Bambaşka Biri mi?

Şimdi gel de gör beni, bambaşka biri…
Topladım dağılan kalbimin her köşesini…
Ardından ağlayan o zavallı kız nerede şimdi?
Gel gör beni…
Türkçe adını kuvvetle muhtemel Ajda Pekkan’ın adeta kadınlar marşı haline gelmiş “Bambaşka Biri” adlı şarkısından alan veya esinlenen “Şimdi Gel de Gör Beni” ne yazık ki bu efsane şarkı kadar coşkulu ve ritmik değil ama olsun. Biz kadınlar seviyoruz böyle hikâyeleri…

Düğüne birkaç hafta kala sevgiliniz tarafından terk edildiniz. Üstelik o korkulan yaş yani 30 kapıda… Hayatınız altüst oldu. Peki şimdi n’apıcaz?

Konusunu bu çok klâsik modern ilişki tablosundan alan Lola Versus, düğün stresini kaldıramayan sevgilisi tarafından terk edilen kahramanımızın akabinde kelimenin tam anlamıyla sudan çıkmış balığa dönmesini konu alıyor. Ve tabii bu balık haliyle üst üste yaptığı hataları, adım adım dibe vuruşunu…

Başroldeki Greta Gerwig’in tüm sevimliliği ve sahiciliğine rağmen (Greta’nın canlandırdığı karakterle aynı yaşta olmasının etkisi de olsa gerek diye düşünüyorum) Lola Versus (ısrarla Lola Versus diyorum çünkü Şimdi Gel de Gör Beni ismine hiç ısınamadım, zira kızımız film boyunca hiç de ‘şimdi gel de gör beni’lik bir boyuta geçmiyor) akıp gitmiyor film.

İnsan ne olursa olsun filmden bir son dakika golü, bir ters köşe, bir mesaj… Bir şey bekliyor işte. Yani oturup 1,5 saatinizi ayırdığınız bir film öyle anlamsızca, işte hayat devam ediyor gibi ucu bucağı açık, hiçbir şey olmamış bir vaziyette bitmesi sizde de bir tatminsizlik yaratıyor.

Bir de söylemeden geçemeyeceğim bu tarz filmlerde Fransızlar bu işe gerçekten çok daha iyi yapıyorlar. En azından daha sağlam, ayakları yere basan hikâyeler ve şaşırtan, sürprizli sonlar koyuyorlar finallerine.

Sonuç olarak Lola Versus, eğlenceli ve tatlı bir film olabilecekken sıkıcı ve bayağı olmaktan kurtaramıyor kendini. Sinemada izlemenizi çok tavsiye edemem açıkçası ama ev sineması için bir şans verebilirsiniz. Finali de filmin başlangıç sözleriyle bitirelim ve size de filme dair bir ipucu olsun:

Utanıyorum ama kocaman bir astroloji kitabım var ve diyor ki 29. doğum günümde saturn doğduğum eve dönüyor ve hayatım altüst oluyor. Saturn her şeyi yüzeye çıkaracakmış ve bende evrim geçirecekmişim. Hayat olarak yani. Biliyorum bu değişebilir ama ya değişmesin istiyorsam? Ya hayatımı böyle seviyorsam?

(08 Eylül 2012)

Gizem Ertürk

11. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nden Başvuru Çağrısı

Yönetmeni kadın olan filmlerin, Mart 2013’de İstanbul’da başlayacak olan 11. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’ne en geç 01 Kasım 2012 tarihine kadar başvurmaları bekleniyor. Filmlerin İngilizce altyazılı DVD ya da VCD ön izleme kopyalarıyla birlikte, yönetmeninin fotoğraf ve özgeçmişi, yüksek çözünürlüklü iki fotoğraf, basın dosyası, kısa özeti ve künyesinin “Filmmor Kadın Filmleri Festivali, İstiklal Cad, Bekâr Sok, 9/6, Beyoğlu, İstanbul” adresine iletilmesi gerekiyor.

  • Basın Bülteni
  • Katılım Formu
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Vur ve Kaç

    David Palmer ile Dax Shepard’ın yönettiği ve Dax Shepard, Kristen Bell, Bradley Cooper ile Tom Arnold’un oynadığı Vur ve Kaç (Hit & Run), 21 Eylül 2012’de Tiglon Film dağıtımıyla Tam Multimedia tarafından vizyona çıkarıldı.
    Kaliforniya’da küçük bir kasabada kız arkadaşı Annie ile yaşayan eski banka soyguncusu Charlie, kız arkadaşının hayalindeki mesleğe ulaşmasına yardımcı olmak için onunla Los Angeles’e gitmeye karar verir. Ancak Annie’nin her şeye burnunu sokan eski sevgilisi, Charlie’nin eski suç ortaklarını ve ABD Koruma Polis Şefini onların peşine takar ve takip başlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
  • IMDb
  • Ali Erden Yazıyor
  • Diğer basın bültenleri ve bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Vur ve Kaç yazısına devam et
  • Şimdi Gel de Gör Beni

    Daryl Wein’in yönettiği ve Greta Gerwig, Joel Kinnaman, Zoe Lister Jones, Hamish Linklater, Bill Pullman, Jay Pharoah ile Debra Winger’ın oynadığı Şimdi Gel de Gör Beni (Lola Versus), 07 Eylül 2012’de Tiglon Film dağıtımıyla Tiglon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Lola 29 yaşındadır ve uzun süreli erkek arkadaşı Luke ile evlenmek üzeredir. Düğüne 3 hafta kala aniden terk edilen Lola, yaşadığı bu duygusal şok sonrasında her şeyini kaybetmiş gibi hisseder ve kendini yeniden bulmaya çalışır. Birbirinden farklı ve komik aşk maceraları yoldadır. Lola’nın kırılan kalbi tamir olacak mıdır?

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Gizem Ertürk Yazıyor
  • Diğer bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Şimdi Gel de Gör Beni yazısına devam et
  • Altın Portakal Savaşa Karşı

    49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, çok özel bir gösterim programına evsahipliği yapacak. Savaşın bireyler üzerindeki yıkıcı etkisini anlatan, farklı ülkelerden örneklerin seçildiği bir seçki festival izleyicisiyle buluşturulacak. 49. Altın Portakal kapsamında Türkiye prömiyerleri gerçekleştirilecek barış temalı savaş filmleri seçkisi, İranlı yönetmen Mohammad Ali Bashe Ahangar’ın Queen, Kanadalı yönetmen Kim Nguyen’in War Witch ve Polonyalı yönetmen Marcin Krzysztalowicz’in Manhunt adlı yapıtlarından oluşuyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altın Portakal Savaşa Karşı yazısına devam et
  • Yeni Bir Sinema Hareketlenmesi: CAVA Enstitü

    Ankara’nın modern sanatlar merkezi CerModern sinema ve audio visual sanatlar alanındaki faaliyetlerini CAVA (Cinema and Audio Visual Arts) adı altında birleştiriyor. CerModern ve Yapım-eki işbirliği ile ortaya çıkan CAVA Enstitü, görsel-işitsel sanatlar alanında Türkiye’nin ihtiyacını giderecek projelerle geliyor. Enstitü’ye danışman olarak katkıda bulunacaklar arasında Ahmet Uğurlu, Ahmet Gürata, Barış Pirhasan, Erdal Beşikçioğlu, Ezel Akay, Onur Ünlü, Meltem Cumbul, Mert Fırat, Ümit Ünal, Yeşim Ustaoğlu, Yüksel Aksu gibi isimler var.

  • Basın Bülteni
  • Geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Yeni Bir Sinema Hareketlenmesi: CAVA Enstitü yazısına devam et
  • İlk Türkü: Buğdayın Türküsü, İlk Kez Altın Koza’da

    Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilecek olan 19. Uluslararası Altın Koza Film Festivali, pek çok nitelikli eserin prömiyerine ev sahipliği yapacak. Festival kapsamında ilk kez Adana’da gösterilecek filmlerden biri de, İlk Türkü: Buğdayın Türküsü.
    Yeni Türkü grubunun kuruluşunu ve ilk albümleri olan Buğdayın Türküsü’nü gerçekleştirilme hikâyelerini anlatan eser, Can Dündar imzasını taşıyor. Yapımcılığını Zeyno Film’in üstlendiği, müziklerini ise Selim Atakan’ın yaptığı belgeselde, grubun yaratıcıları ve dönemin tanıkları, ülkemizin bir döneme de ışık tutuyorlar.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • İyi Olan Kazansın

    Ben, şahsen, bizzat, kendim, maddi ve manevi kazancımı düşünen bir profesyonel festival düzenleyicisi olsam, alırım elimin altına daha önce organizasyonunu üstlendiğim festival dosyalarını, gider önümdeki zaman diliminde yapılması muhtemel ne kadar festival varsa kapılarını çalarım. Efendim derim, bendeniz bu, şu, o, filân, falan festivalleri düzenledim, sizin festivalinizin organizasyonuna, düzenlenmesine, koordine edilmesine vs. talibim derim. Ola ki o festival “iş”i bana vermedi, bu sefer giderim ona rakip olabilecek başka bir festivalin yönetimine onlara teklifte bulunurum. Organizeyi kaptığım zaman başlarım festivale iştirak etmesi olası kuruluşları ziyarete. Kapalı kapılar önünde olsun, kapalı kapılar arkasında olsun toplantılar yaparım, vaatlerde bulunurum, biz şöyle yapacağız, biz böyle yapacağız, o festivale fark atacağız vs. vs. Ondan sonra dönerim medyaya göndereceğim haberlere, başlarım diğer festivalle aramızda rekabet varmış gibi davranmaya, ortalığı bir güzel karıştırırım. Onlarda dayanamazlar, istemeden de olsa rekabetin diğer tarafı gibi demeçler vs. verirler. Medyada başlar her iki festivali artı ve eksileriyle yarıştırmaya. Hatta o kadar ki alemde festivalin birisini metheden ve öne çıkarmaya çalışan medya mensupları hakkında “Acaba festivalden para mı aldı” şeklinde şayialar bile dolaşmaya başlar. Velhasıl bu yazdıklarım bir faraziye olduğundan gerçekle bir âlâkası yoktur, zaten başlarken de “Ben olsam…” diye sallamıştım.

    Bulunduğumuz günlerden benzer bir olay Adana Altın Koza Film Festivali ile Antalya Altın Portakal Film Festivali arasında yaşanıyor. Bu yıl birbirleriyle rekabet ediyor gibi yansıtılmasından şahsen bir sinemasever olarak fevkâlâde rahatsız oluyorum. Adana Altın Koza Film Festivali, her ne kadar ara verip bir müddet sinemaya uzak kalsa da iki festival ülkemizin en köklü festivalleri. Yurtdışında herhangi bir yerde herhangi bir sohbette sinemacılık ve filmcilik konuşurken Türkiye’de Antalya Altın Portakal Film Festivali adındaki festivalin 49 yıldır kesintisiz düzenlendiğinden bahsedilse yabancılar durup düşünür, inan olsun gözlerinde ülkemizin değeri daha da yükselir. Yarım asırdır festival düzenlemek öyle herkesin başarabileceği bir iş olmasa gerektir. Doğrusu her iki festivalin rekabet bir yana, birbirine destek olması ve omuz vermesidir. Hatta dün gibi hatırlıyorum, Adana Altın Koza Film Festivali’nin yeniden düzenlenmeye başlandığı 2005 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali kortej düzenlemesi için Adana’ya kendi kortej jiplerini göndermişti. Adana Altın Koza Film Festivali de birkaç sene sonra Antalya’ya yardım edebilir. Baksanıza Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın açıklamalarına göre, sağolsun iki gözümüzün nuru, başımızın tacı, bugünkü iktidarımızın sahibi parti Antalya Büyükşehir Belediyesi’ni rakip partiye kaptırdıktan sonra her geçen yıl festival desteğini düşürdükçe düşürüyormuş.

    Hayatın İçinden 1

    Mustafa Sarıgül, asfalt döşeli Şişli sokaklarını yenilemeyi sürdürüyor. Yol kısmındaki asfaltlar sökülüp küçük kare taşlarla desenli bir şekilde döşendi. İlk günlerde taş döşeli sokağımızda yürümek zevkliydi, ancak günler geçtikçe bizim taş döşeli sokağımız oldu mu sana “izmaritli taş döşeli sokak”. Çünkü sokağa atılan izmaritler taşların arasında kalıyor, yağmur yağsa bile bazıları yerinde sabit kalıyor. Sokağa çıktığımda, yollara sigara izmariti atan vatandaşlara giydiriyorum, saydırıyorum, aklıma ne gelirse söylüyorum. O nedenle sokağa sigara izmariti atmak yasaklanmalı diyorum. Şişli sokaklarının yenilenmesinde rahatsız olduğum bir durum ise kaldırımların çakma kaldırım olarak yapılması. Daha önceki kaldırımlar parke taş döşeliydi. Yenilendikten sonra komple beton döktüler, baskı kalıpla parke taş görüntüsü verdiler. Bir müddet sonra yol tarafındaki tuğla görünümlerini kırmızı boya ile boyadılar. Beyoğlu ilçesinde Cihangir civarında da rastladığım bu kaldırımlara “çakma kaldırım” adını vermiş oldum.

    Hayatın İçinden 2

    İnsan hakları, hayvan hakları, kadın hakları, vs. hakları gibi doğa hakları, ağaç hakları, hatta yol hakları, duvar hakları, vs.de olmalı. Beyoğlu’nda film seyrinden, geziden, vs. gelirken iş yerimin olduğu binaya Sıraselviler Caddesi’nden Kazancı yokuşuna girerek ulaşırım. Az aşağıda Kazancı Ali Ağa Camii vardır. Caminin karşısında, içinde eski Maksim Gazinosu’nun olduğu büyük otoparkta şu sıralarda devasa bir hafriyat sürüyor. Edindiğim bilgiye göre buraya da AVM yapılacakmış. Geçen gün durdum caminin yanında, şöyle bir baktım. Yörede korkunç bir çıplaklık var. Hafriyat başladığında otoparkın kenarındaki oldukça büyük ağaçlar duruyordu. İstanbul dışında olduğum 15-20 gün içinde hafriyat sürerken o güzelim ağaçları kesmişler, yöre tabiri caizse çöle dönmüş. Araziyi AVM yapmak için satın alan vatandaş büyük ihtimalle 1-2 yıldır kâğıt üzerinde orasının sahibi görünüyordur. Oysa gerçek sahibi ağaçlar, ben diyeyim 40 senedir, sen diyesin 50 senedir oradaydılar. Keza bakıyorsun senelerce geçtiğin yolun kenarındaki duvarı bir gün geliyor, yıkıveriyorlar. Hâlbuki o yolun kenarının sahibi o duvardır. O nedenle acilen “ağaç hakları”, “doğa hakları”, “dağ hakları”, “ova hakları” vs. düzene kavuşturulmalı. Taksim’in yayalaştırılması çalışmalarına başlanmış, yarın öbür gün Cumhuriyet Caddesi’nin ve Gümüşsuyu Caddesi’nin Taksim’e kavuştuğu bölümlerin orta kısımlarındaki güzelim ağaçları da keserler. Dilerim ağaçları kestiğiniz hızarların sesleri ömür boyu kulaklarınızdan silinmez.

    (07 Eylül 2012)

    Sadi Çilingir

    Bourne’un Mirası, Klak Sinema Programı’nda

    Bugün TV Klak Sinema Programı, bu hafta açılışını Jeremy Renner’in oynadığı Bourne’un Mirası ile yapıyor. Dünyaca çok sevilen Saftirik serisinin yepyeni macerası, Saftirik Greg’in Günlüğü: İşte Şimdi Yandık; Disney tarihinin ilk kadın kahramanı Merida, Beren Saat’in seslendirmesiyle geliyor, Cesur; dünyanın ilk online sineması şimdi Türkiye’de, internetten benzersiz bir film izleme deneyimi, Mubi; yıl boyunca stüdyo konuklarıyla yapılan en keyifli röportajlar ve çok daha fazlası bu hafta Klak’ta sizleri bekliyor. Klak Programı, 01 Eylül 2012 Cumartesi günü Kanaltürk’ün haber kanalı Bugün TV ekranlarında.

  • Basın Bülteni
  • TÜRVAK’ta Eylül 2012

    TÜRVAK Sinema – Tiyatro Müzesi, Eylül ayında da sinemaseverlere hizmet vermeye devam ediyor. Nişan Hançer Sinema Belgeleri Salonu’nda sinemanın Beyoğlu’na girdiği günlerden başlayarak eski ve yeni dilde basılı çeşitli belge ve yazışmalar, el ilanları, eski sinema biletleri, çeşitli sinema ödülleri ve birçok sinema salonunun kuruluş belgeleri ve fotoğrafları sergileniyor. Sanat yaşamına tiyatro oyunculuğu ile başlayan Nişan Hançer, bir dönem asistanlığını yaptığı Lütfi Ömer Akad’dan öğrendikleriyle 1955 yılında kamera arkasına geçerek film yönetmenliğine başladı.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    TÜRVAK’ta Eylül 2012 yazısına devam et
  • Gizemli Evin Gizemli Katili

    Ruh (The Pact)
    Yönetmen-Senaryo: Nicholas McCarthy
    Müzik: Ronen Landa
    Görüntü: Bridger Nielson
    Oyuncular: Caity Lotz (Annie), Agnes Bruckner (Nicole), Casper van Dien (Bill), Mark Steger (Charles), Haley Hudson (Stevie), Kathleen Rose Perkins (Liz), Sam Ball (Giles), Anjini Taneja Azhar (Hintli Çocuk), Bo Barrett (Jesse), Dakota Bright (Eva)
    Yapım: Preferred Content (2011)

    “Ruh” korku filmiyle sinemaya giriş yapan Amerikalı yönetmen Nicholas McCarthy, bu ilk filminde zaman zaman seyircisini tedirginlik içerisinde bırakıyor. Özellikle ev, gizemi ve kasvetiyle bu tedirginliği çoğaltıyor.

    Film, Los Angeles’a bağlı güneyindeki liman şehri San Pedro’da geçiyor. Sinemaseverler bu psişik korku filmini seyrederken hikâyede mantık hataları bulabilirler. Onca cinayet işlemiş “Judas Seri Katili”nin yıllarca br evin bodrumunda yaşaması, bir dolu cinayet işlemesi ve buna benzer şeyler aklınıza takılabiliyor. ABD’de şeriflik kurumu önde olduğu için küçük şehirlerin polisleri onlar. Onlar da seçimle göreve geliyor. Filmde FBI ajanları pek ortalarda görünmüyor. Suçlar işleniyor. Filmde mantıksız olarak gördüğünüz bu durumlar, Nicholas McCarhy’nin yazıp yönettiği 2011 yapımı “The Pact-Ruh”, bu yılki Sundance Film Festivali’nde galasını yapmış ve olumlu eleştiriler almış ve kimse de hikâyede mantıksız bir şey bulmamıştı. ABD bizlerden uzak ve yapıları çok farklı.

    Cehenneme yeniden dönüş…

    Nicole ve Annie’nin anneleri ölmüş. Nicole, San Pedro’daki cenaze işlemlerini yapmak için gelmiş. Kız kardeşi Annie’yi şehre çağırıyor. Sonra bilgisayarından kuzini Liz’i arıyor ve küçük kızı Eva’yla konuştuktan sonra gizemli bir şey ortaya çıkıyor ve Nicole kayboluyor. Annie ertesi gün acılar çektiği San Pedro’daki eve dönüyor ve kız kardeşini bulamıyor. Motosikletli asi ruhlu Annie, yeğen Eva’yla Liz’i eve çağırıyor ve ardından gizemli şey Liz’i de ortadan kaldırıyor. Bundan sonra her şey daha gizemli ve korku yüklü gelişiyor filmde. Eva’nın bakımını polis üstlenirken, Annie polis memuru Bill Creek’i ikna ediyor ve evdeki tuhaf şeyler daha da artıyor. Annie, psişik olayları anlamlandıran eski okul arkadaşı Stevie’nin yardımıyla ve kendisinin zekâsıyla gizemli şeye, “Judas Seri Katili”ne biraz daha yaklaşıyor. Annie, otoriter annesinden ölmüş olsa da hâlâ korkuyor. Evde sigara içtiğinde annesinin her an bir yerlerden çıkacağını sanıyor. Çocukluğunun ve ilk gençliğinin travmasını yaşıyor Annie. Bu da filmin gerlimini daha da çoğaltıyor. Filmin son bölümleri sürprizli ve zaman zaman insanı irkiltiyor. Filmin bazı anlarının da kanlı olduğunu belirtmeliyiz. Yönetmen, bulutlar altındaki kasabayı gerçekten kasvetli yansıtmış. Bu evdeki kasvete de yansıyor. Bu ev tam anlamıyla gizem yüklü bir labirent gibi. Sanki bir oyuncu gibi. Perdede görünce daha bir anlaşılıyor bu. Yönetmen, filminin genelinde dar açılar kullanmış ve seyircilerine sıkıştırılmışlık duygusu verebilmiş bu hayaletli filminde. Filmin müzikleri de iyi. Yönetmen McCarthy, bu uzun filmini çekmeden aynı adla kısa filmini çekmiş önce.

    (07 Eylül 2012)

    Ali Erden

    [email protected]

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu