Wonder

Patty Jenkins’in yönettiği ve Gal Gadot, Chris Pine, Connie Nielsen ile Robin Wright’ın oynadığı Wonder (Wonder Woman), 02 Haziran 2017′de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
Wonder Woman olmadan önce Amazon prensesi olan Diana, yenilmez bir savaşcı olarak eğitilmiştir. Bir Amerikan pilotu kuytu, cennet adanın üzerinden geçerken sahile çarpar ve Amazon Prensesi Diana’ya dışarıdaki büyüyen öfkeli çekişmeden bahseder. Bu tehditi durdurabileceğine ikna olan Diana evini terkeder. Bir pilotla yan yana savaşın sonuna kadar mücadele eden Diana kendindeki olağanüstü savaşçı güçlerini keşfeder.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb

Wonder yazısına devam et

bomontiada’da Açık Havada Film Gösterimleri Devam Ediyor

Ücretsiz Açık Havada Başka Sinema film gösterimleri bomontiada avlusunda devam ediyor. Alpler’e tatile giden İsveçli bir ailenin çığ düşmesi ile başlayan hikâyesini anlatan Turist (Force Majeure) filmi 27 Temmuz akşamı saat 21:30’da bomontiada avlusunda gösterilecek. Ebba ve Tomas iki çocuğu ile birlikte dağ manzaralı bir restoranda öğle yemeklerini yerken yaşanan olay sonrasında anne Ebba iki çocuğunu korumaya çalışırken, baba Tomas hayatını kurtarmak için kaçmak zorunda kalır. Ebba böylesi bir kriz anında hissettiği duyguları unutup hayatına devam edebilecek midir? Tomas, aile içindeki rolünü ve ailesinin güvenini yeniden kazanabilecek midir?

Yıkıcı Bir Aşkın Günlüğünden

Fransız sinemasının yükselen oyuncu yönetmeni Maïwenn dördüncü uzun metrajında kariyerinin ilk aşk filmine imza atmış. Bizde yeni gösterime giren ‘Prensim / Mon Roi’ kırklı yaşlardaki çiftin yakıcı olduğu ölçüde yıkıcı ilişkileri üzerine inşa edilmiş. Aklı başında ceza avukatı Tony (Marie Antoinette’den kısaltılmış) şehrin en fırlama adamlarından birine tutulursa ne olur. Genç kadının (yönetmenin tabiriyle) bir sandalyeyi baştan çıkaracak kadar cazibeli Vincent Cassel’in hayat verdiği Giorgio ile ilk karşılaşması değildir bu. Onu öğrencilik yıllarında çalıştığı barda ilk kez gördüğünde büyülenmiştir zaten. Yıllar sonra bu ikinci karşılaşmada genç adamın bu sıradan görünüşlü kadının arzularına karşılık vermesiyle yol almaya başlıyor hikâye.

İlk sevişmeleri müthiştir. Ardından evlenme teklifi gelir. Yakın arkadaşlarının katıldığı bohem bir parti ile evlenirler. Bizim arabesk şarkıdan misal Tony’den bir çocuğu olsun da ister Giorgio. Lakin o filmin Türkçe adına esin olmuş haliyle masallardaki atlı prens değildir. Fransızca özgün adında olduğu gibi bir kral, tam anlamıyla bir monarktır. Yarı şaka yarı ciddi kendi tanımlamasıyla ‘pisliklerin önde gidenidir’. Herşeyi kontrol etmek ve avucunun içinde tutmak ister. Yine Maïwenn’e göre yaşamın en büyük uyuşturucusu olan ‘aşk’ın tutsaklığını kabullenen Tony,onu değiştirmek için çok çabalar ancak sonunda kralının her dediğine razı olur. ‘Seninle 7/24 beni aşıyor’ diyerek evlerine çok yakın bir daireye taşınmasına, intihar teşebbüsünde bulunan eski sevgilisiyle kendinden daha çok vakit geçirmesine ses çıkaramaz. Kıvrak zekâsı, yaşam enerjisi ve özgür tavırlarıyla gönül çelen adamın şen gevezelikleri giderek tahammül edilmez hale gelir ve bu can yakan aşk Tony’yi yavaş yavaş tüketir.

Cannes’ın gediklilerinden olan Maïwenn (soyadı Le Besco’yu filmde Babeth rolünde gözüken oyuncu kızkardeşi Isild kullanıyor) beş yıl önce festivalde ‘Jüri Ödülü’nü kazandığı ‘Polis / Polisse’ de olduğu gibi detaylara ağırlık veren bir metinle çıkıyor karşımıza. Polis’i birlikte yazdıkları Emmanuelle Bercot ise bu kez Tony kompozisyonu ile çalışmaya ağırlığını koymuş. Ortak senaryo çalışmasını benimsediğini vurgulayan yönetmen, bu defa bizde de gösterilmiş Xavier Beauvois imzalı 2010 yapımı ‘Tanrılar ve İnsanlar / Les Hommes et Les Dieux’nün usta yazarı Etienne Comar ile işbirliği yapmış. Böylece yıkıcı bir aşkın on yıllık serüvenini kadın ve erkek gözünden ayrı ayrı kaleme almışlar.

Buna rağmen filmde olaylar ağırlıklı olarak Tony’nin bakış açısından veriliyor. Hikâye sondan başlıyor. İntihar girişimini andıran ski kazasında dizindeki çapraz bağlar yırtılan genç kadın tedavi için bir süreliğine yattığı rehabilitasyon merkezinde geriye dönüşlerle yaşadığı tutku ve acı dolu yıllarını anımsıyor. Bu noktada Fransızca ‘ben ve biz’ (je, nous) kelimeleriyle sesdeş ‘diz’ (genou) metaforundan yola çıkıyor sinemacı. Ben ve bizin ya da diz bağlarının kopuşu ile tedavi süreci başlıyor ve genç kadının tek başına hareket kabiliyetine kavuşma süreci Prozac ve Xanax’lı yıllara geri dönüşler eşliğinde film boyunca sürüyor.

Bu tüketici ilişkinin öyküsünü aynen ‘Polis’te olduğu gibi zengin detaylar eşliğinde sunuyor Maïwenn. ‘Polis’in ses bandında da imzası olan ‘Aşık Shakespeare’in Oscarlı bestecisi Stephen Warbeck’in etkileyici müzik çalışmasından, ‘Göldeki Yabancı / L’Inconnu du Lac’taki çalışmasıyla beğenimizi kazanmış Claire Mathon’un geniş ekran görüntülerinden yararlanmasını biliyor. Gündelik hayatın ince ayrıntılarını bir belgesel titizliği ile aktarıyor perdeye bir kez daha. Tekrara düşme ve tempoyu düşürme tehlikesine rağmen kimi fazla kaçmış bölümleri kesmeye kıyamıyor yine. ‘Polis’te aralarında kendisinin de yer aldığı kalabalık bir oyuncu ekibini yönetmiş olan sinemacı bu defa filmin iki ana karakterinin yakın plan ağırlıklı doğaçlama performanslarına yüklenmiş. Geçtiğimiz yıl Cannes’da ‘Carol’un ‘gökten düşmüş meleği’ Rooney Mara ile birlikte en iyi kadın oyuncu seçilen Bercot parlak yorumuyla belleklere kazınırken, çekici, küstah, eğlenceli, sorumsuz Giorgio’da Cassel ondan aşağı kalmıyor.

Rayından çıkmış bir ilişkiyi detaylı bir biçimde sergileyen ‘Prensim’, öykünün can acıtıcı iniş çıkışlarına karşın beklendiği gibi hüzünlü bir film değil. Aşka düşmenin bir hastalık olduğunu ima ederken yaşanan çok eğlenceli anları vermeyi ihmal etmiyor. Karakterleri hakkında iyi veya kötü yorumda bulunmuyor Fransız yönetmen. Onları yargılamıyor. Başka bir sinemacının elinde rahatlıkla ağdalı bir melodrama dönüşebilecek bu marazi ‘aşk yakar’ meselini bilinen doğalcı üslûbuyla mercek altına alırken yaşamı olduğu gibi aktarma yolunu seçiyor.

(01 Ağustos 2016)

Ferhan Baran

[email protected]

Gökyüzü

Burak Bayar’ın yönettiği kısa film Gökyüzü’nün başrollerinde Serdar Hasdemir, Zehra Cansın Arslan ve Şafak Güzel oynuyor. Emre, genç yaşta lisansını almış bir hava fotoğrafçısıdır. Küçük uçağıyla oradan oraya uçup fotoğraflar çekmekte ve çektiği fotoğrafları çocukluk arkadaşı olan Özlem’e göstermektedir. Özlem, Emre’nin uçma tutkusuna tanık olan ilk kişidir. Emre’yle geçirdiği çocukluğunun sonunda kötü bir hastalığa yakalanan Özlem, gökyüzünü sadece Emre’nin getirdiği fotoğraflardan görebilmektedir. Özlem’in gökyüzünü kendi gözleriyle görebilmesini isteyen Emre, önlerindeki tek engel olan bu hastalıkla bir yarış halindedir artık.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman

Gökyüzü yazısına devam et

Yıldızlar Afiş Çekiminde Buluştular

Çekimleri 23 Haziran’da tamamlanan, yapımcılığını ve başrolünü Yavuz Seçkin’in üstlendiği Yıldızlar da Kayar: Das Borak filminin başrol oyuncuları geçtiğimiz gün afiş çekiminde bir araya geldi. Altan Erkekli, Altan Gördüm, Ali Erkazan, Serenay Aktaş, Ali Rıza Tanyeli, Veysel Diker, Larissa Gacemer, Görkem Mete Demir gibi sevilen isimlerin rol aldığı Yıldızlar da Kayar: Das Borak filminin afiş fotoğrafları Sarıyer’deki bir fotoğraf stüdyosunda çekildi.

Hüseyin Altın’ı Kaybettik

Arabesk müziğinin tanınmış ses sanatçılarından Hüseyin Altın, 23 Temmuz 2016 Cumartesi günü hayatını kaybetti. 01 Nisan 1958 tarihinde Erzurum’da doğan evli ve üç evlat babası olan Altın, Türkiye’nin ilk çocuk ses sanatçısı olarak biliniyor. “Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş” adlı şarkısıyla ününün zirvesine ulaşan Hüseyin Altın, beyazperdede de Şerefimle Yaşarım, Hor Görme Garibi, Aşk Sürgünü, Bahtı Karalı, Gecelerin Adamı, Kadersizler, Acılar Duvarı, Bitmeyen Zulüm gibi filmlerde oynamıştı. Cenazesi, 25 Temmuz 2016 Pazartesi günü Sütlüce Mezarlığı’na defnedilecek olan merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Neon Şeytan

Nicolas Winding Refn’nin yönettiği ve Elle Fanning, Karl Glusman, Jena Malone ile Bella Heathcote’un oynadığı Neon Şeytan (The Neon Demon), 05 Ağustos 2016’da M3 Film dağıtımıyla Fabula Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Neon Şeytan, Los Angeles’ta modellerin dünyasını mercek altına alıyor. Jesse, mankenlikte başarıyı yakalayıp yıldız olma hedefiyle Los Angeles’a gelmiştir. Kariyer basamaklarını hızla tırmanmaya başlar. Genç model, Los Angeles’ta hayatının en parlak günlerini yaşarken, tanıştığı bir grup manken arkadaşının hırsı ve güzellik saplantısı, Jesse’yi geri dönüşü olmayan bir çıkmaza sürükler.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Neon Şeytan yazısına devam et

Leyla Sayar’ı Kaybettik

Sinemamızın Yeşilçam döneminin en önemli oyuncularından Leyla Sayar, 22 Temmuz 2016 Cuma günü hayatını kaybetti. 1957 yılında Türkiye Güzellik Yarışması’nda ikinci olduktan sonra Duvaklı Göl filmiyle sinemaya adım atan Sayar’ın bilinen filmleri arasında Üç Kızı Hikayesi, Devlerin Öfkesi,  Vahşi Kedi, Gümüş Gerdanlık, İki Çalgıcının Seyahati, Dişi Örümcek, Kavgasız Yaşayalım, Şafak Bekçileri, Zehir Hafiye, Çapraz Delikanlı, Aşk ve Kin, Beş Şeker Kız, Suçlular Aramızda, Şehrazat gibi filmler var. Cenazesi, 23 Temmuz 2016 Cumartesi günü Merkezefendi Mezarlığı’nda toprağa verilecek olan merhumeye tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Çakallarla Dans 4

Murat Şeker’in yönettiği ve Şevket Çoruh, İlker Ayrık, Timur Acar ile Murat Akkoyunlu’nun oynadığı Çakallarla Dans 4, 25 Kasım 2016’da UIP Filmcilik dağıtımıyla SugarWorkz Film – TAFF Pictures tarafından vizyona çıkarıldı.
Kahramanlarımız, imkânsızlıklar yüzünden aynı evde yaşamaya başlamıştır. Günün birinde Berber Hüseyin bir harita ile çıkagelir. Almanya’daki dayıoğlu ölmüş, vasiyet olarak bir harita bırakmıştır. Kahramanlarımız, yakaladıkları bu umudun peşinden Edirne’ye doğru yola çıkarlar. Gerçekten gömü var mıdır? Zengin olacaklar mıdır? Çakallık yapmadan para kazanmak mümkün müdür?

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman

Çakallarla Dans 4 yazısına devam et

Uniq Açık Hava Sahnesi’nde Başka Sinema ve BKM Seçkisiyle Açık Hava Sinema Geceleri Devam Ediyor

Şehrin yaşam merkezi Uniq İstanbul’a Açık Hava Sineması geri döndü. 2. Uniq Açık Hava Sinema Geceleri yaz boyunca her Pazar, Pazartesi ve Perşembe akşamı yıldızların altında ve çimlerin üzerinde 21:00’da gerçekleştirilecek. Filmler öncesinde ise Tamirhane leziz yaz menüsüyle sinemaseverleri bekliyor. Temmuz ayının son günlerinde Abluka (Emin Alper), Kor (Zeki Demirkubuz) ve Aşkın Dili (Gemma Bovery /  Anne Fontaine) gösterilecek.

Uniq Açık Hava Sahnesi’nde Başka Sinema ve BKM Seçkisiyle Açık Hava Sinema Geceleri Devam Ediyor yazısına devam et

TÜRSAK Vakfı’ndan Duyuru

TÜRSAK Vakfı, 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsü hakkında duyuru yayınladı. Duyuru şöyle: “15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimine karşı TÜRSAK (Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür) Vakfı tarafından yapılan basın açıklamasını aşağıda bilginize sunarız: Modern çağın en büyük getirisi demokrasidir. Sanat ve hayat, tüm renkleri ve farklılıklarıyla ancak demokrasilerde boy gösterir. Demokrasi, tahammül, anlayış, sabır, şefkat, sevgi ve emek demektir. Fikir, renk ve emeklerin yarışabilmesi ve bu yarıştan doğan ilerleme demektir. Azami verimlilik ve her türlü israfın önlenmesi demektir. Demokrasi, …”

Yılın Avrupa Filmi: Toni Erdmann

Sırbistan’ın Palic şehrinde düzenlenen 23. Palic Avrupa Filmleri Festivali dün sona erdi. 15 filmin yarıştığı festivalde Maren Ade’nin yönettiği Toni Erdmann, Yılın Avrupa Filmi seçildi. Yeşim Ustaoğlu’nun başkanlığını yaptığı ve Stefan Arsenijevic, Riina Sildos, Michaela Kezele ve Aistėe Diržziūtė’den oluşan jüri, gerekçesinde “Toni Erdmann, bir baba ve kızın hikâyesini, modern dünyamızda mizah ve taze bir yenilikle anlatıyor.” diye açıkladı.

Yılın Avrupa Filmi: Toni Erdmann yazısına devam et

Jason Bourne

Son yılların en sevilen, en hareketli, en sürprizli casuslarından biri Jason Bourne. Bu kez çok daha aktif, çok daha güçlü, çok daha etkileyici…

Serinin bu filmini de (The Bourne Supremacy ve The Bourne Ultimatum filmlerinin yönetmeni) Paul Greengrass yönetmiş, tabii Matt Damon, Bourne rolünde yine. Damon’a, Alicia Vikander, Julia Stiles, Vincent Cassel ve Tommy Lee Jones eşlik ediyor.

Sinemanın en büyük özelliklerinden birisi gündemle doğrudan bağ kurabilmesi, daha doğru deyişle izleyici hemen o bağı kuruyor ister istemez. Biz, kendi ülkemizde yaşananlarla bağ kurarken, kim bilir başka ülkelerdeki izleyiciler kendilerince ne sonuçlar (dersler) çıkardılar, çıkarıyorlar. Filmin girişindeki o hareketlilik ve CIA merkezinden hemen her alanın kontrol edilebilirliği, casusların (biz ‘gizli’, sivil polislerin diyebiliriz) hemen her yerde olması ve genel güvenlik kameralarının (MOBESE) her anı ve her hareketliliği takibi o izlenimi hiç kuşkuya yer bırakmaksızın sağlıyor. Siz, izleyici olarak ne süzersiniz tüm bunlardan, bilemem. Ama gerçekten çok etkileyici bir film izleyeceğiniz garanti.

Dünyanın dört bir yanında yaşananların hepsini, hiçbir anını kaçırmaksızın takip eden CIA, bu arada kendi iç sorunlarını da taşıyor oralara… Belki de tetiklediği olaylar da var. O karışıklığı fırsat bilip başka şeyler de karıştırıyor muhakkak ki. Film boyunca Atina’dan Londra’ya, Berlin’den Washington’a, Las Vegas’tan Silikon Vadisi’ne gidip geliyoruz, tabii yanımız sıra dijital dünyanın gelişmişliğini de taşıyarak. Filmin etkili yan öykücüklerinden biri de bu dijital gelişmeler…

Etkili yakın planlar
Hemen baştan belirtelim ki, bu filmi ekrandan izlemeyi kuruyorsanız eğer, tüm etkisini, tüm gücünü yitirmiş olacağını bilmelisiniz. Filmin önceki iki filmini de yöneten Greengrass, yakın plan çekimlerle hem izleyiciyi, kafanızı çevirmenize bile izin vermeksizin perdeye sabitliyor hem de sizi de o anın içindeymişçesine çekip alıyor içeriye. O güçlü görüntü eşliğinde, aksiyonun etkisini daha da yoğun hissediyorsunuz. Hızlı planlar, takip sahneleri içinde, birine ve/veya hedefe odaklanma çok zor ama film bunu yaşatıyor. O hızın arasında kaçabilme olasılığı yüksek planlar -ki, onlar belirleyici muhakkak- arada yineleniyor.

Filmin ne anlattığından öte nasıl anlattığı çok önemli. Ölüme odaklı bir casus, babasını öldürenleri belirleyip intikamını alıyor. Bu, bu kadarıyla hemen her casus filminin temel öykülerinden biri… Jason Bourne, diğerlerinden yakın planın etkileyici gücüyle sıyrılıyor.

Soğukkanlı geçiş…

Hemen her aksiyon filminde açık vardır, bir ve/veya birkaç soru işareti oluşur izleyicinin kafasında. Bu filmde de var kuşkusuz. CIA’nın en üst düzeyine kadar gelebilmiş (Alicia Vikander) biri, neyin peşinde olabilir? Sahi, bu sorunun yanıtını bulan, bizim ülkemizdeki darbe girişiminde bulunan komuta düzeyindeki askerlerin de gerekçesini çözebilir.

Günlerdir televizyon ekranlarından izlediğimiz darbe girişimi, sonuçları, etkileri gibi bitmez tükenmez komplo teorilerinden sıyrılmak, yeni bir soluk almak, belki de bakış açısını (Yavuz Turgul’a selam olsun) değiştirmek için kaçırılmaması gereken bir fırsat.

(29 Temmuz 2016)

Korkut Akın

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu