Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

Şrek Üç

Chris Miller ile Raman Hui’nin yönettiği ve Mike Myers, Eddie Murphy, Cameron Diaz ile Julie Andrews’in seslendirdiği Şrek Üç (Shrek the Third), 15 Haziran 2007’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Kral Harold hastalanınca taht için uygun bir varis bulmak Shrek’e düşer. Aksi takdirde tahta geçeceği için çok sevdiği bataklıktan ayrılmak zorunda kalacaktır. Bu konuyla ilgili olarak Eşek ile Çizmeli Kedi’yi görevlendiren Shrek, taht için en doğru varis olarak gördüğü kişiyi gözüne kestirir. Bu kişi, Fiona’nın asi ruhlu kuzeni Prens Artie’den başkası değildir.

Şrek Üç yazısına devam et

10. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Uçmaya Hazır

Nivea ana sponsorluğunda gerçekleştirilecek 10. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 10 – 20 Mayıs 2007 tarihlerinde yine dünyanın dört bir köşesinden kadın filmleriyle seyircisini selâmlamaya hazırlanıyor. 34 ülkeden 137 kadın yönetmenin çektiği toplam 149 filmin yer aldığı festival programı 14 bölümden oluşuyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Çılgın Motorcular

    Wall Becker’ın yönettiği ve Tim Allen, John Travolta, Martin Lawrence ile William H. Macy’nin oynadığı Çılgın Motorcular (Wild Hogs), 27 Nisan 2007’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
    İş ve aile sorunlarından bunalan ve kaçma yolları arayan orta yaşın üzerindeki dört kafadar, özgürlük duygusunu bir an önce tatmak istemektedirler. Ancak rahat koltuklara alışkın olan dostlarımız, gerçek bir motosiklet çetesinin reisi olan Del Fuegos ile yarıştıklarında macera, ve heyecan ararken kendilerini unutamayacakları bir yolculuğun içinde bulmuşlardır.

    Moğol NTV Televizyonu Türk Filmi Yayınlayacak

    Moğol NTV televizyon yetkilileri, önümüzdeki dönemde yayınlamayı plânladıkları uluslararası filmler kuşağında ülkemizden de bir filme yer vermek istediklerini belirtti. Adı geçen ülke televizyon kanalında yayınlanması talep edilen filmlerin niteliği, formatı vs. gibi konular hakkında “Dışişleri Bakanlığı İkili Kültürel İşler Genel Müdür Yardımcılığı, Dr. Sadık Ahmet Cad, No: 8, Balgat, Ankara” adresinden veya 0312 2922137 ile 0312 2922144 no.lu telefonlardan bilgi alınabiliyor. Konuyla ilgili gelişmelerin Bakanlığa iletilmek üzere SE-SAM’a (İstiklal Cad, No: 56/4-A, Beyoğlu, İstanbul. Tel: +90 212 2454645, Faks: +90 212 2452747) bildirilmesi gerekiyor.

    Cakarta AB Film Festivali

    Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nden bildirildiğine göre 26 Ekim – 02 Kasım 2007 tarihleri arasında Endonezya’nın Cakarta kentinde AB Film Festivali yapılacak. Söz konusu festivalin daha önce bünyesinde bulunduğu Cakarta Uluslararası Film Festivali (Jilfest) kapsamından çıkarıldığı, festivalin ana temasının kültürel çeşitlilik, eşitlik, hoşgörü ve eğitim olduğu bildiriliyor. Ayrıca festivalde 2000 yılı sonrasında yapılmış filmlerin izleyicilere sunulması, filmlerin önizleme için 01 Temmuz 2007 tarihine kadar Cakarta’ya gönderilmiş olması, filmlerin mümkün olması halinde Cakarta dışında farklı şehir ve bölgelerde AB tarafından düzenlenecek kültürel faaliyetlerde gösterilmesi hususları da belirtiliyor. Daha geniş bilgi: SE-SAM, İstiklal Cad, No: 56/4-A, Beyoğlu, İstanbul. Tel: +90 212 2454645, Faks: +90 212 2452747.

    Tüm Şirketler

    Tüm Şirketler, 30 Mart – 05 Nisan 2007 Haftalık (Weekly), 29 Aralık 2006 – 05 Nisan 2007 Yıllık (Annual), Eski Yıllar (Ex Years Releases) yıllık (annual), Hafta Hafta (Week by Week) Box Office listesi için tıklayınız. Bu listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.

    30. Uluslararası Sinema Okulları Festivali

    Fransa – 30. Uluslararası Sinema Okulları Festivali, 07 – 14 Aralık 2007 tarihleri arasında düzenleniyor. Son başvuru tarihi 15 Ağustos 2007 olan festivalin iletişim bilgileri: Rencontres Internationales Henri Langlois, Le Théâtre – Scène Nationale, 1, Place du Maréchal Leclerc, 86000, Poitiers, France. Tel: +33 (0)5 49 03 18 90, Faks: +33 (0)5 49 03 18 99. Daha geniş bilgi için tıklayınız.

    Monterrey International Film Festivali

    Meksika – Monterrey’de 11 – 18 Ağustos 2007 tarihleri arasında düzenlenecek Monterrey International Film Festivali uzun metraj (kurmaca ve belgesel), kısa metraj (kurmaca, belgesel ve animasyon) ve Social Vision Showcase adlı bölüm (yarışma dışı bölümde sosyal içerikli kısa belgesel, uzun metraj ve orta metrajlı filmler) için son başvuru tarihi 18 Mayıs 2007 olarak açıklandı. Geniş bilgi için tıklayınız.

    2. Kara Kare Film Günleri

    Türk Musevi Cemaati Sinema Grubu tarafından düzenlenen Kara Kare Film Günleri, 15 – 21 Nisan 2007 tarihleri arasında Maçka Cinebonus G-Mall’da yapılacak. Film günlerinde, Karanlığa Işık Tutan Filmler teması ile II. Dünya Savaşı ve Nazi Soykırımı hakkındaki filmler gösterime girecek. Kara Kare Film Günleri çerçevesinde, aralarında Kara Kitap (Black Book), İyi Akşamlar Bay Wallenberg (Good Evening Mr. Wallenberg), Yenilmez Adam (Invincible), Hatıra (Memoria), Annemin Cesareti (My Mother’s Courage), Ataşlar (Paperclips), Gün Işığı (Sunshine)’in de bulunduğu filmler gösterilecek.

    2. Kara Kare Film Günleri yazısına devam et

    Nilüfer Açıkalın’dan Kamera Oyunculuğu Eğitimi

    Nilüfer Açıkalın, Digital Film Academy bünyesinde oyunculuk eğitimi verecek. Atölye çalışmasında öğrencilerin ilk derslerden itibaren kamera önünde değişik karakterleri canlandırarak yeni deneyimler kazanmaları hedeflendi. Tecrübeli oyuncu Nilüfer Açıkalın’ın liderliğinde öğrenciler, hem kendi seçtikleri veya yazdıkları karakterleri yorumlayacaklar hem de eğitmenlerinin belirlediği sahneleri canlandıracaklar. Nilüfer Açıkalın liderliğindeki ilk dersler 24 Nisan’da başlıyor.

  • Web Sitesi
  • Ah Şu Erk Meselesi!

    Apokalipto için ilk söyleyebileceğim, düşündürücü bir film olduğu. Üstelik, düşünmeye filme gitmeye karar vermeden önce başlamanız gerekiyor, zira epey kanlı bir film bekliyor sizi. Örnek mi? Ateşi kullanan bir uygarlık Mayalar, ama yemeklerini pişirmek için değil! Hâl böyle olunca da avladıkları hayvanları parçalayıp anında yemeye başlıyorlar. Bu da çok iç açıcı bir görüntü değil, takdir ederseniz. İşin içine bir de Tanrılara adanan -ki canlı canlı sökülen kalpler, bedenden ayrılan kafalar söz konusu olan- insanlar girince dayanma sınırınız epey zorlanıyor. Ama bunlara dayanacak kadar güçlüyüm diyorsanız, kendinizi, filmin sunduğu güçlü görselliğe ve sürekli hareketliliğe bırakmaya hazırsınız demektir!

    Filmin açılışında W. Durant’ın bir cümlesi karşılıyor sizi: “Büyük uygarlıklar fethedilemez, ancak kendilerini yok eder.” Arkasında kocaman bir anlam taşıyan bu cümleyi, filmin bitiminde düşünmek üzre belleğinizin “yakın zamanda hatırlanacaklar” bölümüne kaydedip, arkanıza yaslanıyorsunuz. Bunu yapar yapmaz da, film, Amerika’da bin yıldan fazla bir süre hüküm sürmüş olan Maya uygarlığının ortasına bırakıveriyor sizi.

    İlk başta sıradan bir insanken, sonradan, duruşuyla, değişimiyle ve savaşıyla devleşen bir kahramanımız var: Jaguar Paw. Küçük ve sakin bir köyde ailesi ve dostlarıyla mutlu bir hayat süren genç bir adam. Ta ki, gücü elinde tutan birileri, dünyasını paramparça edene kadar. Bundan sonrası, genç adamın hayatta değer verdiği her şeyi korumak adına verdiği mücadele… Öyle ki, filmin neredeyse yarısı boyunca koşuyor. Jaguar Paw’ı canlandıran oyuncunun profesyonel bir atlet olduğu gerçeği bu performansın arkasındaki gizemi bir parça aydınlatıyor elbette. Yeri gelmişken, Apokalipto’nun tüm oyuncu kadrosunun yerlilerden oluştuğunu belirtelim. İzole edilmiş Kızılderili halklarından gelen genç oyunculardan bazıları prodüksiyondan önce hayatında otel odası bile görmemiş.

    Tüm bunları öğrenmek ve filmde gördüklerim, yıllardır aklımı kurcalayan bir konuyu düşünmeye sürükledi yine beni. İlk insanları merak ederim çocukluğumdan beri. Büyüdükçe, merakım da benimle birlikte gelişip derinleşti. Avlanan adamları canlandırıyorum hayalimde. Bir şekilde hayvanları yakalayıp etin tadına bakmışlar. Bunun karınlarını doyuran, üstelik lezzetli bir yiyecek olduğunun farkına varmışlar. Avlanmaya devam etmişler. Buraya kadar tamam. Peki sonrasında? Yani hepsi ava gitmiyordu. Kimileri hayvanı avlıyor, kimileri taşıyor, daha ileri dönemlerde, kimileri temizliyor, ateşle ilişkilerinin ilerlediği dönemlerde de kimileri pişiriyordu. Merak ettiğim, bu dağılımın nasıl olduğuydu? Yeteneklerine göre aralarında işbölümü mü yapmışlardı? Sen hızlı koşuyorsun, hayvanı takip et! Sen iyi atıcısın, sen mızrağı fırlat. Sen iri yarısın, sen taşı. Sen iyi aşçısın, sen pişir. Böyle mi olmuştu? Yoksa birileri diğerinin avlanmayı başaracak kadar güçlü, ama kendisinden daha aptal ya da korkak, ne bileyim silik olduğunu fark edip, bundan yararlanmaya mı başlamıştı? Ne acı ki, ne kadar kabûl etmek istemesem de, gerçek, ikinci teoriye daha yakın duruyor. İşte Apokalipto’yu izlerken gördüğümüz de tam anlamıyla buydu. Kurnaz ve acımasız olan, daha hırslı oluyor. Daha fazlasını istiyor. Ve istediklerini elde etmek için maalesef sınır tanımıyor.

    Filmdeki iki babayı düşünmeye başladım sonra. İkisi de oğullarına “korkusuz” olmayı öğretiyordu. Ama Jaguar’ın babası için korkusuz olmanın yolu, korkuyu hayatına sokmamaktan geçiyordu. Bir defa aklına girdi mi, her yeri saran bulaşıcı bir hastalık gibiydi korku. Acımasız kabile şefinin oğluna miras bıraktığı korkusuzluğun yolu ise şiddetten, acımasızlıktan, yakıp yıkmaktan geçiyordu. “Korkma, korkut” politikasıydı yani. Oğullardan biri korkmadığı için hayatını kaybederken, diğeri, korkuyu keşfettiği için yaşamda kalıyor, hatta küllerinden yeniden doğuyordu.

    Evet, film, belki Maya uygarlığı hakkında aydınlatmıyor bizi. Ama yine de oralarda konuşulan beş dil olduğunu, en yaygınının Yutacan dili olduğunu öğreniyoruz. Mayaların göksel bir tanrıya inandığını, ona insanları kurban olarak sunduklarını da. Hem zaten filmin bize Maya uygarlığını tanıtmak gibi bir kaygısı da yok. Çok daha başka iki şey var anlattığı. Birincisi, erk duygusunun, en güçlü uygarlığı bile içeriden yıkabileceği. İkincisi ise, korkunun yaşamımıza bulaştığı anda bizi yıkabileceği. Bu yüzden öykünün, eleştirildiği gibi herhangi bir zamanda ve mekânda, meselâ 2007 yılında Kaliforniya’da geçmesi asıl mesajını vermesine engel. Çünkü korkunun ve erk duygusunun yıkıcılığının gücünü ancak o kirlenmemişlik anlatabilirdi. Ve yaşadığımız kirlenmiş dünyanın, o iki duygunun eseri olduğunu. Maalesef.

    (13 Nisan 2007)

    Gülay Oktar Ural