Japon usta Hirokazu Kore-eda’nın bizde ‘Bebek Servisi’ adıyla gösterime giren Cannes Film Festivali’nden ödüllü son filminin özgün adı ‘Beurokeo’ (ya da İngilizce lânse edilmiş haliyle ‘Broker’) dilimizde ‘komisyoncu’ anlamına geliyor. Sözü edilen komisyonculuk işinde satışa sunulan meta ise yeni doğmuş bebekler. Bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmur altında dik merdivenleri tırmanan So-young’un tedirgin adımları ile açılıyor film. Genç kadın tepesinde ışıklandırılmış bir haç bulunan ‘Busan Aile Kilise’sine yönelip, koynunda gizlediği bebeğini kilisenin dış duvarına yerleştirilmiş ‘beşik kutusu’na bırakarak ortadan kaybolduğunda biraz ötedeki arabada iki kadın polis olan biteni izlemektedir. Ancak So-young’ı gözetleyenler, kıdemli olanın ağzından ‘terk edeceksen doğurmayacaktın’ sözleri dökülen polisler değildir yalnızca. Kilisede yarı zamanlı olarak çalışan Soo-jin ile yoksul semtte bir kuru temizleme dükkanı işleten görmüş geçirmiş ortağı Sang-hyeon yeni terkedilmiş bebeği yasal yollarla evlât edinemeyen bir aileye pazarlamak için hiç beklemeden harekete geçer. Bebeğinin akıbeti için endişeye düşen genç annenin suç mahalline geri dönmesi ile de, kadın polislerin gizli takibi altında üç kafadarın paralı ve güvenli bir aile arayışı başlar.
90’lı yıllarda İstanbul Film Festivali programında yer almış ‘Maborosi’ ile başlayan uzun metraj kariyerini ilgiyle takip ettiğim auteur sinemacının Altın Palmiye kazandığı 2017 yapımı ‘Arakçılar / Manbiki Kazoku – Shoplifters’dan 5 yıl sonra Cannes’da ana seçkiye dahil olan yeni filmi, Kore-eda’nın son dönemindeki sevilen tarzını yansıtan dokunaklı aile dramlarına bir yenisini ekliyor. İlk kez ülkesi dışına çıkıp ‘Saklı Gerçekler / La Verité’ de Fransız sinemasının divalarından Catherine Deneuve ile Juliette Binoche’u bir anne – kız hesaplaşmasında buluşturan yönetmen, bu kez Cannes’dan en iyi erkek oyuncu ödüllü başrol oyuncusu –‘Parazit’in görkemli baba karakteri- Song Kang-ho’nun öyküsünden yola çıkmış ve bir kez daha gurbette, bu kez Güney Kore’de ülkenin ünlü oyuncuları ile çalışmış.
Özgün hikâyesi Kore-eda’ya ait olan bir önceki ‘Arakçılar’ ekonomik krizle sarsılan günümüz Japonya’sında aynı kandan olmayan yoksul insanların birbirlerine kenetlenerek bir aile kurması üzerineydi. Çağın getirdikleriyle geleneksel aile yapısının büyük ölçüde değişime uğradığını dile getiren sinemacı, sevgi ve özveriyle örülmüş aile bağlarının geçmişte kaldığını ifade ediyordu bir söyleşisinde. Kendi kurguladığı hikâyesinde, devletin sosyal politikalarını eleştirme niyetinde olmadığını, hali hazır durumda aile bireylerinin nasıl kenetlenebileceği üzerinde bir tartışma açmak istediğini ekliyordu.
‘Bebek Servisi’nin özgün hikâyesi yine bu minvalde, toplumun gerisinde kalmışların, terk edilmişlerin, görünmeyenlerin fark edilmesi için yeni bir çaba aslında. Bebek hırsızlarından genç olanı terkedilmiş bir yetimhane çocuğu. Keza istenmeyen bebeğini hayata getirmek için direnen genç anne, çocukluğu, genç kızlığı istismar altında geçmiş yetim çocuklardan bir diğeri. Sang-hyeon karakteri ise bir işte dikiş tutturamamış, borçları nedeni ile mafya ile başı dertte, karısının kızlarını yanına alarak terk ettiği kayıp bir ruh. Yaşanan kaçıp kovalama sürecinde bu üç kafadar, aralarına gizlice katılan 11 – 12 yaşlarındaki bir başka yetim çocuk ile birlikte alternatif bir aile özlemlerini gidermeye çalışıyor, tabii şartlar ne kadar elverirse.
Fakir ve sınırlarda yaşayan insanları seçerken, derdinin yoksulluğun dramını eşelemek olmadığını yineliyor sinemacı. Naif sineması ile önceliğinin aile kavramını tartışmaya açmak olduğunu vurguluyor. Japonya, Kore ya da başka bir diyar fark etmiyor, kan bağından ziyade ‘aile’nin ‘emek’ üzerine inşa edildiği tezi üzerine kafa yoruyor. ‘Arakçılar’ üzerine yazımı bitirirken ‘aile kavramı üzerine yeniden kafa yormak ve klişe kaçacak belki ama sıcacık bir film izlemek istiyorsanız kaçırmayın’ demiştim. ‘Bebek Servisi’nin yoksul semtlerde top koşturan, bir tutam aile sıcaklığı için birbirlerine sarılan yetim çocukları izlerken eski Yeşilçam’ın ve de özellikle Sadri Alışık filmlerinin hüznün neşeye karışan buruk tadını aldığımı söyleyebilirim. Evet, kurguyu da kimselere bırakmayan Kore-eda çektiklerine kıyamayarak filmini kısaltamamış, özellikle ikinci yarıda duygusal doz aşımından tekrara düşmüş ve bu yüzden ‘Arakçılar’ denli kusursuz olamamış belki ama yönetmenin sinemasını sevenler ‘Bebek Servisi’nde aradığını bulacaktır.
(30 Ekim 2022)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com