Bu hafta sinemalarımızda gösterime giren Tokyo Film Festivali’nden büyük ödüllü ‘Buğday’, usta sinemacı Semih Kaplanoğlu’nun dünyanın gidişatına dair kaygıları ve umuda yolculuğu üzerine. Anlatı pek de uzak olmayan bir gelecekte gezegenimizde geçiyor. İklim değişimi yeryüzündeki yaşamı yok oluşa sürüklemiştir. Sınırların yeniden kurulduğu dünyada, göçmen halklar manyetik kalkanlarla korunan şehirlere kabul edilmek için bekletilmektedir. Hayvan, bitki kalan ne varsa kazınarak şehre taşınmış, genetiğiyle oynanmış tohumlar vasıtasıyla (filmin İngilizce adı ‘Grain’ tohum anlamına geliyor) yaşamın sürmesi hedeflenmiş, ancak birkaç hasattan sonra bozulma başlamıştır. Bilim adamı Erol, kariyerini bırakarak yığınların kaderine terkedildiği ‘ölü topraklar’da yaşamayı seçen yeni yaşam teknoloji uzmanı Cemil’i bulmak için yollara düşer. İkilinin yeşertecekleri tohumları aramak için çıktıkları yolculuk, Erol’un bugüne kadar öğrendiği herşeyi değiştirecektir.
‘Buğday’, kaosun yaşanmakta olduğu yeryüzüne dair bir bilim kurgu hikâyesi olarak başlıyor. Kaplanoğlu tasvir ettiği dünya için ‘distopik’ kelimesini kullanmak istemediğini, bugünü anlatmaya çalıştığını ifade ediyor. İklim değişiklikleri, ekolojik felaketler ve kıtlık sorununun tehlikeli bir biçimde kendisini hissettirdiği günümüzde geçtiğinin altını çiziyor hikâyesinin. Bir söyleşisinde dile getirdiği üzere ‘yaşadığımız zor bir dünya ve hepimiz dünyanın bu halinden sorumluyuz’.
Beş yıl emek verdiği, üç ayrı kıtada farklı mekânlarda çektiği filmi, Tarkovski’nin ‘İz Sürücü / Stalker’ filminin karanlık atmosferinden izler taşıyor. Etkisine önceki çalışmalarında da tanık olduğumuz Tasavvuf Felsefesi ve İbnü’l Arabi’nin rehberliğinde kuruyor filmini. ‘Çok adaletsiz bir dünyada yaşadığımızı ve insanlığın bir umut arayışı içinde olduğunu’ ifade eden Kaplanoğlu soru sormaya devam ettiğini söylüyor. Tasavvuf inancından hareketle, ‘Hepimiz bir maddeyiz ve o madde bütün kâinat, hepimizde her şeyde var olan Allah, bunu unuttuğumuzu düşünüyorum’ diye ilave ediyor. İki bilim adamının zorlu arayışları, Kur’an-ı Kerim’in Kehf Suresi’nden Hz. Musa ile Hızır Aleyhisselam kıssasının bir tasviri. Bilim yoluyla harekete geçen ana karakterler kurtuluşu ilahi olanda buluyor ‘Buğday’da. Cemil inancını Hz. Muhammed’in bir hadisinde yer alan ‘Hepimiz bir rüyadayız, ancak ölünce uyanacağız’ sözleriyle ifade ederken, ilahi ile bilimsel alanın hep bir arada olduğunun altını çiziyor Kaplanoğlu.
‘Buğday’ yoğun bir emeğin ürünü. Tartışmalara, farklı yorumlara, özellikle Tasavvuf alimlerinin eleştirilerine açık, ilgisiz kalınamayacak bir çalışma. Görüntü yönetmeni Giles Nuttgens’in 35 mm siyah-beyaz sinemaskop çabası; Almanya, Amerika, Afrika ve ülkemizin başta Kapadokya olmak üzere farklı bölgelerinden alınmış görüntülerin kurgusu kusursuz. Naz Erayda’nın görsel tasarım çalışması da parmak ısırtacak cinsten.
(24 Kasım 2017)
Ferhan Baran