Tarih, Bir Kez Daha Tarih: Horizon: An American Saga – Chapter 1

Bir dönemin en belirgin, en sevilen (hâlâ da seviliyor, pazar günleri TRT 2 tekrar yayınlasa da ekran başına çivileniyoruz, deyim yerindeyse) film türü western’di, bir diğer adıyla kovboy…

Tarihe, kim nereden nasıl bakarsa baksın, şu ya da bu ölçüde hep kendine yontacağı için kuşkuyla yaklaşılması gerekir. Hatırlayın okullarda okutulan tarihleri; hiç yenildiğiniz anlatılır mı, hep yenersiniz, yenildiğinizde de muhakkak bir “dış güç” girmiştir işin içine. Resmi tarihte olduğu gibi kişisel ve/veya sözlü tarihte de böyledir, işinize geleni işinize geldiği gibi anlatırsınız. Sizin “düşman” dediğiniz rakibiniz tam tersini anlatacaktır muhakkak… Kim daha yaygınlaştırabilmişse, kim daha önce davranmışsa, kim daha göz alıcı anlatmışsa onun tarihi öne çıkar. Bir de devlet(ler)in, “toplumun birlik ve beraberliğini bozacak, toplumu kutuplaştıracak, toplumun itibarını zedeleyebilecek nitelikte iddialar” nedeniyle yasakları da söz konusu…

Epik bir destan

Dört bölüm olacağı ve ikincisinin de bir yıl içinde gösterime gireceği belirtilen “Horizon: Bir Amerikan Destanı – Chapter 1” epik bir western. Yönetmeni (aslında tavan taban her şeyi… oyuncusu, yönetmeni, senaristi, yapımcısı) Kevin Costner, gerçekten güçlü ve güzel bir “destan” çekmiş. Uzun olmasına rağmen sıkılmadan izlenebiliyor, ancak koca bir tarihi bir filme sıkıştırmak alabildiğine zor, buna bağlı olarak da kopukluklar ya da bir şeylerin birden bire olması ile karşı karşıyasınız. Tabii ki, izleyicinin sinemasal zamanı kendince geliştirmesi, yorumlaması doğru bir şey, ama çoğalınca ipin ucu kaçabiliyor bazen.

1860’larda, “İç Savaş” sırasında, Kızılderilileri yerlerinden koparıp, sürüp yerine konmayı iş edinen beyazlar (arada Afro – Amerikanlar da var) silahlarının ve örgütlü güçlerinin (devlet, asker, ordu) yardımıyla kendilerine yeni bir dünya kurmak istiyor. Bunun karşısında ise Kızılderililer, kurulu düzenlerini bozup kendilerini “köleleştirmek” isteyenlere karşı topraklarını savunuyor. Tabii ki yaşam sadece bunlarla sınırlı değil, kardeşlik ilişkileri, alışveriş gibi zorunlu haller, sevgililik ve/veya kaçamaklar da söz konusu… Kim, neyi niye ne kadar başarır sorusunun yanıtı (tarihi kim yazıyorsa onun istediği çerçevede gelişir ama) izleyicinin düşüncelerinde…

Günümüzde olduğu gibi Amerika’ya da -“altına hücum”- akın akın göç etmiş insanlar. Suçlular önce, işsizler ardından, yeni maceralar yaşamak isteyenler de peşinden ulaşmış yeni kıtaya. Öyle ki, “savaş” nedir bilmedikleri için lügatlerinde “barış” sözcüğü olmayan Kızılderililer “barış çubuğu” tüttürüp sulh içinde yaşarken, gelenler onlara yaşamı zehir etmiş. Kendilerini savunan Kızılderilileri Hollywood kötü gösterdiği için hepimiz onların ahlâksız, hırsız, katil, soyguncu olduğunu sanıyoruz. Bakalım “Horizon: Bir Amerikan Destanı – Chapter 1” bu algıyı nereye kadar yıkacak.

Sinemasal açıdan…

Baştan belirtmeliyim: Gerçek bir görsel şölen bu destan. Çerçeveler, ışık, oyuncular, karakterler, mekân ve sahne tasarımı çok iyi. İzlerken sanki yaşıyormuşçasına kendinizi orada hissediyorsunuz. Bunda mizansenin katkısı kadar kameranın konumunun da etkisi büyük. Bir de müzik… Hiç aksamıyor, iyi kotarılmış.

Din, filmin gelişmesinde alabildiğine belirleyici; milliyetçilik zaten dorukta, buna bir de İncil’den katkılar eklenince izleyicinin beğenmemesi mümkün mü? Geleneksel ve yerel kültür izleri filme gerçekten katkıda bulunuyor. Küçük kızın savaşa giden askerlere, yorganından kestiği çiçekler duygusal bir atmosfer yaratıyor. Yönetmen Costner, geleneksel western çizgisini ve ritmi tutturmuş; yerel ve dinî, besbelli iyi çalışmış dersine… Özellikle kavga ve çatışma sahnelerinde yakın plan kullanması ilginin odaklanmasını sağladığı gibi filmin uzunluğunu da kapatıyor.

Şimdiden diğer bölümlerini merak ediyorum. Umarım bu ekip, bu kadro sonuna kadar devam eder.

05 Temmuz’dan başlayarak gösterimde…

(02 Temmuz 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir