1976 yılı ülkemiz için zor yılların başlangıcıdır. OPEC krizi ile başlayan uluslararası ekonomik krizin ülkemizin siyasal ve sosyal düzenini hızla felâkete sürüklediği yılardır bunlar. Bu dönemde benzer bir kaderi paylaştığımız Güney Amerika ülkelerinden Şili’yi cehennem ateşi daha erken sarmış. Manuela Martelli imzalı ‘1976’ üç yıl önce bir askeri darbe ile sosyalist başkan Salvador Allende’yi deviren Pinochet cuntasının gemi azıya aldığı karanlık süreçten bir kesiti dönemi bilene bilmeyene hatırlatmak istemiş. İyi de yapmış.
Korku ve dehşet yıllarını başarılı filmleri ile gündeme getirmiş saygın belgeseci Patricio Guzmán, Sebastián Lelio ve de son Venedik şenliğinde cani generali bir vampir formunda anlatmayı denediği ‘Kont / El Conde’ filmiyle gündeme gelen ‘Tony Manero’ yönetmeni Pablo Larraín gibi Şilili ustaların izini süren 1983 doğumlu Martelli, dünya prömiyerini geçtiğimiz yıl Cannes’da yapan ilk uzun metrajında döneme kendi halinde varlıklı yaşamını sürdüren burjuva bir ev kadınının gözünden bakmak istemiş.
Film, Santiagolu doktorun karısı Carmen’in tadilatta olan yazlık evlerinin duvarı için renk seçtiği atölyede başlıyor. Orta yaşlardaki kadın boya fıçıları arasında elindeki broşürden bir Venedik gün batımının pembe kızıllığını yakalama derdindedir. Aniden sokaktan gelen bağırış çağırıştan irkildiğinde pembe boya saks mavisi zarif ayakkabısına damlar. Evet dışarda kan vardır! Yaşanan arbededen güpegündüz bir kadının askerler tarafından götürüldüğünü duyarız. Boş sokaktaki arabanın tekeri altına sıkışmış ayakkabı tekinin derdest edilen kişiye ait olduğunu anlarız.
Radyo ve televizyon yayınlarının cunta güzellemeleri ile kesildiği ülkede olan bitenden habersiz yaşayan Carmen, sayfiye evinin bulunduğu küçük kasabanın yardımsever rahibinin ricası ile bacağından kurşun yemiş yaralı bir gencin bakımını yapmayı kabullenişi hayatının dönüm noktasıdır. Gençliğinde doktor olma isteği ataerkil aile düzeninde engellenmiş, bu arzusunu İkinci Dünya Savaşı sırasında Kızıl Haç hemşireliği yaparak gidermeye çalışmış, rahibin gözetiminde görme engellilere desteğini sunmaktan geri durmamıştır o. Lakin yaşamının bu kaçınılmaz dönemecinde direnişçi Elias’a herkesten gizli olarak bakmayı kabul etmesi öncelikle onun kendi gözlerindeki bağın çözülmesine neden olacaktır.
‘1976’ usul usul yol alan, sırça köşkünde yaşayan bir kadının dehşet içinde olan biteni fark etmesi üzerinden gerilimini kuran incelikli bir yapım. Çevresinde yaşatılan zulmün, işkencenin, okyanusa atılmış faili meçhullerin farkındalığı ile uykuları kaçan Carmen’in uzaktan uzağa Hitchcock’un bizde ‘Gizli Teşkilat’ adıyla gösterilmiş ünlü ‘North by Northwest’ine göndermeler yapan, orta yaşlı burjuva kadının tekinsiz metruk yerleşimlerde Elias ve örgüt arkadaşları arasında irtibat kurmaya yönelik çabaları bir sonuç verecek midir. Hiç kimsenin güvende olmadığı bir kanlı düzende bireysel sorumluluk almadan gözyaşı dökmenin bir anlamı olacak mıdır?
Bizde de gösterilen 2004 yapımı ‘Machuca’da oyuncu olarak yer almış olan genç Martelli senaryoyu büyükannesinin 1976 yılındaki intiharından yola çıkarak yazmış. Ataerkil düzenin kendilerine anne ve ev hanımı rolünü biçtiği, tutkuları gözyaşlarında yitip gitmiş kadınları temsil ediyor Carmen. Başrolde Aline Küppenheim’ın çok parlak bir oyun verdiği bu iddiasız ama güçlü filmi görmenizi öneririm.
(22 Eylül 2023)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com