Popüler bir edebiyat serisinden 2001 yılında sinemaya aktarılan ‘Bridget Jones’un Günlüğü’, İngiliz kaynaklı romantik komedilerin en iyi örneklerinden biridir. İngiliz gazeteci Helen Fielding’in 90’lı yıllarda ‘The Independent’ gazetesinde anonim olarak kendi yaşamını yazdığı köşeden hareketle kaleme aldığı roman serisi, Jane Austen’ın –bizde ’Aşk ve Gurur’ olarak bilinen- ‘Gurur ve Önyargı / Pride and Prejudice’ adlı romanı ve onun 1995 yılında uyarlandığı diziyi temel alır. Mini dizide Bay Darcy’yi oynayan Colin Firth’ün ‘Dacy’ karakterini oynaması çeyrek asır öncesinde büyük ilgi uyandırırken, BBC için Austen’ın ölümsüz klasiğini uyarlayan Andrew Davies ve ‘Dört Nikah Bir Cenaze’ ile bilinen Richard Curtis’in birlikte yazdıkları senaryo metniyle bir romantik komediden çok daha fazlası olan ilk film, milenyumun başında kadınlık halleri üzerine ilginç gözlemler içerir. Amerikalı aktris Renée Zellweger’in sonradan çok başarılı bulunan İngiliz aksanına baştan şüphe ile yaklaşılmış, 30’lu yaşlardaki tombul karakteri için aldığı kilolarla çizdiği Oscar adayı olmuş sevimli içten Bridget kompozisyonu sonradan alkışlanmıştır.
Kadınların kendileri ile özdeşleştirdiği, Hollywood yapımlarındaki kusursuz hatunların aksine çok hata yapan, çok güzel giyinemeyen, terk edilen, aldatılan kadın karakteriyle çeyrek asır boyunca aynı serinin üç filminde ilgiyle karşılanmış olan kahramanımız, serinin dördüncü halkası olan ‘Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor / Bridget Jones Mad About The Boy’ ile beyazperdeye dönüş yapıyor. Bu son epizodda Bridget 47 yaşına gelmiş, kendi deyimiyle yapayalnız bir kadındır. Hayatının aşkı Mark Darcy, uluslararası insan hakları avukatı olarak bulunduğu Sudan’da elim bir patlama sonucu 4 yıl önce hayatını kaybetmiştir. Bridget hayatının aşkını kaybettiğinden beri günlük tutmamış, işini
bırakmış, Darcy’den olma yetişmekte olan oğlu ve kızı ile tam bir ev kadını olmuştur. Aslında tüm istediğinin ‘sessizlik içinde biraz olsun tek başına oturmak’ olduğunu söyleyen Jones, parkta çalışan 29 yaşındaki biokimya öğrencisi Roxster (Leo Woodall) ile tanıştığında artık dolu dolu yaşama dönmesi gerektiğini idrak eder. Hayat piyanonun tuşları gibi siyahlar ve beyazlar arasında gidip gelen bir döngüden ibaret değil midir. Bir küçük buluşma bir öpücüğe, bir gecelik kaçamak bulutların üzerine uçuran bir yaz mevsimine dönüşür. Lakin partneri ile arasındaki yaş farkı bu tutkulu beraberliği sürdürmesine yetecek midir. Yoksa çocuklarının rasyonel fen öğretmeni halim selim Mr. Wallaker (Chiwetel Ejiofor) O ve çocukları için çok daha uygun bir seçim mi olacaktır.
Bridget Jones fenomeni, tam 9 yıl sonra belki de serinin en başarılı devam filmiyle geri dönmüş. Fazla kilolarından kurtulmuş, olgunlaşmış karakterinde Zellwegger yine harikalar yaratıyor. Yaşını başını almış eski sevgili Daniel Cleaver’de Hugh Grant uslanmaz çapkın yorumuna neşeli olduğu kadar hüzünlü anlar ekliyor. Bridget’in annesi ve babasını canlandıran emektar değerler Gemma Jones ile Jim Broadbent kısa katkılarıyla filmi şenlendiriyor. İngiliz oyuncu Woodall uluslararası ilk önemli adımında diriliğin sembolü olarak ona imrenen yaşı ilerlemiş erkek tayfasının ve yaşlanmakta olan kadınların aklını çeliyor. Noel Coward’ın sözlerini yazdığı ünlü caz şarkıcısı Dinah Washington’dan dinlediğimiz ‘Mad About The Boy’ klasiği fonda onların hislerine tercüman oluyor.
(17 Şubat 2025)
Ferhan Baran