“Pandora’nın Kutusu”yla ilgili yazımı hazırlarken, bir gazetede gördüğüm bir başlık beni hayretlere düşürdü. Başlıkta; “ödülleri topladı ama gişede çakıldı” yazıyor. Bu bence bu şu demek; “ödülleri topladı da ne oldu seyircinin ilgisini çekmedi işte”. Tam da tabuları yıkmaya başlamışken, “Sonbahar” filmi ile yakalanan yükselişin devam edeceğini umarken, bir filmin hem ödül alıp hem de gişede başarılı olabileceğine inanmışken çok talihsiz bir başlık olmuş diye düşünüyorum. Tabii bu gerçeği de değiştirmiyor, “Pandora’nın Kutusu” gişe de hiç de hak etmediği bir hayal kırıklığı yaşıyor. Bildiğim kadarıyla film salon sıkıntısı yaşıyor. Eğer [email protected] adresine Kadıköy’de bir sinema salonun tedarik edilmesi konusunda bolca mail gönderirseniz, küçük bir katkınız olabilir. Denemek de fayda var!
Şimdi küçük sohbetimizden bahsedeyim. Yeşim Hanım ile “Pandora’nın Kutusu”nun hem gala hem de vizyon telaşının olduğu günlerde film şirketinde buluştuk. Yeşim Hanım oldukça sakin ve kendine güvenen bir kadın. Koltuğa yaslanışından, eline masaya değdirmesine kadar vücut dileğiyle size bu öz güvenini yansıtıyor. Bu duruş hem karşınızdaki insana hayranlık duymanıza aynı anda da araya bir set çekmek, mesafe koymak duygusunu kapılmanıza neden oluyor. Haliyle sohbeti biraz sekteye uğratıyor.
İlk amacım mekân ve biraz da tarz kardeşliğinden dolayı “Sonbahar”dan söz açmak. Akabinde de “Sonbahar”ın gişede ve basında yıktığı tabulardan yol açarak Pandora’nın Kutusu’nu tahlil etmeye çalışmaktı. Ancak Yeşim Hanım kendisinin böyle kaygıları hiçbir zaman taşımadığını ve zaten kemik bir izleyicisi olduğundan söz ediyor. Ardından da ekliyor, “Pandora’nın Kutusu” alternatif bir film değil. Herkesin kendini bir şekilde bulabileceği bir film…
“Tsilla Chelto”dan konu açılınca ise yüzüne çok samimi bir gülümseme yerleşiyor, gözlerinin içi gülüyor. Chelton ile birlikte yedikleri ilk yemekten söz ediyor. “O yemek benim için harikaydı. Biraz yönetmen – oyuncu biraz anne – kız olduk o yemekte” diyor. Deneyimli oyuncudan biraz söz etmesini istediğimde şöyle anlatıyor; “O’nun çalışkanlığına hayran kaldım. Evet, biz de çok çalışkanız belki ama onunki bambaşkaydı. Çünkü oynadığı rol hiç de kolay değildi… Onu alıp dağa çıkartıyorsunuz, parkta dolaştırıyorsunuz… Rahat etmesi için elimizden geleni yaptık tabii. Yine de yaşından beklenmeyecek kadar muhteşem bir performans sergileyerek hepimizi büyüledi.”
Yeşim Hanım bu günlerde yine öyküler yazmaya devam ediyor. Ama eminim filmin gişede yaşadığı talihsizlik kendisini ve ekibini de sıkıntıya sokuyor. “Sevin Okyay”ın Köşebaşı’ndan seslendiği gibi; “Pandora’nın Kutusu, kalitesinin karşılığını dışarıda daha fazla almış olan bir film…” Nacizane uyarım, Türk Sinemamızın son yıllarda yakaladığı çıtayı kendi ellerimizle aşağıya çekmeyelim. Yeni hikâyeler dinlemek, yeni hayatlarla tanışmak ve tabiî ki kaliteli filmler izlemek için filmlerimize gereken ilgi ve alâkayı gösterelim.
(29 Ocak 2009)
Gizem Ertürk
Fotoğraflar: Gülay Ağdemir