38. İstanbul Film Festivali’nden Öneriler

38. İstanbul Film Festivali’nin şehrimize konuk olmasına sayılı günler kaldı. Bu yıl 5-16 Nisan tarihleri arasında yapılacak olan gösterimler için genel bilet satışı 23 Mart Cumartesi günü başlıyor. Program kitapçığına Atlas, Rexx sinemaları ve İKSV’den ulaşabilir, zengin bir seçki içinden kişisel programınızı yapabilirsiniz. Festival üzerine bu ikinci yazımda, seçimlerinize katkıda bulunacağını umduğum geleneksel ‘öneriler’ listemde yer alan 20 küsur filmi klasiklerden başlayarak takdim ediyorum.

GECE BEKÇİSİ / Il Portiere di Notte:
Kişisel sinema serüvenimin baştacı filmlerindendir ‘Gece Bekçisi’. Faşizmin insan ruhunda nasıl yeşerdiği üzerine bu yaman deneme yönetmen Liliana Cavani’nin de en önemli filmidir. Ülkemizde 1975 yılında gösterime girmiş ve sinefilleri heyecana gark etmişti. Efsanevi Dirk Bogarde ve gencecik Charlotte Rampling ile yıllar sonra geniş perdede buluşmaya davet ediyorum tüm sinemaseverleri.

KONFORMİST / Il Conformista:
Yeni kaybettiğimiz Bernardo Bertolucci’nin birçok başyapıtı arasında öne çıkan film, yönetmenin tüm temalarını kusursuzca bir araya getirirken, siyasal özünü incelikli bir sinema duygusuyla beyazperdeye aktarıyor. Cinselliğin ve ideolojik aidiyetlerin gizli tutkularla nasıl bağdaştığını Jean-Louis Trintignant’ın canlandırdığı Marcello karakteri üzerinden sorguluyor.

İŞ / Il Posto:
Yıllar önce İstanbul Sinematek Derneği’nde hayranlıkla izlediğimiz film, İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin ve geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden sinemanın büyük ustalarından Ermanno Olmi’nin en unutulmaz, komik ve sıcak filmlerinden biri. Festivalin Cinemania bölümündeki diğer İtalyan filmleri gibi, yıllar sonra yeniden faaliyete geçen Sinematek / Sinemaevi tarafından sunuluyor.

STANLEY KUBRICK BAŞYAPITLARI:
Önceki yazımda da belirttiğim gibi, ölümünün 20. yılında yedinci sanatın büyük ustasının tüm uzun metrajları eksiksiz yer alıyor festivalde. Filmleri geniş perdede izlememiş her sinemasevere retrospektifi hararetle öneririm. Bunlardan, Kubrick’in renkli döneminde yer alan ‘2001 Uzay Macerası / 2001: A Space Odyssey’, ‘Otomatik Portakal / A Clockwork Orange’, ‘Barry Lyndon’ ve 144 dakikalık kesintisiz kopyasından gösterime sunulacak olan ‘Cinnet / The Shining’ özellikle kaçırılmamalı.

YÜZLEŞME / Grâce à Dieu:
Berlin’den büyük jüri ödüllü film, Katolik ruhbanların pedofil vakalarına kurbanların gözünden bakıyor. François Ozon’un son çalışması, travma ve cesaret konularını titizlikle ve büyük bir hassasiyetle ele alıyor.

DURGUN NEHİR / Akinito Potami
Selanik Film Festivali Yunan Eleştirmenler Birliği ödüllü yapım, Sibirya’daki bir sanayi kasabasına taşınmış Yunan ailenin mantık ve maneviyat tartışmalarının ağırlığı altında çatırdamaya başlayan düzenleri üzerinden ilerliyor. Sibirya’nın dondurucu doğasının heybetli görüntüleri nefes kesiyor.

PİRANHALAR / La Paranza Dei Bambini:
Berlinale 2019 en iyi senaryo ödüllü yapım, ergen zalimliğiyle suç dünyasının ölümcül dünyasını perdeye taşıyor. Filme adını veren ‘piranhalar’ mafya jargonunda ‘silahlı çete’ anlamına geliyor.

BAY JONES / Mr. Jones:
Polonyalı usta yönetmen Agnieszka Holland imzasını taşıyan yapım, efsanevi Galli gazeteci Gareth Jones’un yaşamına ilişkin. 1933 yılında geçen film, gazetecinin Stalin dönemi Sovyetler Birliği’ndeki gerçek durumu haberleştirme çabaları üzerine.

EŞANLAMLILAR / Synonymes:
Berlinale Altın Ayı ödüllü film. İsrail’den Paris’e göç eden ve kimliğini tamamen reddeden bir adamı merkezine alan yapım, yönetmen Nadav Lapid’in hayatından izler taşıyor ve klasik Yeni Dalga filmleriyle flört ediyor.

İLAHİ AŞK / Divino Amor:
‘Neon Boğa’ filmine hayran olduğumuz Brezilyalı genç sinemacı Gabriel Mascaro, geçtiğimiz ay Berlin’de dünya prömiyerini yapan üçüncü uzun metrajında, parlak renklerin ve pop müziğin baskın olduğu bir distopya hikâyesine soyunuyor. İnanç, cinsellik, aile, müzik ve devlet kavramları etrafında alışılmadık bir gelecek portresi çiziyor.

NEHİR KIYISINDAKİ OTEL / Gangbayun Hotel:
Dünya prömiyerini Locarno Film Festivali’nde yapmış olan, Koreli usta sinemacı HongSang-soo imzalı film, siyah-beyaz sinemanın avantajlarını kullanırken, aile, dostluk, ölüm, affetme ve zamanın geçişi gibi kavramların izinde büyük bir seyir keyfi vadediyor.

ELVEDA OĞLUM / Di Jiu Dian Chang:
Çinli usta Wang Xiaoshuai’nin son epiği Berlin’den en iyi erkek ve kadın oyuncu ödülleriyle döndü. 30 yıllık bir süreci yansıtan film, Çin’in tek çocuk politikasının yıkıcı etkilerini derinden yaşayan bir çifti izlerken ülkenin toplumsal dönüşümünü gözlemliyor.

ORAY:
Almanya’da yaşayan Mehmet Akif Atalay’ın bitirme projesi olan yapım, Berlin’de en iyi ilk film ödülünü kazandı. Hapishanedeyken inancını kazanmış bir Türk gencinin, inancını sınamak zorunda kaldığı zaman yaşadığı büyük çelişkiler üzerinden ilerleyen filmde genç yönetmen dört başı mamur bir karakter yaratmayı başarmış.

OYUNBOZAN / Systemsprenger:
Berlinale’den saygın Alfred Bauer ödülü ile dönen Nora Fingscheidt imzalı film, nefes kesen bir kurguyla, tacize uğramış ve annesinden koparılmış 9 yaşındaki Benni’nin öfke patlamaları üzerinden ilerliyor. Müthiş bir çocuk oyuncu performansı çok iyi yazılmış senaryoya eşlik ediyor.

SARGASSO DENİZİ MUCİZESİ / To Thavma Tis Thalassas Ton Sargasson:
Prömiyerini yaptığı Berlinale’de ‘güneşin altında David Lynch esintili bir psikolojik dram’ sözleriyle övülen yapım, Yunan yönetmen Syllas Tzoumerkas imzasını taşıyor. Özgün görsel diliyle hem şaşırtıcı hem sarsıcı bu kasaba kabusu festivalin sürpriz keşiflerinden olabilir.

JOY:
Londra Film Festivali’nden en iyi film ödüllü yapım, Acımasız bir sömürü döngüsüne mahkum göçmen seks işçilerinin yaşam öykülerini perdeye taşıyor. Viyana’da küçük kızıyla geçim derdinde olan Joy, kurtulmaya çalıştığı çarkın bir dişlisi olduğunu dehşetle fark edecektir.

SOFIA:
Prömiyerini Cannes’da yapmış olan Meryem Benm’barek imzalı bu ilk film, Fas’ın evlilik dışı ilişkilere hapis cezası öngören 490 sayılı yasasından yola çıkarak ülkenin sınıf farkı, cinsiyet eşitsizliği, ataerkil gelenekler ve tabularla örülü toplumsal yapısına dair derin ve çarpıcı bir analizde bulunuyor.

ONUN ADI PETRUNIA:
Geçtiğimiz ay Berlin’de ilgiyle karşılanan yapım, Makendonya’daki küçük kasabada yüzlerce erkeği karşısına almış ve hakkını korumaya kararlı Petrunia’nin öyküsü üzerinden ilerliyor. Makedon toplumundaki dönüşüm üzerine öfkeli olduğu kadar hüzünlü bir film.

Bu sınırlı seçki dışında, keşfedilmeyi bekleyen, çağdaş sinemanın son örnekleriyle dolu, çok zengin bir program sunuyor festival. Önümüzdeki yazıda, ‘Ulusal Yarışma’ seçkisinde yer alan, sinemamızın son hasadından sürprizler vadeden yapımları ele alacağız.

(20 Mart 2019)

Ferhan Baran

[email protected]