68. Cannes Film Festivali’nin yarışmalı ana seçkisinde görücüye çıkmış son çalışması ‘Sicario’ ile bu hafta sinemalarımıza konuk olan yönetmen Denis Villeneuve’ün şiddetle meselesi devam ediyor. Kanadalı sinemacının kısalarını takip eden ilk uzun metrajı ‘Polytechnique’ 1989 yılında Montreal’de bir üniversitede 12 kadının ölümüyle sonuçlanan gerçek bir toplu bir katliam girişimi üzerinedir. 2010 yapımı ‘Incendies / İçimdeki Yangın’da şiddetin coğrafyası Orta Doğu’dur. Montreal’e göç etmiş Lübnanlı ailenin acı iç savaş deneyimleri izlenmesi kolay olmayan bir hüzün içermektedir.
Villeneuve’ün 2013’de çektiği ‘Prisoners / Tutsaklar’ bir çocuk kaçırma gerilimi çerçevesinde çağdaş Batı uygarlığında pusuya yatmış dehşetin izini sürmeye devam eder. Aynı dönemin ürünü ‘Enemy / Düşman’ başarılı bir José Saramago uyarlamasıdır. Nobel ödüllü Portekizli yazarın metnini Toronto’ya taşıyan yönetmen devasa metropolde sıkışmış bireyin çıkmazını etkileyici bir biçimde görselleştirmeyi başarmıştır.
Kökeni ‘ülkelerini istila eden Romalılarla savaşan Kudüslü Yahudiler’den gelse de günümüzde Meksikalı tetikçiler için kullanılan ‘Sicario’ sözcüğünü ad olarak seçtiği son çalışmasında şiddetin izini sürmek üzere Teksas / Meksika sınırına yollanıyor Kanadalı sinemacı. Bu tekinsiz sınırda konuşlanmış akıl almaz vahşete başta Coen kardeşlerin ünlü başyapıtı ‘No Country For Old Men’ olmak üzere birçok filmden tanıklığımız mevcut. Bırakın eski adamları günümüzde genç insanların dahi başa çıkamayacağı şiddet sarmalının Amerika sınırları içine sızmış dehşet verici görüntüleriyle açılıyor film. Arizona kırsalındaki baskında kırk küsur kişinin vahşi bir biçimde katledildikten sonra uyuşturucu kartelinin başlarından biri üzerine kayıtlı metruk evin içine gizlendiğine tanık oluyor FBI. Kurulu bombanın infilakıyla zayiat daha da büyüyor ardından.
Olaydan sağ kurtulmuş kadın ajan Kate Mercer (Emily Blunt) olan biten hakkında detaylı bilgi verilmeden Meksika’daki kartelin tepesindeki kişiyi hedef alan gizli bir operasyona dahil edilir daha sonra. Operasyonu yürüten küstah CIA ajanı Matt (Josh Brolin), Kolombiya’dan geldiği söylenen gizemli Alejandro (Benicio Del Toro) ve de Irak’ta Afganistan’da türlü işler çevirmiş erkekler topluluğu ile Meksika’nın sınır şehri Juarez’e yapılan yolculukta at izi it izine karışacak, genç kadın yabancı olduğu bu kurtlar dünyasında yolunu bulmaya çalışacaktır.
‘Sicario’ parlak bir yönetmenlik gösterisi. İngiliz asıllı görüntü yönetmeni Roger Deakins’in büyüleyici görselliğini tamamlayan Joe Walker’ın saat gibi işleyen kurgusu, Johann Johannsson imzalı etkileyici müzik çalışması ve de üç başarılı oyuncusunun katkılarıyla kusursuz bir işe imza atmış Villeneuve. Çok müsait olmasına karşın aksiyon türünün bildik klişelerine rağbet etmeden müthiş bir gerilim yaratabilmesi filmin belki en önemli erdemi. Deakins’in kuşbaşı çekimleri eşliğinde kalabalık otobanda çekilmiş uzun sekans antolojilere geçecek kadar başarılı.
‘Blade Runner’ devam filmi çekimleri öncesinde Villeneuve’e prestij sağlayacak bu parmak ısırtan görselliğin cilasını kazıdığımızda gördüğümüz manzara o denli masum değil oysa. ABD’nin itinayla beslediği ve görmezden geldiği üçüncü dünyanın şiddeti ve öfkesi kendi topraklarına sızmaya başladığında nasıl ikili oynayabileceği, şiddeti şiddetle mağlup etmek üzere kimlerle işbirliği yapabileceği bu cilanın ardında gizli. Uyuşturucu mafyasının köprü altına dizdiği parçalanmış cesetlerin, patlama sesleri arasında günlük hayatına devam eden tedirgin Meksika halkının Amerikan kamuoyunun pek umurunda olduğunu da zannetmiyorum. Meksikalıların yaşadığı kabusa samimi olarak tanık olmak isteyenler Amat Escalante’nin filmlerine, ‘Sangre’ye, ‘Los Bastardos’a, ‘Heli’ye göz atsınlar.
(22 Eylül 2015)
Ferhan Baran