Bir Doktrin Olarak Kader

“Merak öyle bir şeydir ki, ona karşı lâkayt kalacak bir kimse yoktur.” Kader Ajanları’nın tüm iddiası, anlamındaki esprisi işlevinde saklı olan bu cümlede yatıyor. Mevzu kader olunca, vaat edilen de alın yazısının ete kemiğe büründürülerek servis edilmesi olarak karşımıza çıkınca, sayısız kapının içinden en primitifini seçerek mistik ve alabildiğine şeffaf bir odayla burun buruna geleceğimizi tahmin ediyoruz… ve kapattığımız kapının ardından ilk düş bozumunun başka bir kapıyı tıklattığını duyuyoruz.

Kader Ajanları’nın karşılama organizasyonunun en nikbin seyirciden en müşkülpesentine kadar tesir ettirdiği duygu bu. Çünkü filme göre Tanrı inancı dinden bağımsız bir disiplin, kader ise bürokrasi.

Bürokrasinin olduğu yerde değişik ideolojiler, onların bulunduğu yerde çarpışma, çarpışmanın su yolu bulduğu yerde de anarşi vardır. Filmde kaderin anarşisti aşk olarak çizilmiş, fakat anarşizm kavramı, mekanik dizayn olarak addettiği olguyu değiştirip dönüştürmek için değil ona duygu katmak ve sonraki adımda katıksız haliyle karşılaştırmak için kullanılıyor.

Anarşizmi statik konumda bu şekilde yazıp çizen film, dinamiği paranoya ve kaçış sinemasıyla destekleyerek vücuda getiriyor getirmesine lâkin tenakuz arz eden durum ve yeknesaklık bu tohumun gelişme bölümüne saçılmasıyla başlıyor.

Ciddiye almadığınız bir şeye meydan okumaz, mücadele etmeye tenezzül etmezsiniz. Meydan okuma varsa bir diş bileme uyumu da olmak zorundadır. Kader Ajanları’nın anti kahramanları, bir kolu reel, diğer kolları spiritüel kaynaklardan beslenen müthiş bir organizasyonun piyonları olarak değil, Kafka romanlarından fırlamış, 3 – 5 tek tip takım elbiseli umacı bürokrat olarak karşımıza çıkıyor. Uhrevilikleri ise dünyevi zaaflarının altında. Peki kaderi bu kadar basite indirgeyip, küçük hesaplar peşinde koşturan, dolayısıyla sezilenden daha da dogmatikleştirerek ele alan bu bakış açısı karşısına kimi alıyor? Geleceğin ABD Başkanı’nı.

İstifade ederken istismar eden bir tür sinemanın başlangıcı seçilmiş kişinin tayin edilmesiyle icazet almış oluyor. Çünkü bu stratejik atılımdan sonra, Kader Ajanları’nın tek bir kişi etrafında dönmesi, çomak sokulan dizaynın etkilediği başka hayatları göz ardı etmesi doğal bir reaksiyon olarak kabûl ediliyor. Geçtiğimiz sezon izlediğimiz, fevkalâde tutucu bir film olan Stone bile vakanın bağladığı insanlara bir şans veriyordu, Kader Ajanları ise yalnızca ülkenin gelecek beynine halel gelmemesi için, tıpkı yine önceki yıllarda izlediğimiz Wanted ve Jumper gibi insan haysiyetinin içini oyarak kendini gerçekleştiren ve etrafın baskısını bertaraf edenin zaferine odaklanıyor.

Bu bağlantı finalde liberten başın getireceği sekülerizmin, en ideal hayat görüşü olarak kabûl edilmesine “karar mekanizmanız siz olun” kisvesi giydirmiş oluyor.

Bu noktadan sonra Amor Fati “mazmununun” erdemlerin arkadaşlığına dönüştürülmesi de normal, George Nolfi’nin derinlikten yoksun çizilmiş karakterlerinin hakikati öğrenme yolundaki kayıtsızlıkları ve iyi irdelenmemiş tesadüflerin rüzgârında yalpalamaları da, kabuğun muhteviyatındaki gizden daha ilginç olması da.

Film için getirilecek en doğal tanımlama da şu olacaktır: Kader Ajanları bu haliyle, ne Matrix gibi hakikatin peşinde ne de A Life Less Ordinary gibi eğlenceli olabilen, aynen Inception, Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi, Dark City gibi müphem, öte yandan panteistleri usandıracak, ateistleri sevindirecek, jansenistlerin kâh kalbini çalacak, kâh kızdıracak, hayatın adil davranmadıklarına ise ilâç gibi gelecek bir romantik komedi.

(22 Mart 2011)

Ahmet Can Yıldız

[email protected]