Animasyon devi Pixar’ın son ürünü olarak 76. Cannes Film Festivali’nin kapanışında dünya prömiyerini yapan ‘Elemental: Doğanın Güçleri’ yönetmen Peter Sohn’un hayal projesiymiş. Koreli sinemacı ailesinin 70’lerin başında Amerika’ya gelişi ve Bronx’un küçük bir mahallesinde mütevazı bir market işlettiği yıllardan esinlenmiş. Bu çok kişisel olduğu denli evrensel nitelikteki büyük umutlar öyküsünü ustalıkla tasarladığı bir fantastik evrene taşımış.
Farklı diyarlardan gelen, farklı küçük mahallelerde farklı diller konuşan grupların kültür mozaiği ile New York City’yi anımsatan ‘Element City’ büyük kente göç ediş sırasıyla su, toprak, hava ve ateş topluluklarından oluşuyor. Ateş grubundakiler biraz sona kalmaları bir de tehlike (!) arzettikleri için asimilasyon sorunu çekiyor ve sürünün kara koyunu misali ‘öteki’ muamelesi görüyor. Ailesinin işlettiği ve ilerde bir gün başına geçmesini bekledikleri markette çalışan ateş kız Ember’ın (Türkçe dublajındaki adıyla Alev’in) zapt edilmesi zor sinirinin nedeni bundan kaynaklı. Su borusundaki arıza neticesinde tanıştığı sugillerden Wade ile (bizdeki dublaj adıyla Deniz) karşılaşması hayatında bir dönem noktası oluyor. Babasının dükkanını korumak isteyen ateş topu ile naif ve kırılgan su oğlanının zıt kutupların çatışması olarak başlayan birlikteliği Romeo ve Juliet misali tutkulu bir aşka dönüşmekte gecikmiyor.
Pixar’ın önce sanat departmanında işe başlayan, daha sonra öykü bölümünde çalışan, ses işlerine bulaşan yönetmen Sohn, tıpkı Ember gibi adım adım hedefledikleri için uğraş vermiş. Farklı elementlerin çatışması ve kaynaşmasını anlatan öykü hem kişisel hem de çağdaş göçmen sorununa yaklaşımı ile evrensel. Animasyon ile yaratılan renkli ve fantastik dünya Thomas Newman’ın etnik enstrümanlar kullandığı müzik bandı ile son derece etkileyici. Lauv’un seslendirdiği ‘Steal the Show’ şarkısını önümüzdeki yıl Oscar adayları arasında göreceğime de nerdeyse eminim.
Göçmen metaforu animasyon evreninde pek rastlamadığımız romantik bir aşk hikâyesi ile renkleniyor. Ember’ın öfkeli ateşi aşkın sihriyle yatışırken filmin görsel başarısı izleyeni büyülüyor. Çevrenin ‘Ateş ile Su asla birlikte olmaz’ dayatmasına, ‘sen beni söndürürsün, ben seni buharlaştırırım’ endişelerine sabırla göğüs geren (‘ufak ufak dokunuşlarla başlayalım’) ikilinin tutkulu ve komik aşkının her yaştan izleyiciyi etkileyeceğini düşünüyorum. Amerikan toplumunun röntgenini çeken senaryo, genç bireyin geleceğini köklerine bağlı ailenin istekleri değil kendi hayalleri doğrultusunda kurma çabasını destekliyor, küçük mahallelerde su baskınlarına yol açan dev transatlantik metaforuyla azgın kapitalizmin çevreye ve farklı kültürlerin zenginlik kattığı dünyamıza verdiği tahribata dikkat çekiyor.
(27 Haziran 2023)
Ferhan Baran