Mayınların arasında, doğuda bir sınır köyü…
25 yıldır bitmek bilmeyen bir savaşın faturasını ödeyen masum insanlar…
Güneşi tekrar görebilme umuduyla,
Topraklarından, evlerinden sürülüp,
Bir bilinmeze doğru yola çıkarılıyorlar…
İçeriği bir kenara bırakıp sadece biçim olarak bakacak olursam büyük zevk aldığımı söyleyebilirim Güneşi Gördüm’den… Hiçbir sahne, hiçbir plân boş geçmiyor… Çerçevede yer alan her şeyin bir anlamı var… Ve buna hayran olmamak elde değil… Bir örnek vermek gerekirse, oğlunun ölüm haberini aldıktan sonra elindeki balık kasasını fırlatan Ramo’nun (Mahsun Kırmızıgül) yere düşen balıklarla birlikte çırpınma sahnesi oldukça çarpıcıydı. Tabii Kırmızıgül’ün sahnedeki performansı tartışılır ama düşünce olarak çok güzeldi. Ve bunun gibi anlamlı ve birbirini tamamlayan daha birçok sahne bulmak mümkün Güneşi Gördüm’de…
Ama içerikten aynı hazzı almak zor… Çünkü fazlasıyla orta yollu bir film… Her tarafa eşit yaklaşacağım derken her yerden uzaklaşıyor… Ortada yıllardır süregelen bir kötülük var. Ama kötü yok. Herkesin iyi olduğu bir yerde tüm bu kötülüklerin hesabı kimden sorulacak? Sorunlar nasıl nihayete erecek?
Kuytuda, karanlıkta kanayan ne kadar yara varsa hepsine bir ışık tutuyor film… Ama cılız bir ışık bu… Güneş hiçbir tarafı ısıtamıyor… Merve Erol geçtiğimiz haftalarda Radikal Gazetesi’nin Cumartesi ekine Güneşi Gördüm filmi ile ilgili “Yıkılmadım Yukardayım” başlıklı çok güzel bir yazı yazmıştı, okumuş olduğunuzu ya da bir yerlerden bulup bir şekilde okumanızı nacizane tavsiye ederim. Bu arada yazı şöyle başlıyordu: Can Yücel ne güzel söylemiş: “İnsana ilişkin ne varsa kabûlüm. Şu hümanistler hariç”…
(15 Nisan 2009)
Gizem Ertürk
Film ne kadar ortada olsada hakkını vermek gerek. Bir açıdanda ne kadar acı varsa üzerimizde o etkisini geçirip bize yaşatıyor. Mahsun’u bu konuda tebrik etmek gerek. İzlemeyi çok istediğim filmlerden biri oldu bu film. Bilmiyorum ama benimde abilik vasfını fazlasıyla yaşadığımdan olacak galiba.