar altında bulunarak çekmişti. Savaş muhabirliği yaparsan topun ağzındasındır, tamam, ama onun ve Hondros’un arkadaşları dünyanın her yanındaki savaş bölgelerinde mesleklerini icra ederek tecrübe kazandıklarını ve çok dikkatli olduklarını söylüyor. Demek ki tecrübe de, sezgi de, ihtiyat da bir yere kadar.

    Önce fotoğrafçı Andre Liohn Facebook sayfasında Tim’in öldüğünü yazdı. Hastaneye gidip durumu görmüş. Sonra BBC, havan saldırısı sırasında batılı bir gazetecinin öldürüldüğünü, üç kişinin yaralandığını bildirdi. Derken Hondros’un ağır yaralı olduğu haberi geldi. Nihayet, Hetherington’ın çalıştığı Vanity Fair Dergisi, ‘Tim’imiz’ ve arkadaşı Chris’in öldüklerini üzüntüyle doğruladı. Tim Hetherington’ın Twitter’daki son mesajı şöyleydi: “İşgâl altındaki Libya şehri Misrata’dayız. Kaddafi’nin kuvvetleri hedef gözetmeden topçu ateşine tuttu. NATO’dan eser yok.” İkisinin de sitelerinde fotoğraflarına bakabilir (gerçekten dünyanın sorunlu pek çok ülkesinde çekilmişler), alıştığımız belgesellere hiç benzemeyen “Restrepo”ya da Internet’te bulabilirsiniz. Görsel iletişimin farklı biçimlerini yaratmakla ilgilenen edebiyat ve foto muhabirliği eğitimli Tim’in hayli sıradışı çalışması var.

    Bu sonuncu ölüm(ler), ötekilerle aynı değil, elbette. Sonuçta Hetherington, gözünü budaktan esirgemeyen bir savaş muhabiri olarak, her an tehlike altındaydı. Ama diğer üç olayın tehlikesi, inandığı şeyi yapmaktan çekinmeyen, korkup vazgeçmeyen, tehditleri de ciddiye almayan kişilerin kurban olmasından kaynaklanıyor. Sanatçıların, sinemacıların… Belki de bugünün dünyasında duyarlı, namuslu, cesur bir sanatçı olmak ölümle cezalandırılan bir seçimdir.

    (25 Nisan 2011)

    Sevin Okyay

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu