Yedi Yönetmenin Yedi Havana Bakışı

Havana’da 7 Gün (7 Dias en la Habana / 7 Days in Havana)
Yönetmenler: Benicio del Toro-Pablo Trapero-Julio Medem-Elia Suleiman-Gaspar Noé-Juan Carlos Tabio-Laurent Cantet
Senaryo: Leonardo Padura Fuentes
Görüntü: Daniel Aranyo-Diego Dussuel
Oyuncular: Josh Hutcherson (Teddy), Vladimir Cruz (Angel), Emir Kusturica (Kendisi), Alexander Abreu (Şoför), Brüehl (Menecer), Melvis Santa Esteves (Cecilia), Elia Suleiman (Kendisi), Natalia Amore (Marta)
Yapım: Fransa-İspanya-Küba (2012)

Benicio del Toro, Pablo Trapero, Julio Medem, Elia Suleiman, Gaspar Noé, Juan Carlos Tabio ve Laurent Cantet, Kübalı yazar Leonardo Padura Fuentes’in kendi hikâyesinden yazdığı senaryoyu çekmişler. Filmde Havana’nın coşkusu ve hüznü yansıyor perdeye.

Kübalı yazar Leonardo Padura Fuentes, kendi hikâyelerinden bir senaryo yazdı. Bu senaryo, dünya sinemasının yönetmenleri tarafından beyazperdeye uyarladı. İşte bu yedi yönetmenli filmin yedi yönetmeni, senaryoyu Fuentes yazsa da kendi Havana şehrini anlatmışlar sanki. Bazı bölümlerde insan o kültürün yabancısı olduğu için derin anlam yaratmada zorlanabiliyor. Suyun içinde arınma veya Katolikliğin yerel yorumuyla yansıyan son bölüm gibi. Filmin renk tonları, Havana gibi koyu. Kahverengi ve koyu sarı öne çıkmış. Bir de Küba’nın insanın içini kıpır kıpır eden müzikleri var. Her yönetmen bir günü anlatıyor ve film bittiğinde Havana’da yedi gün yaşamış oluyorsunuz.

Havana’da bir Amerikalı…

“Pazartesi: El Yuma” adındaki İlk bölümü, ünlü oyuncu Porto Riko kökenli Amerikalı Benicio del Toro yönetiyor. Amerikalı genç turist Teddy Atkins’in Havana macerası bu. Mühendis olmuş, ama şimdi taksi şoförlüğü yapan Angel, Amerikalı genç turist Teddy’yi evine götürüyor. Teddy, Havana’yı tam içeriden keşfediyor. Barda, transeksüel biriyle tanışan Teddy, onun kadın görünümünde bir erkek olduğunu keşfettiğinde yolları ayrılıyor. Bu bölümde unutulmaz bir bar sahnesi var. Barda birkaç insan bir yandan içerken, Hollywood’da Delmer Daves’in 1957’de siyah-beyaz ve sinemaskop çektği, Glenn Ford’un oynadığı “3:10 to Yuma-Gönüllü Katil” ve James Mangold’ın 2007’de çektiği ve başrolünde Russell Crowe’u oynattığı “3:10 to Yuma-3:10 Yuma” westernlerinin hangisinin iyi olduğu hakkında fikirlerini söylüyorlar. Kısa, muhteşem ve etkileyici bir tartışma.

Ayyaş bir Kusturica…

“Salı: Doğaçlama Caz” bölümünün yönetmeni Arjantinli Pablo Trapero. Yönetmenin 2010 yapımı “Carancho-Akbaba” filmi 2011’deki !f İstanbul’da gösterilmişti. Ünlü Boşnak yönetmen Emir Kusturica, Havana’daki film festivalinde ödül almak için geldiği bu şehirde sürekli içerken Kübalı şoförüyle de iletişimini geliştiriyor. Şoför iyi bir trompetçi. Deniz kıyısında şoförün doğaçlama resitali dinlenmeye değer. Bu bölüm sıcak ve insana iyi geliyor.

Cecilia’nın seçimi…

“Çarşamba: Cecilia’nın Ayartılması” bölümünü İspanyol Julio Medem yönetmiş. Bu bölümde Kübalı şarkıcı Cecila’nın geleceği üzerine yaşadığı sıkıntılar yansıyor perdeye. Bir yanda İspanyol genç bir menajerin Avrupa’da kendine gelecek hazırlaması, diğer tarafta bir türlü başaralı olamamış beyzbolcu sevgilisi José. Bu bölümün içinde dolaşırken kadınları anlamak için yardımcı kitaplara başvurma gereği hissedebilirsiniz. Belki de Cecilia en doğru kararı veriyordur. İspanyol menajer otel odasına davet ettiği Cecila’yla armağan edilmiş saatleri geçirmeyi düşünürken, her şey tersine dönüyor ve armağan anlar sevgilinin oluyor. José, bir türlü yırtamamış ve tüm hayali karşı kıyıdaki Miami’ye gitmek. Yönetmen, 1998’deki “Amantes del Circulo Polar-Kutup Çizgisi Aşıkları” ve 2001’deki “Lucia y e Sexo-Seks ve Lucia” çektiği filmleriyle tanınıyor. Bu bölümün erotik olmasının nereden geldiği belli oluyor.

Yönetmenin keşfi…

“Perşembe: Aceminin Günlüğü” bölümünde Filistinli yönetmen bizzat kendi oynamış ve yönetmiş. Yönetmenin 2009 yapımı “The Time that Remain-Geride Kalan” filmi biliniyor. Hiç konuşmayan, otelin koridorunda sürekli bulmaya çalışan yönetmen, Havana’da Filistin’in elçisiyle bir türlü buluşamıyor. Yönetmen de Havana’yı ve çalışmayan külüstür arabaları görüyor. Sahilde yüzünü göremediği kadını da merak edip duruyor yönetmen. Aslında onun tüm derdi elçiyi görebilmek. Yönetmen bir de öyle dalgın ki, otelin koridorunda odasını da arayıp duruyor. Çünkü her yer ve her şey birbirne benziyor ki. Bu filmin en dingin ve şiirsel bölümünün Filistinli yönetmenn çektiği bu bölüm olduğunu söyleyebiliriz.

Genç kız için arınma…

“Cuma: Ayin” bölümünde bir genç kız önde. Gaspar Noé’nin yönettiği bu bölümde büyümekte olan bir genç kız Yamilslaidi dansla karışan kafası, lezbiyen ilişkiye girmesi, sonra da yerel Santeria töreniyle suda arınışının hikâyesi. Afro-Kübalı liseli kız Yamilslaidi’nin arınması ve temizlenmesi için ailesi ona suyun içinde ayin yaptırıyor. Yönetmen, daha erkek anatomisini keşfetmemiş, insanın kanını kaynatan ritmik müzikle yanında kızla öpüşen ve sevişen Yamilslaidi’nin bakire vücudunu insanın erotik düşlerini kışkırtarak yansıtmış perdeye. Akarsuyun içinde kocaman bir erkek eli, Yamilslaidi’nin zarif vücudunu suyla arındırması bilinmeyen bir kültürün dinsel bir ayini. Fransız yönetmen Gaspar Noé, çarpıcı kurgusu olan 2002 yapımı “Irréversible-Dönüş Yok” filmiyle biliniyor.

Vedalaşacak bir ailesi var…

“Cumartesi: Acı Tatlı…” Kübalı yönetmen Juan Carlos Tabio’nun yönettiği bu bölümde Çarşamba gününden genç şarkıcı Cecilia’nın ailesiyle tanışılıyor. Doktor olan anne önce şarkıcı kızın babasıyla evlenmiş, sonra da şimdiki kocasıyla mutlu. Televizyona katılacak anne tatlı yapma telâşındayken, genç şarkıcı da hayatının kararını veriyor ve herkesle onlara hissettirmeden vedalaşıyor. Bu bölüm sıcak ve Küba ruhunu hissettiriyor. Doktor anne, pastaları yaparken, Cecilia da hayatının kararını veriyor ve karşı kıyıdaki Miami’ye beyzbolcu sevgilisi José’yle gitmeye karar veriyor. Ya İspanya’ya gitseydi hayatı nasıl olacaktı Cecilia’nın? Önündeki üç seçenekten birini seçen Cecilia, belki de uzun süre ailesini hiç göremeyecek. Yönetmen Tabio’nun 1994 yapımı “Fresa y Chocolate-Çilek ve Çikolata” ve 1995 yapımı “Guantanamera” filmleri buralara uğramıştı.

Yaşlı Marta’nın hayali…

“Pazar: Çeşme…” Fransız Laurent Cantet’nin yönettiği bu bölümde yaşlı kadın Marta, evinin bir köşesinde Bakire Meryem için çeşme yaptırıyor. Tüm ailesi ve komşular bu dileği yerine getirmek için seferber oluyorlar. Marta, “Ochun Santeria” töreni için Meryem Ana heykeli için havuzlu çeşme yapma için telaşlı bir heyecanla işe girişiyor. Sevilen Marta’nın bu dileğinin gerçekleşmesi için herkes ona coşkuyla destek veriyor. Bu dünyada kök salmış olmak ve ailen tarafından değer verilmenin önemi var bu bölümde. Yönetmen Cantet, 2008 yapımı “Entre les Murs-Sınıf” filmiyle Cannes’da “Altın Palmiye” kazanmıştı.

(15 Kasım 2012)

Ali Erden

[email protected]