Belgeselcilik Zor Zanaat, Şimdi de Hetherington Gitti

Oxford mezunu yakışıklı genç İngiliz, Oscar adayı, savaş fotoğrafçısı, savaş alanlarına girmekten çekinmeyen belgeselci Tim Hetherington, meslektaşı fotoğrafçı Chris Hondros ile Libya’da, Muammer Kaddafi’nin adamları ile asiler arasındaki çatışmada canverdi. Sundance büyük ödüllü, Oscar adayı “Restrepo” ile Afganistan’da onca tehlike atlatmıştı, demek randevu buraya imiş.

Theo van Gogh

Yakın tarihin ilk öldürülen yönetmeni, 2 Kasım 2004 sabahı erken saatlerde bisikletle işine giderken katledilen Hollandalı yönetmen, yapımcı, köşe yazarı, yazar ve aktör Theodoor “Theo” van Gogh’tu. Kırk yedi yaşındaydı. Somali doğumlu yazar Ayaan Hirsi Ali ile İslâm’da kadınlara edilen muameleyi eleştiren “Submission” diye bir film yapmanın cezasını, Hollandalı / Faslı Müslüman Mohammed Bouyeri tarafından öldürülerek çekti. Bir süre saklanan Hirsi Ali, sanıyorum şimdi A. B. D.’de. Van Gogh, tehditlere rağmen, “Kimse köyün delisini öldürmez,” gerekçesiyle koruma istememişti. Bouyeri ona tabancayla sekiz kez ateş etti. Sonra da gırtlağını kesmeye çalıştı, beceremedi. İkinci bir bıçakla göğsünden bıçakladı, iki bıçağı da üzerinde bıraktı. Biriyle Batı ülkelerini, Yahudileri ve Ayaan Hirsi Ali’yi tehdit eden beş sayfalık bir not tutturmuştu. Von Gogh’un ölmeden önce yaptığı son film, politikacı Pim Fortuyn’un suikastinin kurmaca bir versiyonu olan 06/05’ti.

Christian Poveda

Beş yıl sonra, El Salvador’un vahşi çeteleri hakkında bir belgesel yapan Christian Poveda bir arabanın ön koltuğunda kafasından vurulmuş olarak bulundu. Başı direksiyonun üzerindeydi, arkadan kurşun yemişti. Arabanın camları parçalanmış, her yere kan bulaşmıştı. Polis, kurbanı 52 yaşındaki Christian Poveda olarak belirlerken, herkesin şüphelendiği şeyi de doğruladı: Bu, bir çete infazıydı.

Elli dört yaşındaki Fransız belgeselci ve foto muhabiri Poveda, 2009 yılının 2 Eylül Çarşamba sabahı erken saatlerde, San Salvador’un 15 km. kadar dışında yarı kırsal bir yer olan Tonacatepeque’den arabasıyla geçiyordu. Cezayir’e sürgün edilmiş İspanyol ana – babanın oğluydu. 1961’de ailesiyle Fransa’ya göçmüştü. Ölümünün nedeni, Eylül 2008’de Uluslararası San Sebastian Film Festivali’nde gösterilen, El Salvador’daki çetelerin hayatı hakkındaki, “La Vida Loca” adlı belgeseldi. Poveda, 16 ay boyunca, her türlü tehlikeyi göze alarak, iki rakip çeteye bölünmüş 50 kadar marjinal El Salvadorlu gencin (16 – 18 yaş arası) hayatlarını filme çekmişti. El Salvador, beş buçuk milyonluk nüfusunun yaklaşık 30 binini oluşturan çetelerle, Batı yarıküresinin savaş alanları dışındaki en tehlikeli yerlerinden biri. Poveda’yı öldüren kişinin Mara Salvatrucha çetesinden olduğu sanılıyor.

Juliano Mer-Khamis

Arabasında vurulan bir başka yönetmen ise, İsrailli aktör, yönetmen ve siyasi eylemci Juliano Mer-Khamis’ti. Yahudi ve Hıristiyan Arap anne babanın oğlu Mer-Khamis, Filistin’deki Jenin şehrinde, kendi kurduğu “Freedom / Özgürlük” Tiyatrosu’nun yakınlarında, arabasındayken öldürüldü. Aktör olarak yeraldığı “Wedding in Galilee”, “It is not Jerusalem, Berlin and Jerusalem” gibi filmlerle tanınan sanatçı, çeşitli ölüm tehdidi mesajları almıştı. Ülkesinde ve ülkesi dışında birkaç tiyatro yapımı da gerçekleştirmişti. 1984’te oyunculuğa başladı, onu belki ilk filmi “Little Drummer Girl”den hatırlarsınız. Kamera arkasına geçtiği ilk filmi “Arna’s Children”ı 2003’te Danniel Danniel ile yönetmişti. Jenin Mülteci Kampı’ndaki çocuklarla gençlerin yeteneklerini geliştirmeyi hedefleyen Özgürlük Tiyatrosu’nu kurdu. Ancak ölümüne tutucu İslâmi değerlere karşı çıkan oyunlarının yolaçtığı söyleniyor. Ölümünün ardından Jenin’de yayınlanan fetva nitelikli bir broşürde, sanatçı eleştiriliyor ve yeniyetme cinselliğini araştıran tartışmalı bir Alman oyununu sahneye hazırlamasının ölümüne yol açtığı belirtiliyordu. Polis onu aynı kamptan Mujahed Qaniri’nin öldürdüğünü düşünüyor. Qaniri’nin Hamas’la ilgisi olduğu söylendi ama Hamas bunu reddetti. “Yüzde yüz Filistinli, yüzde yüz Yahudiyim” diyen, 52 yaşındaki Mer-Khamis öldüğünde, oğlu Jay’in annesi olan Finli eylemci eşi, ikizler çocuklarına hamileydi.

Tim Hetherington

Sadece belgeselcilik değil, tiyatroculuk ve foto muhabirliği de zor zanaat öyleyse. “Restrepo” ile Oscar adayı olan, Sundance’de Büyük Ödül alan 41 yaşındaki Tim Hetherington, ödüllü foto muhabiri arkadaşı Chris Hondros ile Libya’da, Misrata’da Muammer Kaddafi’nin askerleri ile Libyalı asiler arasındaki çarpışmada öldü. Hetherington, ödüllü belgeseli “Restrepo”yu Afrika’da Sebastian Junger’le ve gerçekten de askerler ile aynı şartlar altında bulunarak çekmişti. Savaş muhabirliği yaparsan topun ağzındasındır, tamam, ama onun ve Hondros’un arkadaşları dünyanın her yanındaki savaş bölgelerinde mesleklerini icra ederek tecrübe kazandıklarını ve çok dikkatli olduklarını söylüyor. Demek ki tecrübe de, sezgi de, ihtiyat da bir yere kadar.

Önce fotoğrafçı Andre Liohn Facebook sayfasında Tim’in öldüğünü yazdı. Hastaneye gidip durumu görmüş. Sonra BBC, havan saldırısı sırasında batılı bir gazetecinin öldürüldüğünü, üç kişinin yaralandığını bildirdi. Derken Hondros’un ağır yaralı olduğu haberi geldi. Nihayet, Hetherington’ın çalıştığı Vanity Fair Dergisi, ‘Tim’imiz’ ve arkadaşı Chris’in öldüklerini üzüntüyle doğruladı. Tim Hetherington’ın Twitter’daki son mesajı şöyleydi: “İşgâl altındaki Libya şehri Misrata’dayız. Kaddafi’nin kuvvetleri hedef gözetmeden topçu ateşine tuttu. NATO’dan eser yok.” İkisinin de sitelerinde fotoğraflarına bakabilir (gerçekten dünyanın sorunlu pek çok ülkesinde çekilmişler), alıştığımız belgesellere hiç benzemeyen “Restrepo”ya da Internet’te bulabilirsiniz. Görsel iletişimin farklı biçimlerini yaratmakla ilgilenen edebiyat ve foto muhabirliği eğitimli Tim’in hayli sıradışı çalışması var.

Bu sonuncu ölüm(ler), ötekilerle aynı değil, elbette. Sonuçta Hetherington, gözünü budaktan esirgemeyen bir savaş muhabiri olarak, her an tehlike altındaydı. Ama diğer üç olayın tehlikesi, inandığı şeyi yapmaktan çekinmeyen, korkup vazgeçmeyen, tehditleri de ciddiye almayan kişilerin kurban olmasından kaynaklanıyor. Sanatçıların, sinemacıların… Belki de bugünün dünyasında duyarlı, namuslu, cesur bir sanatçı olmak ölümle cezalandırılan bir seçimdir.

(25 Nisan 2011)

Sevin Okyay