Sen Aydınlatırsın Geceyi Dünyayı Dolaşıyor

Yönetmen Onur Ünlü’nün son filmi Sen Aydınlatırsın Geceyi dünya festivalleri gezisine Toronto Uluslararası Film Festivali ile devam ediyor. İlk kez İstanbul Film Festivali’nde seyirci karşısına çıkan ve en iyi film de dahil 4 ödül alan film, Toronto’da Vanguard bölümüne davet edildi. Sen Aydınlatırsın Geceyi, 05 – 15 Eylül tarihleri arasında yapılacak olan Toronto Film Festivali’nde dört kez izleyici ile buluşacak. Sen Aydınlatırsın Geceyi küçük bir Anadolu kasabasında yaşayan ve her biri doğaüstü güçlere sahip kahramanlarının sıkıcı gündelik hayatlarını ve dertlerini anlatıyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 12. Filmekimi

    İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl 12. kez düzenlenecek Filmekimi, Vodafone FreeZone sponsorluğunda, 28 Eylül – 06 Ekim 2013 tarihleri arasında yapılacak. Filmekimi, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sinema keyfini Ekim ayı boyunca Türkiye’nin farklı kentlerine taşımaya devam edecek. Filmekimi’nin on ikinci yılında 40’a yakın film izleyicilerin karşısına çıkacak. Filmekimi biletleri, 21 Eylül tarihinden itibaren Biletix satış sistemi ve Filmekimi gişelerinden satışa çıkıyor. Lale Kart sahipleri için ön satış günleri 18 Eylül’de başlıyor.

    12. Filmekimi yazısına devam et

    Lütfen Geri Dön Jimmy Dean

    Çok genç yaşta, 24 yaşındayken trajik bir ölümle sonsuzluğa giden James Dean, ölümünü hisseder gibi üç filmde peş peşe oynadı. Üç filmle unutulmaz olan bu efsane oyuncuyu “Cennet Yolu”, “Asi Gençlik” ve “Devlerin Aşkı” filmleriyle saygıyla anıyoruz.

    James Dean, Indiana-Marion’da 8 Şubat 1931’de doğdu, 30 Eylül 1955’te Kalforniya-Cholame’de öldü. Bu ölüm trajikti. Yeni aldığı üstü açık Porsche 550 Spyder spor arabasıyla hız denemesi yaparken feci bir kazayla öldü. Yanındaki arkadaşı ağır yaralı kurtulmuştu. Discovery belgesel kanalında James Dean’ın ölümü üzerine bir belgeselde, bu kazada onun hatası olduğu tüm ayrıntılarıyla gösterilmişti. Warner Bros., yatırım yaptığı bu geleceğin büyük oyuncusu olacak James Dean’ı peş peşe filmlerinde oynattı. Warner Bros., O’na Porsche’ye binme konusunda yasak koysa da, O bir yolunu bulup hız denemesini yaptı. Yönetmen George Stevens, “Giant-Devlerin Aşkı” filminin montajını yaparken acı haberi alıyor ve kalbi duracak gibi oluyor. Daha 24 yaşında ve önünde uçsuz bucaksız Hollywood olan bir genç çocuk göçüp gitti bu dünyadan. Hızlı yaşadı, genç öldü ve ölüsü de yakışıklıydı. Herhalde bu lâf O’na çok yakışıyor. Sinema O’nu çok özlüyor.

    “Cennet Yolu…”

    Kayseri doğumlu ölümsüz Rum yönetmen Elia Kazan’ın John Steinbeck’ten uyarladığı 1955 yapımı “East of Eden-Cennet Yolu”, muhteşem James Dean’ın da ilk filmiydi. Kaliforniya’nın Pasifik kıyılarında geçen bu film, bir Habil’le Kabil hikâyesini anlatıyor sanki. Bu filmi, 1997’deki 16. İstanbul Film Festivali’nde Beyoğlu Emek Sineması’nda görmüştük. Sinema perdesinde gördüğümüz en muhteşem sinemaskop filmdi bu. Adeta gözlerimiz perde üzerinde bir köşeden bir köşeye dolaşıp duruyordu. Filmin renk tonları da kahverengiyle sarı arasındaydı. Yıllar sonra bu filmi yeniden izlerken aynı renk tonlarını bulduk. Filmin görselliği ve ışık düzenlemeleri de ilham vericiydi. Zaman zaman kasvet duygusu da yaşatıyordu ışığın parçalı düştüğü mekânlar. Filmin atmosferinde dolaşırken bunları yazabilmek heyecan veriyor. Filmin senaryosunu Paul Osborn yazmış. İnsanı hemen etkisi altına alan fotoğraflarsa da Ted McCord’dan. İç dünyaların içindeki fırtınaları dışarıya taşıyan senfonik müzikleri de Leonard Rosenman bestelemiş.

    1917 yazı. Kaliforniya’da tarımla uğraşan Salinas’la balıkçılıkla geçinen Montery arasında 15 mil var. Bu iki kasabayı, kıyıdaki ihtişamlı kayalıklarla dağlar ayırıyor. Adeta bu iki kasaba arasında bir duvar bu kayalık ve dağlar. Montery’nin yabancısı liseli bir genç Cal (James Dean), western filmlerdeki süslü kadınlar gibi giyinmiş bir yaşlı kadını takip ediyor filmin girişinde. Babası Adam Trask (Raymond Massey), anneleri Kate’in (Jo van Fleet) öldüğünü ve cennetin doğusunda olduğunu söylemiş oğulları Cal ve Aron’a (Richard Davalos). Kate’in annesi olduğunu öğrenmiş Cal, onun toplumda iyi bakılmayan bir iş yaptığını keşfediyor. Westernlerdeki “saloon”lara benzeyen mekânda randevuevi de işletiyor Kate. Genç Cal, babasının neden yalan söylediğini anlamaya çalışıyor. Sadece bu değil. Neden Aron’a o kadar çok severken, neden kendinden bu kadar nefret ediyor? Annesinden de gerçeği öğrenmeye çabalıyor Cal. Eve geç geldiğinde babası, İncil’deki beşinci ayetteki “Sela” suresini okuyor “kötü oğul” Cal’e. “İyi oğul” Aron da orada. Kamera hafifçe sola yatıyor bu anlarda. Işık düzenlemeleri de dramatik etkiyi çoğaltıyor. Baba Adam, oğullarına İncil’de geçen adları koymuş. Onun için iyi olmak iyi dindar olmakla aynı. Baba, sebzelerin bozulmaması için buzhane kurmaya çalışıyor. Ürünlerin trenle taşınırken de vagonların buzdolabına dönüştürmek istiyor sebzelerin taze kalması için. Aron’da güzel Abra’yla (Julie Harris) çıkıyor. Onun Cal’le iletişim kurduğunda bu ilişkiden emin olmadığı fark ediliyor. Kafasının içi de Aron konusunda karışık Abra’nın. Cal’in yanında kendini rahat hissediyor. Aron, tıpkı babası gibi ve din onun için her şeyden önemli.

    İncil’deki ayeti okuduktan sonra Cal, annesi Kate’i gördüğünü söylüyor. Baba, ona bir hikâye anlatıyor. Annesinin melek ve iyi insan olduğunu söylüyor. Annesi babasını neden terk etmişti? Abra’nın zihninde yaşadığı karmaşa gibi miydi bu? Babasının büyük sevgisinin Aron’a gitmesi Cal’de büyük öfke doğuruyor. Sadece Cal’in nefret içinde olduğunu düşünmeye başlarken, asıl nefretin Aron’da olduğu fark ediliyor. Aron, kıskanç ve paylaşmaya katlanamayan bir genç. Sadece Abra’nın Cal’e ilgi duyması değil. Abra’yı Cal’den kıskanması elbette doğal. Ama bu derinlerdeki öfkeyi de dışarı çıkartıyor. Marol hasatı, Stark ailesini de iflâsın eşiğine getiriyor. Demiryoluna çığ düştüğü için tren yolda kalıyor buzlar içindeki sebzeler de bozuluyor. İşte bu sıralarda Amerika, süren 1. Dünya Savaşı’nda Almanlara karşı savaş ilân ediyor. Genç erkekleri savaşmak için askere çağırıyor ordu. Baba da iflâs ettiği için askerlik şubesinde çalışmaya başlıyor. Çiftçilerin tarlada kalmasını da savunuyor.

    Gerçeği öğrenen Cal, babasını iflâstan kurtarmak için fasulye işine girmeyi plânlıyor. Montery’deki annesini ikna edip işe giriyor ve savaş nedeniyle çok para kazanıyor. Babasının doğum gününde kazandığı parayı O’na vermek istiyor. Ama yine yanılıyor. Babasının öfkesi hâlâ derin. Adam, Cal’in Kate’i hatırlattığı için mi bu kadar nefret dolu oğluna. Cal, Aron’a yanına alıp annesine götürüyor. Aron’ın zihnindeki “melek anne” görüntüsü çöküyor ve hayal kırıklığıyla iyice sarhoş olup askere yazılıyor. Bu baba için büyük bir yıkım. Biricik oğlunu kaybetme endişesi O’nu felç yapıyor. Ama yanında sevmediği oğlu Cal kalıyor. Bu filmde, insanı korkuya düşüren derin ırkçılık ve linç kültürü de seyirciye hatırlatılıyor. Kasabanın iyi insanlarından Alman göçmeni Albrecht’e karşı çoğalan korkunç öfke. Alman aksanıyla konuştuğu İngilizceyle kendilerini eğlendiren Gustav Albrecht (Harold Gordon) şimdi en kötü insan ve linçle yok edilmeli. Hasat zamanı kasabada kurulan panayırda bu sarsıcı durum ortaya çıkarken, bozulan dönme dolapta kalan Cal ve Abra, ilk defa öpüşürken, Abra da ruhunun Cal’le buluştuğunu anlıyor o an.

    Filmin görselliği gerçekten insanı estetik anlamda etkiliyor. Yönetmen Kazan bu filminin ışık düzenlemelerini siyah-beyaz film tadında oluşturmuş. Özellikle iç mekânlarda ve geceleyin dış mekânlarda bu hissi veriyor. Bir an kendimizi ustanın 1951 yapımı siyah-beyaz “A Streetcar Named Desire-İhtiras Tramvayı” filminin estetiğinin içinde bulduğumuzu sandık. Dramatik ışıklandırma ve fonda duyulan çığlığı andıran tınılar, Cal’in içindekileri yansıtıyormuş gibi. Gündüz yansıyan dış mekânlarda sarı ve kahverengi tonlar daha bir öne çıkıyor filmde. Bu başyapıt, mutlaka sinema belleğine alınmalı. Filmden gelen sıcaklık içimizi ısıttı, ruhumuzu dinginleştirdi. Bu dönemin “Ike” Eisenhower ve McCarthy dönemi olduğunu unutmayın. Aralık 1955’te “Cennet Yolu” ülkemizde vizyona girdi. Jo van Fleet, Akademi’den “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” dalında Oscar kazanmıştı.

    “Asi Gençlik…”

    Nicholas Ray’in yönettiği 1955 yapımı “Rebel without a Cause-Asi Gençlik” filmi, bir gündüz ve iki gecede geçiyor. Gecenin içinde iyi giyimli ve sarhoş Jim Stark (James Dean), kuklayla oynarken, kırmızı renkteki ön jenerik de geçip gidiyor. Ardından polis sireni duyuluyor ve sarhoş Jim, çocuk bürosuna getiriliyor. Orada, kendine “Eflatun” diyen Meksika kökenli John (Sal Mineo) ve güzel Judy’yle (Natalie Wood) tanışıyor. John ateşli silâh kullanmış. Çocuk psikolojisinden anlayan Ray (Edward Platt), Judy’nin gecenin bir yerinde neden sokaklarda yalnız dolaştığını anlamaya çalışıyor. Judy, annesini (Rochelle Hudson) o pek sevmiyor. Belki de babasını (William Hopper) onunla paylaşmak öfkelendiriyor onu. Her zaman dudaklarından öptüğü babasını artık öpemiyor ve babası onun bu davranışlarını iyi karşılamıyor. Jim de babası Frank’a (Jim Backus) öfkeli. Sert ve kuşatıcı olmadığı için belki de. Annesi Carol’un (Ann Doran) her şeye hâkim olması öfkelendiriyor onu. Tüm kararların onun vermesi. Babasını tıpkı kılıbık gibi görüyor ve onun gözünde yücelmesini istiyor Jim. John’un bu dünyada dadısından başka kimsesi yok. Babası, Çin Denizi’nde savaşta ölmüş bir kahraman. Anneyse ortalarda yok. Onların şefkatini arıyor John. Bu filmin senaryosunu, yönetmenin hikâyesinden Stewart Stern yazmış. Müzikleri de Leonard Rosenman bestelemiş. Kameramansa, özellikle gecenin içinde klostrofobik sinemaskop fotoğraflar oluşturan Ernest Haller.

    Yeni taşındıkları Los Angeles’ta okuldaki ilk günü de başlıyor Jim’in. Sabah yolda bekleyen Judy’yi görüyor Jim. 1946 model siyah Ford Coupé arabasıyla onu etkilemeye çalışsa da, sevgilisi Buzz ve çetesi arabalarıyla orada bitiyorlar. Jim, gün içinde okulda çetelerin olduğunu da öğreniyor. Buzz (Corey Allen), Jim’e sıcak bakışlar gönderen Judy’yi ondan kıskanıyor. Judy, “sert erkek” Buzz’la takılsa da babası gibi karizmatik ve müşfik bir erkek arıyor. Belki de Jim’de şefkat duygusunu görüyor Judy. Okulun yenisi Jim, sevdiklerinin kendisine Jimmy ve Jamie demelerinden de hoşlanıyor. Sonra Judy de öyle diyor Jim’e. Okuldaki uzay gözlemevindeki sahneler de etkileyici. Hocanın, dünya, hayat, kâinat üzerine felsefi ve bilimsel konuşmalarına kulak vermek iyi gelebilir. Okuldaki uzay gözlemevinin önünde Jim ve Buzz bıçaklı kavgaya tutuşuyor. Buzz, Judy’nin karşısında bu mağlûbiyetle aşağılandığını düşünerek, Jim’i gece tepeye çağırıyor. Orada uçuruma doğru araba sürmeyi teklif ediyor Buzz. Beyaz tişörtünü ve kırmızı montunu giyen, altına da mavi Levi’s kotunu çeken Jim, siyah Coupé arabasıyla tepeye gidiyor. Kırmızı, aşkı ve şiddeti; maviyse, huzur arayışını ve kaosu; beyazsa, yenilenmeyi ve yeniyi simgeliyor sinema psikolojisi açısından. Yenilenme ve yeniye umut, finalin açık olmasıyla anlamlaşıyor. McCarty’nin çöken karabulutlarının dağılacağı umudu. Ama yönetmen, şimdilik de olsa bilinmezlik devam ediyor diyor açık uçlu finaliyle. Jim, kırmızı montu giydikten sonra finale kadar bunlara dokunuyorsunuz. Bu gece gerçekten uzun ve bazıları için de trajik. Buzz’ın çetesi de tepede yerini almış heyecan içinde. Buzz ve Jim, eski arabalara biniyorlar ve uçuruma doğru hızla sürüyorlar arabaları. Siyah montlu Buzz’ın kolu, arabanın kapı koluna takılıyor ve trajedisine doğru uçuyor uçurumdan. Çetede panik başlıyor ve kaçıyorlar. Jim, Judy ve John (üçünün de adı J’yle başlıyor), sakinler ve onlar da oradan ayrılıyorlar. Eve gelen Jim, televizyon karşısında uyuklarken buluyor babasını salonda. Divana uzanıyor. Annesi merdivenlerden inerken kamera Jim’in gözleriyle yansıtıyor bu anı. Terse dönmüş kamera yavaşça doğruluyor anneyi gösterirken. Dönem içinde öncü bu biçim alıştırması.

    Suçluluk hisseden Jim, çocuk bürosuna gidiyor ve dün gece kendini sorgulayan sivil polis Ray’i arıyor, ama bulamıyor. Çetenin üç elemanı onu karakola girerken gördüğünden telâşa kapılıyor. Sonra da Jim’in peşine düşmeye karar veriyor elemanlar. John da çetenin Jim’e zarar vereceklerini öğrendiğinde evdeki tabancayı alıyor ve küçük motosikletiyle o da Jim’i aramaya koyuluyor. Evet gece uzun. Buluşmuş Jim ve Judy, terk edilmiş çok odalı malikânede hayaller kuruyorlar. John orada olduklarını anlıyor. Bu anlardan sonra her şey trajik bir yöne doğru gidiyor. Çünkü John’un üzerinde tabanca var. Çete de onların izini buluyor. Daha sonra da polisler geliyor malikâneye. İki genç, Jim ve Judy, bu malikâneyi dolaşırken, John da çeteyle kavgaya tutuşuyor ve çeteden de bir genci yaralıyor. Özellikle gecenin derinliğindeki geniş final bölümü, gerçekten sinemada az bulunur görkemlilikte. Günümüzdeki yeni Hollywood yönetmenlerinin neden etkileyici filmler çekemediklerini bu anları yaşadığınızda anlıyorsunuz. “Asi Gençlik”, sinemada özel eserlerden. Bir armağan. Randal Kleiser’in 1978 yapımı “Grease” müzikalinin, “Asi Gençlik” filminden hayli ilham aldığını da hatırlatalım. “Asi Gençlik”, sonsuza kadar ilham verecek herkese. Çete elemanlarından Goon’u Dennis Hopper oynuyordu. Onu tanımak kolay değildi. Kasım 1956’da “Asi Gençlik” ülkemize de uğramıştı.

    “Devlerin Aşkı…”

    George Stevens’ın 1956 yapımı “Giant-Devlerin Aşkı” filmini seyrederken, insanın üzerine hüzün çöküyor. James Dean, bu filmin çekimleri biterken trajik trafik kazasında ölmüştü. Filme bakarken zaman zaman gözlerimiz doldu. Film, Edna Ferber’in romanından uyarlanmış. Senaryoyu da Fred Guiol ve Ivan Muffet ortak yazmışlar. Bir izlenimci ressam gibi sarının tüm tonlarını perdeye yansıtan kameraman William C. Meller’in görüntüleri de çok özel. Besteleriyse büyük müzisyen Dimitri Tiomkin yapmış. Filmde zaman geçişlerinin çoğunu arabaların, eşyaların, giysilerin değişimiyle anlıyorsunuz. Yönetmen, hikâyesini yoğunlaştırılmış kurguyla anlatmış. Bu yüzden görüntüde değişen nesneler çok önemli. Dikkat dağılırsa küçük bir kaos yaşanabilir zihinde.

    Film 1900’lerin başında başlıyor. Bu destansı film, hikâyesini günümüze, 1950’lere kadar uzatıyor. Teksaslı sığır çiftçisi Jordan Benedict “Bick”in doğudaki Maryland’e trenle gelişiyle başlıyor her şey. Ama filmin kırmızı yazılarla yansıyan ön jeneriği de çok özel. Sonsuz gibi uzanan Teksas’ın çorak sarı toprağında su kuyuları ve gölete gelen sığırlar görünüyor önce. Bir zaman sonra da bu su kuyularının yerini kara altının kuyuları alıyor. Sinemada gördüğümüz en özel ön jenerikti bu.

    Trenden inen Bick’i (Rock Hudson), Dr Horace Lynnton (Paul Fix) karşılıyor ve onu malikânesine götürürken, atın üzerindeki onunla, güzeller güzeli Leslie’yle (Elizabeth Taylor) göz göze geliyor Bick. Aşk başlıyor. Çıktığı David’e (Rod Taylor) ısınamamış Leslie, Bick’in aşkına cevap vererek kız kardeşi Lacey’nin (Carolyn Craig) mutluluğuna yol açıyor. Bu aşklarda herkes mutlu oluyor. Elbette bu hayat ve ilişkilerde iniş ve çıkışlar olacak. Filmde, Bick’le Leslie’nin yıllara yayılan beraberliği, bir kadınla bir erkeğin ilişkilerinde olan birçok şey yansıyor. Bick, dış görüntüsünün tersine sert, toprak adamı. Bick, Maryland’e çiftliği için at almaya gelmiş. Leslie’nin siyah “Savaş Rüzgârı” atıyla Leslie’yi alarak vahşi batıya, Teksas’a, Reata’ya dönüyor. Bu dönüş balayından sonra oluyor. Yeşillikler içinde büyümüş Leslie, sarı çorak bu vahşi doğaya uyum sağlaması ve kuralları da öğrenmesi gerekiyor. Jordan’a çiftlikte Bick diyorlar. Bick’in ablası Luz da (Mercedes McCambridge) çok sert. Tam bir toprak kadını o. Tüm sevgisini sığırlara vermiş. Yeni doğmuş buzağılara damga basılınca en büyük hazzı yaşıyor. Elbette birden ortaya çıkan Leslie, onu huzursuz ediyor. Ya çiftlikteki iktidarını kaybederse? Bir de Bick’in hiç sevmediği, ama Luz’un koruduğu Jett Rink (James Dean) var. Ağzından sigara, elinden viski düşmüyor hiç. Tam bir kovboy o. Bu dünyada sadece kamyoneti olan Jett, bu çiftlikte çalışıyor. Yapayalnız, fakir, öfkeli, hırslı, ihtiraslı, “cool” ve büyük bir âşık o. Luz da Jett gibi öfkeli ve ihtiraslı. Belki de bu yüzden bu dünyada ruhları buluşmuş ikisinin. Luz, buzağılar damgalanırken kıskançlık yüklü ihtirasıyla Leslie’nin “Savaş Rüzgârı” atından çıkarmak istiyor öfkesini, ama trajik sonundan da kaçamıyor. 600 dolarlık değersiz çorak araziyi de Jett’e miras bırakmış Luz. Elbette Bick bundan hoşlanmıyor, ama Jett’e bu hayatta sahip olabileceği bir şeyi bırakmak istemiyor. Kendini Brick’in öfkesinden daima korumuş Luz’un hatırasına da saygı duyuyor. Bick, karısını Meksikalılardan uzak durması için uyarsa da, iyi yürekli Leslie, Jett’le beraber yerli köylüleri ziyarete gidiyor. Orada çok hasta bebek olan Angel’i görüyor ve yaşaması için çaba gösteriyor. Yıllar sonra, 2. Dünya Savaşı’na katılan Angel’in (Sal Mineo) cenazesi Amerikan bayrağına sarılı olarak vatanına, Teksas’a geliyor. Bick’in Meksikalılara öfkesi, bir zamanlar bu toprakların, Teksas’ın onlara ait olması belki de. Irkçılık ve ayrımcılık en başından hissettiriliyor seyirciye. “İyi” olanların bile zihinlerinin derinliklerinde bu sapkınlık olabiliyor.

    Leslie, ikiz bebek doğuruyor. Biri erkek, diğeri kız. Jordy ve Judy adını koyuyorlar. Çok geçmeden Luz adında bir kızları daha oluyor. Bick, oğlunu bir kovboy gibi yetiştirip çiftliğin başına geçirmek istiyor. Plânlar her zaman istendiği gibi olmuyor. Yıllar geçiyor ve oğlu Jordy (Dennis Hopper) tıp okuyor, Meksikalı güzel hemşire Juana’yla (Elsa Cardenas) evleniyor ve karısını tüm ırkçı saldırılardan korumak için mücadele veriyor. Güzel Jordy de (Fran Bennett) çiftlik işlerini seven gururlu Bob’la (Earl Holliman) evleniyor. Öfkeli ve hırslı Jett’in arazisinde bir şeyler oluyor. Jett, su kuyusundan petrol sızıntısını fark ediyor. Petrol kuyusu kurarken herkese borçlanıyor. Umudunu kestiği bir anda kara altın fışkırıyor. Artık her şeyin en iyisine sahip Bick’e dersini verebilecek Jett’e. Hızla yükseliyor. İmparatorluk kuruyor. Jett, sonunda Bick’i de ikna edip, onu da petrol işine çekiyor. Bick beklemediği bir zenginliğe ulaşıyor, uçak bile satın alıyor çok geçmeden. Filmin derinliklerinde bir şey fark ettik. Jett Rink’in adının baş harfleri “JR” oluyor. TRT’de 1980’lerin başında “Dallas” dizisi yayımlanıyordu. Teksas-Dallas’ta petrolcü bir aile anlatılıyordu ve çiftlikleri de hayli meşhurdu. Orada JR Ewing vardı. JR adı, Jett Rink’ten ödünç almış gibi. Karakterleri de birbirine yakın gördük.

    Aslında bu filmin iki finali var. İlki, Jett’in otelindeki partiyle Teksas’taki sahneler. Juana önce otele alınmıyor, sonra da otelin kuaföründe Meksikalı olduğu için saçı yapılmıyor. Artık Bick ve ayyaş Jett’in son hesaplaşması olması gerekiyor. Ama Jett öyle aciz görünüyor ki, Bick ona acıyor. Jett, salona geldiğinde sızıyor. Az da olsa ayıldığında boş masalara en büyük aşkı Leslie’yi itiraf ediyor. Jett, Leslie’yi gördüğü ilk andan beri umutsuzca sevmiş. Otel odasında Bick’le Jordy’nin ırkçılık üzerine konuşmalarına kulak vermek gerekiyor. Bu konuşma, çölün ortasındaki çavuşun lokantasında karşılığını buluyor. Çavuş, Juana’yı gördüğünde ırkçı refleksleri ayaklanıyor ve Bick, bu yeni düzende ırkçılıkla kavga ediyor. Bick, bir şeyi fark ediyor. Geçmişin kompradorlarının, yani toprak ağalarının artık bu yeni düzende yerinin olmadığını. Yeni kompradorlar, petrolcüler yeni düzenin ağaları. Salonda Bick’in aynı beşikte ayakta duran iki torununa baktığı sahne filmin en güçlü anı. Meksikalılara benzeyen bebekle beyaz Amerikalılara benzeyen bebek yan yana ve aynı yerdeler. Orada beyaz kuzuyla siyah buzağı da var. Irkçılığa karşı da en büyük tokatlardan biriydi bu sahne. Yavrular, dilleri, dinleri, ırkları ve türleri ne olursa olsun yan yana ve iç içe olabiliyorlar. Kötü yapansa önyargı yüklü kültürler. Ezelden gelen bu önyargıları kışkırtansa, beyazların elinde olan gazeteler, televizyonlar, radyolar, sinemacılar, reklâmcılar. Ülkemizdeki gibi. Amerika, ırkçı ve ayrımcı bir yer. Ülkemiz gibi. “Devlerin Aşkı” filmi, McCarthy döneminde çekildi. McCarthy baskıları olsa da demokrasi çok güçlü Amerika’da. Çünkü denetim her şeyden önemli orada. Büyük James Dean’dan hatıra kalan bu üç filmi seyretmek ve üzerine yazmak gerçek anlamda onur yaşattı.

    Bu filmin orijinalinde James Dean, “cool” haliyle yavaş ve mırıltılı sesle konuşuyor. Maalesef Türkçe dublajda bu gözden kaçmış. Eskiden, 1970’li ve 80’li yıllarda sinemada ve TRT’de filmlerdeki dublajlar özenli olurdu. Şimdilerdeyse dublaja pek itina gösterilmiyor maalesef. George Stevens, Akademi’den “En İyi Yönetmen” dalında Oscar aldı bu filmle. Aralık 1957’de “Devlerin Aşkı” ülkemizde vizyona çıktı.

    (12 Ağustos 2013)

    Ali Erden

    [email protected]

    Sev Beni

    Maryna Er Gorbach ile Mehmet Bahadır Er’in yönettiği ve Viktoria Spesivtzeva, Ushan Çakır, Güven Kıraç ile Yavuz Bingöl’ün oynadığı Sev Beni, 18 Ekim 2013′de Pinema Film dağıtımıyla Protim V. P. – Tato Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Cemal yurt dışına gittiği bir seyahatinde Sasha’yla tanışır; başlarına gelen zorluklarla mücadele ederlerken birbirlerini tanırlar ve aralarında duygusal bir etkilenme oluşur. Aşk onları beklemedikleri bir zamanda yakalamıştır ve ellerine mutlu bir şans geçmiştir fakat birbirlerine henüz söyleyemedikleri gerçekleri nasıl aşacaklardır. Cemal yakında evlenecektir, Sasha’nın da bir sevgilisi vardır.

    Sev Beni yazısına devam et

    Film Arası Programı’nda Ahmet Mümtaz Taylan: Sinema ve Tiyatro Yapmak Ayrıcalık Değildir

    TRT Türk’te yayımlanan haftalık sinema programı Film Arası’na konuşan oyuncu Ahmet Mümtaz Taylan, çarpıcı açıklamalarda bulundu. Programda Suat Köçer’in sorularını yanıtlayan ünlü oyuncu, sinema ve tiyatro yapmanın tek başına bir ayrıcalık olmadığını söyledi. Öfkenin haklılık işareti sayılmaması gerektiğini belirten Taylan, Yılmaz Güney için de “Yol, her Türk sinemasever için önemli bir film, Yılmaz Güney de benim hayranlık duyduğum bir sinemacıdır. Yılmaz Güney’in hâlâ aşılamamış olduğunu düşünüyorum. Güney, sinemamızın çok büyüklerinden biridir.” dedi.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Film Arası Programı’nda Ahmet Mümtaz Taylan: Sinema ve Tiyatro Yapmak Ayrıcalık Değildir yazısına devam et
  • D-Smart Ağustos Kanal Yayın Akışları

    Kanal isimleri değişen D-Smart’ın Ağustos yayın akışları açıklandı. D-Smart’ın MovieSmart Gold, MovieSmart Fest, MovieSmart Türk, MovieSmart Plus ve MovieSmart Classic olarak belirlenen yeni kanallarında Ağustos ayında gösterilecek filmler arasında Havana’da 7 Gün, Mutluluğa Boya Beni, Koş Lola Koş, Donmuş Irmak, Tepedeki Ev, Hayatın İçinden, Komşum Totoro, Yaşamın Ritmi, Sezar Ölmeli, Cennet Batıda, Ömrümüzden Bir Sene, Acı Reçete, Bernie’nin Suçu Ne, Parlak Yıldız, Melankoli, Eski Dostlar, Katil Joe, Mükemmel Plan, Üç Maymun, Yüreğine Sor, Adem’in Trenleri gibi önemli filmler var.

  • Yayın akışlarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    D-Smart Ağustos Kanal Yayın Akışları yazısına devam et
  • Vampir Kız Kardeşler

    Wolfgang Groos’un yönettiği ve Marta Martin, Laura Antonia Roge, Christiane Paul ile Stipe Erceg’in oynadığı Vampir Kız Kardeşler (Vampire Sisters), 20 Eylül 2013’de UIP Filmcilik dağıtımıyla D Productions tarafından vizyona çıkarıldı.
    Bindburg kasabasının yeni misafirleri vardır. Bir minibüs kapısı açılır ve içinden 4 kişilik bir aile çıkar. Anne, baba ve iki kızkardeşten oluşan bu ailenin büyük bir sırrı vardır. Anne dışında diğer üçünün görünümü solgun, giyimleri gariptir. Aile yeni yaşamlarına kasabada devam edecektir. Büyük sır ise anne hariç, diğerlerinin vampir oluşudur.

    The Fifth Estate, Toronto Festivali’nin Açılış Filmi Seçildi

    Çekimleri Belçika ve Almanya’da gerçekleştirilen “The Fifth Estate” 05 – 15 Eylül 2013 tarihleri arasında düzenlenecek olan 38. Toronto Film Festivali’nin açılış filmi olacak.

    Filmde ABD’nin karanlık sırlarının, insanlığa karşı işlediği suçların bir kısmını duyuran Wikileaks sitesi editörlerinden Avustralyalı aktivist Julian Assange (1971 doğumlu) rolünü Benedict Cumberbatch üstlendi.

    ABD hükümeti Wikileaks’te yayınlanan belgeleri Irak’ta görevli er Bradley Manning’in (1987 doğumlu) sızdırdığını iddia etmektedir. Manning 2010’dan bu yana tutukludur.

    Assange, Wikileaks’in aynı zamanda basın sözcüsü ve yönetim kurulu üyelerinden biri ve diğer çalışanlar gibi bu web sitesi için herhangi bir ücret almadan, gönüllü olarak çalışıyor. Şu an Ekvador Devleti’nin Londra Büyükelçiliğine sığınmış durumda yaşayan Julian Assange gelecek yıl Avustralya Senatosu üyeliği seçimlerine aday olarak katılacak ve böylece ABD hükümetinin gazabından kurtulmayı deneyecek.

    Wikileaks’te yayınlanan belgeler, Birinci Dünya Savaşı sürerken Rusya’da Çarlık Yönetimi’ni deviren Komünist Parti’nin Çarlık Rusyasının İngiltere ve Fransa’yla yaptığı gizli anlaşmaların gizliliğini kaldırmasından ve yakın zamanda Rusya’ya sığınan, CIA ile NSA (ABD Ulusal Güvenlik Kurumu) eski çalışanı Edward Snowden’ın ABD’nin küresel telefon dinlemeleri ve internet takipleri hakkındaki açıklamalarından sonra tarihteki en büyük sarsıntıyı yaratmıştı.

    Filmin yönetmeni: “Rüya Kızlar-Dreamgirls”, “Kinsey”, “Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1 ve “Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 2”den tanıdığımız Bill Condon.

    Bill Condon “Gods and Monsters”la uyarlama senaryo dalında Oscar kazandı. “Chicago” müzikalinin senaryosuyla Oscar’a ve Altın Küre’ye aday gösterildi.

    Condon “Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1” ve “Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 2”yle En Kötü Film Yönetmeni Oscar’ına (Razzie Ödülüne) aday olmayı da başardı!

    (11 Ağustos 2013)

    Hakan Sonok

    [email protected]

    Bir İradenin Zaferi Öyküsü: Steve Jobs

    “Gurur duymadığım bir sürü şey yaptım, örneğin 23 yaşındayken kız arkadaşımı hamile bırakmam ve sonrasındaki tavrım bunlardan biridir. Ancak öğrenilmesine izin veremeyeceğim kadar kötü sırlarım bulunmamaktadır.”

    Biyolojik ailesince değil kendisini evlât edinen aile tarafından büyütülen ve yetiştirilen Steve Jobs kendisini böyle kelimelendirmişti… Altı endüstride (kişisel bilgisayarlar, animasyon filmler, müzik, telefonlar, tablet bilgisayarlar ve dijital yayıncılık) çığır açmış yaratıcı girişimci Steve Jobs’un (1955-2011) inişli çıkışlı hayatı, 7 ilâ 8 milyar dolarlık kişisel servetine rağmen, pankreas kanseriyle, 2004’te başlayan, yedi yıl süren mücadelesinde yenik düşerek erken yaşta ölümü çok sayıda televizyon ve sinema filminde karşımıza çıkmaya hazırlanıyor.

    Kusursuzluk tutkusuyla ve yanında çalışanlara karşı zalimce, acımasızca davranışlarıyla ün kazanan Steve Jobs’un yaşamından kesitleri konu alan ve ilk kez Ocak 2013’te Sundance Film Festivali’nde gösterilen, sekizbuçuk milyon dolar bütçeli “Jobs” filminde ona fiziksel olarak çok benzeyen Asthon Kutcher (Demi Moore’un eski kocası) Steve Jobs’u canlandırıyor.

    Steve Jobs için “O çağımızın Leonardo Da Vinci’si” diyen Kutcher, Steve Jobs’la tanışma randevusuna gidemediği için çok çok üzgün.

    Apple’ın yaratıcılarından biri olan Jobs “Dünyanın Apple’la daha güzel bir yer olacağını düşünüyorum,” demişti. “Jobs” filminde Apple’ın diğer kurucusu Steve Wozniak rolünde Josh Gad var.

    Apple, 1976’da Jobs ailesinin garajında doğdu.

    Steve Jobs, 1986’da “Star Wars” serisinin yaratıcısı George Lucas’dan satın aldığı Pixar Animasyon Stüdyoları’nı dünyanın en iyi şirketlerinden biri haline getirerek 2006’da Walt Disney Stüdyoları’na sattı.

    Steve Jobs’u Çeşitli TV ve Sinema Yapımlarında Canlandıran Diğer Oyuncular:

    Justin Long, Ian Hecox, Nice Peter, Mike Cionni, Sean Astin, Fred Armisen, Casey Schreiner, Andrew Sipes, Josh Faure-Brac, Adam DeVine, Joe Towne, Mark Neveldine ve Noah Wyle.

    Sony Pictures’ın Steve Jobs Filminin Senaryo Yazımı Devam Ediyor

    Bu arada Sony Pictures Şirketi’nin yazar Walter Isaacson’ın “Steve Jobs Biyografisi”nin senaryo uyarlaması Aaron Sorkin tarafından gerçekleştiriliyor.

    Walter Isaacson, Benjamin Franklin ve Albert Einstein biyografilerini de yazmıştı.

    Sony’nin filmi Steve Jobs’la işbirliği içinde yazılmış tek biyografiye dayanıyor. Walter Isaacson, Jobs’la iki yılda kırktan fazla röportaj yapmış ve ayrıca Jobs’un yüzden fazla akrabasıyla, arkadaşıyla, rakibiyle ve iş arkadaşıyla Steve Jobs üzerine konuşmuştu.

    Dünyanın dört bir yanındaki toplumlar dijital çağ ekonomileri kurmaya çalışırken, Jobs yenilikçiliğin ve uygulanabilir hayal gücünün mutlak ikonu olarak öne çıkıyor. Steve Jobs, 21. yüzyılda değer yaratmanın en iyi yolunun yaratıcılığı teknolojiyle birleştirmek olduğunu biliyordu, bu yüzden hayal gücü atılımlarını takdire şayan mühendislik başarılarıyla birleştiren bir şirket yarattı.

    Jobs bu kitabın yazılma sürecinde işbirliğinde bulunsa da, yazılanlar üstünde söz sahibi olmayı ve hatta kitabı yayınlanmadan önce okuma hakkını bile istemedi. Hiçbir sınırlama koymadı, tersine tanıdığı insanları kendisi hakkında dobra dobra, dürüst konuşmaya teşvik etti. Bu pek rastlanan bir durum değildi.

    Jobs birlikte çalıştığı ve rakip olduğu insanlar hakkında içtenlikle ve zalimce konuşmuştu. Arkadaşları, düşmanları ve iş arkadaşları da aynı şekilde davranarak, onun iş hayatına yaklaşımını biçimlendiren tutkularından, takıntılarından, mükemmeliyetçiliğinden, sanatçılığından, huysuzluğundan, kontrol saplantısından ve sonuçta ortaya çıkan yaratıcı ürünlerden dobraca bahsetti.

    Jobs çevresindeki insanları çileden çıkarabiliyordu ve umutsuzluğa sürükleyebiliyordu. Ama kişiliği ve ürünleri birbiriyle bağlantılıydı; tıpkı Apple’ın donanımlarıyla yazılımlarının genellikle olduğu gibi, entegre bir sistemin parçalarıydı. O’nun öyküsü yaratıcılıkla, karakterle, liderlikle ve değerlerle ilgili, hem eğitici, hem de uyarıcı bir öyküdür.

    (11 Ağustos 2013)

    Hakan Sonok

    [email protected]

    You Are Here Filminden İlk Kare Yayınlandı

    Türkiye haklarının D Productions’ta olduğu You Are Here filminin çekimlerinden ilk kare yayınlandı. Başrollerini Woody Allen’ın vazgeçilmez oyuncusu Owen Wilson ve The Hangover’la yıldızı bir anda parlayan Zach Galifianakis’in paylaştığı, yönetmenliğini ve senaristliğini Mad Men dizisinin yaratıcısı olan Matthew Weiner’ın yaptığı film, 2014 yılında Türk izleyicileri ile buluşacak. Filmde, yerel bir televizyonda hava durumu sunuculuğu yapan, müzmin bekâr, çapkınlıkta sınır tanımayan Dallas ile hep çocuk kalmış arkadaşı Ben’in beraber yolculuğa çıkmasıyla başlayan komik olaylar anlatılıyor.

    Yılın Kazananları ve Kaybedenleri Hangileri?

    2011’de “Bridesmaids-Nedimeler” (maliyet: 32 buçuk milyon dolar; dünya sinema hasılatı: 288 milyon dolar), 2012’de “Magic Mike-Striptiz Kulübü” (maliyet: 7 milyon dolar; dünya sinema hasılatı: 167 milyon dolar) gişe canavarı filme örnek olarak gösterilebilir.

    Bu yılın ilk yedi ayından elde edilen verilere göre kazananların ve kaybedenlerin listesini aşağıda bulabilirsiniz.

    Yılın Gişede En Başarılı Filmleri:

    * “Mama” / Maliyet: 15 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 146 milyon dolar.

    * “The Purge-Arınma Gecesi” / Maliyet: 3 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 78 milyon dolar.

    * “Warm Bodies-Sıcak Kalpler” / Maliyet: 35 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 116 milyon dolar.

    * “Safe Haven” / Maliyet: 28 milyon dolar. Sadece Kuzey Amerika hasılatı: 71 milyon dolar.

    * “This is the End” / Maliyet: 32 milyon dolar. Sadece Kuzey Amerika hasılatı: 108 milyon dolar.

    * “Despicable Me 2-Çılgın Hırsız 2” / Maliyet: 76 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 713 milyon dolar. Gösterimi sürüyor.

    * “Iron Man 3” / Maliyet: 200 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 1 milyar 212 milyon dolar. Gösterimi bitti.

    * “Man of Steel” / Maliyet: 225 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 647 milyon dolar. Gösterimi sürüyor. Hızı kesildi.

    * “Fast and Furious 6-Hızlı ve Öfkeli 6” / Maliyet: 160 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 771 milyon dolar. Bugüne kadarki en iyi “Fast and Furious” hasılatı… Gösterimini bitirdi…

    * “Hansel and Gretel: Witch Hunters-Hansel ve Gretel: Cadı Avcıları” / Maliyet: 50 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 225 milyon dolar.

    * “Monsters University-Sevimli Canavarlar Üniversitesi” / Maliyet: Açıklanmıyor. Dünya Sinema hasılatı: 613 milyon dolar. Gösterimi sürüyor.

    * “The Croods-Crood’lar” / Maliyet: 135 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 582 milyon dolar. Gösterimini bitirdi…

    * “Great Gatsby-Muhteşem Gatsby” / Maliyet: 105 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 330 milyon dolar. Gösterimini bitirdi…

    * “G. I. Joe: Retaliation-G. I. Joe: Misilleme” / Maliyet: 130 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 371 milyon dolar. Gösterimini bitirdi…

    * “The Hangover Part III-The Hangover III: Felekten Bir Gece” / Maliyet: 103 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 350 milyon dolar. Gösterimini bitirdi…

    * “A Good Day to Die Hard-Zor Ölüm: Ölmek İçin Güzel Bir Gün” / Maliyet: 92 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 304 milyon dolar. Gösterimini bitirdi…

    * “Star Trek Into Darkness-Bilinmeze Doğru: Star Trek” / Maliyet: 190 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 450 milyon dolar. Bugüne kadarki en iyi “Star Trek” hasılatı…

    * “Identity Thief-Kimlik Hırsızı” / Maliyet: 35 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 173 milyon dolar. Gösterimini bitirdi…

    * “The Heat-Ateşli Aynasızlar” / Maliyet: 43 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 186 milyon dolar.

    * “The Wolverine” / Maliyet: 120 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 253 milyon dolar. Gösterimi sürüyor.

    * “The Conjuring-Korku Seansı” / Maliyet: 20 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 136 milyon dolar. Gösterimi sürüyor.

    * “Now You See Me-Sihirbazlar Çetesi” / Maliyet: 75 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 233 milyon dolar.

    Beklentilerin Çok Altında Kalanlar:

    * “Oblivion” / Maliyet: 120 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 286 milyon dolar. Gösterimini bitirdi…

    * “Oz the Great and Powerful-Muhteşem ve Kudretli Oz” / Maliyet: 215 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 491 milyon dolar. Gösterimini bitirdi…

    * “Epic-Doğal Kahramanlar” / Maliyet: 100 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 245 milyon dolar. Gösterimini bitirdi…

    * “World War Z-Dünya Savaşı Z” / Maliyet: 190 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 488 milyon dolar.

    * “Olympus Has Fallen-Kod Adı: Olimpus” / Maliyet: 70 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 161 milyon dolar. Gösterimini bitirdi…

    Batan Filmler:

    * “Escape From Planet Earth-Kahraman Uzaylılar” / Maliyet: 40 milyon dolar / Dünya sinema hasılatı: 70 milyon dolar.

    * “42” / Maliyet: 40 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 95 milyon dolar.

    * “Grown Ups 2-Büyükler 2” / Maliyet: 80 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 137 milyon dolar. Gösterimi sürüyor.

    * “The Lone Ranger-Maskeli Süvari” / Maliyet: 215 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 175 milyon dolar. Gösterimi sürüyor.

    * “R. I. P. D.-Ölümsüz Polisler” / Maliyet: 130 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 48 milyon dolar. Gösterimi sürüyor.

    * “Pacific Rim-Pasifik Savaşı” / Maliyet: 190 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 293 milyon dolar. Gösterimi sürüyor.

    * White House Down-Beyaz Saray Düştü” / Maliyet: 150 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 117 milyon dolar. Gösterimi sürüyor.

    * “After Earth / Dünya – Yeni Bir Başlangıç” / Maliyet: 130 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 242 milyon dolar. Gösterimi sürüyor.

    * “Jack the Giant Slayer-Dev Avcısı Jack” / Maliyet: 195 milyon dolar / Dünya Sinema hasılatı: 197 milyon dolar.

    * “The Host” / Maliyet: 40 milyon dolar. Dünya Sinema hasılatı: 48 milyon dolar.

    * “Turbo” / Maliyet: 135 milyon dolar. Dünya sinema hasılatı: 124 milyon dolar.

    (11 Ağustos 2013)

    Hakan Sonok

    [email protected]

    Küba’ya Dair Filmler Aylak Yaşam Film Gösterimleri’nde

    Ankara Üniversitesi İLEF Sinema Topluluğu’nun Aylak Yaşam Film Gösterimleri devam ediyor. Küba Devrimi’ni, öncesi ve sonrasını kapsayacak şekilde ele alan ve etkileyici görselliğiyle dikkat çeken, 1964 yapımı Soy Cuba filminin gösterimi 05 Ağustos Pazartesi 20:30’da gerçekleşecek. Dünyaca ünlü bir grubu var eden Kübalı müzisyenlerin bir araya gelme hikâyesini, kurmaca ve belgesel türlerinin uylaşımlarını başarılı bir şekilde bir araya getirerek izleyenlerle paylaşan 1999 yapımı Buena Vista Social Club ise 06 Ağustos Salı günü yine saat 20:30’da sinemaseverleri bekliyor olacak.

    Tom Hanks’li Captain Phillips Mekan Olarak Malta’yı Seçti

    15 Kasım 2013’te Türkiye sinemalarında gösterilmeye başlanacak olan “Captain Phillips”de Tom Hanks ve Catherine Keener başrolleri paylaştı.

    “Philadelphia” ve “Forrest Gump”la iki Oscar kazanan Tom Hanks bu yıl sadece efsanevi sanatçı, girişimci, işadamı, Oscar heykelciği kazanma rekortmeni Walt Disney’i değil, 2009’da Somalili korsanlarca kaçırılan Amerikan kargo gemisinin kaptanı Richard Phillips’i de canlandırdı… Bu olayda “bir mucize yaşanmış” ve kargo gemisi mürettabatının can kaybı olmamıştı.

    Kaptanın 1987’de evlendiği ve iki çocuğunun annesi Andrea rolünü filmde “Capote” ve “Being John Malkovich-John Malkovich Olmak”la iki kez Oscar adaylığı elde eden Catherine Keener üstlendi.

    Tom Hanks’in Film Film Ücretleri:

    * Forrest Gump / 70 milyon dolar
    * Saving Private Ryan-Er Ryan’ı Kurtarmak / 40 milyon dolar
    * Angels & Demons-Melekler ve Şeytanlar / 50 milyon dolar
    * Toy Story 3-Oyuncak Hikayesi 3 / 15 milyon dolar
    * Cast Away-Yeni Hayat / 20 milyon dolar
    * The Green Mile-Yeşil Yol / 20 milyon dolar
    * You’ve Got Mail-Mesajınız Var / 20 milyon dolar
    * Toy Story 2-Oyuncak Hikayesi 2 / 5 milyon dolar

    Altın Ayı ve David Lean Ödülü Sahibi: Paul Greengrass

    “Captain Phillips”i “Bloody Sunday-Kanlı Pazar”la Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı’yı, “United 93-Uçuş 93”le hem Oscar adaylığını, hem de BAFTA’nın (İngiliz Akademisi) efsanevi yönetmen David Lean adına dağıttığı ödülü kazanan Paul Greengrass yönetti.

    Paul Greengrass’ın Diğer Filmleri

    * 2010: “Green Zone-Yeşil Bölge” / Maliyet: 100 milyon dolar / Dünya sinema hasılatı: 94 milyon dolar.

    * 2007: “The Bourne Ultimatum-Son Ültimatom” / Maliyet: 110 milyon dolar / Dünya sinema hasılatı: 442 milyon dolar.

    * 2006: “United 93-Uçuş 93” / Maliyet: 15 milyon dolar / Dünya sinema hasılatı: 76 milyon dolar.

    * 2004: “The Bourne Supremacy” / Maliyet: 75 milyon dolar / Dünya sinema hasılatı: 288 milyon dolar.

    1565’lerde Osmanlı, 1940’larda Alman-İtalyan İşgâline Teslim Olmayan Malta Dünyanın En Gözde Film Mekânlarından Biri

    “Captain Phillips”in çekim mekânları arasında “Midnight Express-Geceyarısı Ekspresi” (Alan Parker), “The Spy Who Loved Me-Beni Seven Casus” (1977’nin James Bond filmi), “White Squall-Dostluk Denizi” (Ridley Scott), “Casino Royale” (1967’nin James Bond filmi), “Popeye-Temel Reis” (Robert Altman), “U-571” (Jonathan Mostow), “Game of Thrones”, “The League of Extraordinary Gentlemen-Muhteşem Kahramanlar”, “Clash of the Titans-Titanların Savaşı”, “Never Say Never Again” (1983’ün James Bond filmi) , ”World War Z-Dünya Savaşı Z” (Marc Forster), “Gladiator-Gladyatör” (Ridley Scott), ”Orca”, ”The Count Monte Cristo-Monte Cristo” (Kevin Reynolds), “Troy-Truva” (Wolfgang Petersen), “Pirates” (Roman Polanski), “The Da Vinci Code-Da Vinci Şifresi” (Ron Howard), ”Swept Away” (Guy Ritchie), “Amadeus” (Milos Forman), ”Erik the Viking” (Terry Jones), ”Pinocchio” (Roberto Benigni), “Eichmann” (Robert Young), “Mary Mother of Christ-Hazreti İsa’nın Annesi Meryem” (Alister Grierson), ”Force 10 from Navarone” (Guy Hamilton), ”Cutthroat Island” (Renny Harlin), “Kon-Tiki” ve “Munich-Münih” (Steven Spielberg) gibi uluslararası film prodüksiyonlarının da mekânı olan Malta adası bulunuyor.

    Bu arada, eski karısı Madonna’dan iki çocuğu olan ve şarkıcıdan 75 milyon dolar boşanma tazminatı alan yönetmen Guy Ritchie, Malta Şovalyelerinin Osmanlı kuşatmasına direnişini konu alan film projesini 2001’lerden bu yana gerçekleştirmeye çalışıyor.

    (10 Ağustos 2013)

    Hakan Sonok

    [email protected]

    Küçük Pencereli Evler

    Bülent Öztürk’ün yönettiği Küçük Pencereli Evler, 28 Ağustos – 07 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek 70. Venedik Film Festivali’nin Orizzonti Kısa Film Bölümü’nde izleyiciyle buluşuyor.
    Film, Türkiye’nin güneydoğusunda Kürt nüfusun yaşadığı kırsal bölgede işlenen bir namus cinayetinin sessiz ama bir o kadar da güçlü bir portresi.
    22 yaşında evli bir kadın olan Dilan, komşu köydeki genç bir adama duyduğu yasak aşkının bedelini canıyla öder. Katı töreyi yerine getirmek ve kan davasının önüne geçmek için Dilan’ın akıtılan kanına karşılık, bir başka kurban seçilecektir.

  • Basın Bülteni: Türkçe / İngilizce
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu