Sosyal Hiyerarşi Üzerine Çeşitlemeler

Ödül avcısı yönetmen Ruben Östlund bu yıl yine turnayı gözünden vurdu ve Cannes’da prömiyerini yapan ‘Hüzün Üçgeni / Triangle of Sadness’ ile güçlü rakipleri arasından sıyrılarak sinema dünyasının en prestijli ödülü olan Altın Palmiye’yi ikinci kez kapmayı başardı. İsveçli sinemacının bizde ‘Turist’ adıyla gösterime giren 2014 yapımı ‘Force Majeure’den başlayarak gerek seyirci, gerekse eleştirmenler cephesinde hayli ilgi gördüğü bir gerçek. Gözlemci kamerası ve etkileyici mizansenleri ile insan davranışlarını absürd bir mizah anlayışıyla yoğurmuş olması filmlerine giderek artan ilginin nedeni olsa gerek. Aniden beliren bir tehlikenin aile dinamiğini alt üst etmesi üzerinden ilerleyen ‘Turist’te, çekirdek aileyi bir böcekbilimci edası ile mercek altına yatırmış, çatışmaya incelikli mizahını katarak erkeklik meselesi üzerine bir tartışma açmıştır. İyi kotarılmış bu muzip seyirlik, yönetmenin esin kaynağı olduğunu düşündüğüm bir Bergman ya da Antonioni derinliği beklenmemek kaydı ile rahatlıkla izlenebilir nitelikteydi.

Östlund’un Cannes’daki büyük çıkışı ise Pedro Almodovar başkanlığındaki jüriden ilk Altın Palmiye’sini kazandığı ‘Kare / The Square’ ile olur. Sosyolog annesinden aldığı mirasla davranışsal deneylerin izini sürmeye devam eden Östlund daha önce bir enstalasyon çalışması olarak sergilediği ‘Kare’ projesini beyazperdeye taşırken, çekirdek ailenin sınırlarını aşarak çok katmanlı bir toplumsal araştırmaya yönelir. Ana karakteri saygıdeğer küratör aracılığı ile birbirlerinden pek farkı olmadığını ifade ettiği çağdaş sanat müzelerini hedef alır bu defa. Bu kurumların çok para eden sanat eserleri toplamakla yetinen, dışardaki dünya ile ilgilenmeyen, yakıcı göçmen meselesini sömüren fırsatçı yaklaşımları ile hesaplaşmaya girişir. ‘Kare’nin simgeleştirdiği sevgi, güven ve dayanışmanın yerini daha çok kazanç hırsının yer almasından dem vurarak kapitalizm eleştirisini gündeme getirirken, küratör Christian’ın ağzından ‘varlığın eşit dağıtım sorununu biz çözemeyiz, dünyadaki kapitalizm böyle’ sözleri dökülür. Onun Amerikalı gazeteci ile tek gecelik seks ilişkisini yine beklenmedik bir tartışmayla noktalarken, çağdaş kadın – erkek ilişkisindeki karşılıklı güvensizliğin hınzır komedisini filmine yerleştirmeyi ihmal etmez. Ancak filmin asıl sürprizi, konuklarının büyük çoğunluğu sanat çevresinin gerçek aktörlerinden oluşan smokinli gala yemeği sekansıdır. ‘Maymunlar Cehennemi’ serisinde oyuncu antrenörü olarak da görev almış performans sanatçısı Terry Notary’nin davetli konukları terörize ettiği, maymun gibi hareket eden sanatçının bir kadın davetliye fiziksel tacizi karşısında diğerlerinin uzunca bir süre sessiz kalmaları üzerinden psikolojideki ünlü ‘seyirci etkisi’ni (bystander effect) gündeme getiren sinemacı, bunu ‘hepimiz birer sürü hayvanıyız, herhangi bir tehdit karşısında tüm bireyciliğimizle kendimizi dışarda tutmaya yöneliyoruz’ sözleriyle ifade eder. Östlund filminin festivalin ana yarışmada gösterilmesini en başından arzu etmiş ve Cannes galalarının (zorunlu) smokin giyen izleyicisinin kendileriyle aynı kostümü taşıyan sanat camiasından seçkin konukların başına gelenlerden nasıl etkileneceklerini hınzırca değerlendirmek istediğini açıkça ifade etmiştir.

İsveçli yönetmen pandemi döneminde çektiği ve 5 yıl aranın ardından Cannes’a getirdiği ‘Hüzün Üçgeni’nde oklarını bir kez daha kapitalist düzene yönlendiriyor. Bu defa eşinin mensubu olduğu moda dünyasından başlıyor işe. Yakışıklı erkek manken adaylarının seçmeleri ile açılıyor film. Filme adını veren üçgen terminolojisini ilk sahnelerde dile getiriyor. Üzgün yahut kederli bir ruh halindeyken iki kaşın arasında kırışan bölgenin modacı ağzı ile tanımlandığını öğrenmiş oluyoruz böylece. Gençlik ve güzellikleri ile gezegende müstesna bir yer kapma telâşındaki manken çiftin lüks bir restoranda uzun boylu tartışma sekansı, bizzat kendi deneyimlerinden ilhamla çağdaş cinsiyet rolleri ve erkeklik sorunsalı üzerine uzunca bir skeçten oluşuyor. Filmin ikinci bölümünde, manken çiftin sosyal medyanın gözde ‘influencer’ takımından dişi üyesi Yaya’nın kazandığı bir ikramiye ile ultra lüks bir gemi seyahatine çıkıyoruz. Kendisini ‘bok kralı’ olarak tanıtan gübre imparatoru Rus oligark ve görmemiş karısı ile silah taciri İngiliz yaşlı karı – koca’nın da aralarında yer aldığı zenginler sürüsünün şatafatlı gezisi önce büyük bir fırtına ile sarsılıyor, daha sonra bir korsan baskını ile alabora oluyor. İhtişam ve şatafatın yerini kusmuk ve dışkının aldığı bu kasırgadan kurtulabilen sayılı yolcunun ıssız bir adadaki serüveni filmin son bölümünü oluşturuyor. Yolculuğun bu son noktasında hiyerarşi ve sınıfsal rollerin yeniden yazıldığı bir hayatta kalma mücadelesi yaşanacaktır.

Östlund’un kâğıt üzerinde hayli ilginç duran hikâyesi, İspanyol asıllı büyük sinemacı Luis Bunuel’in 1972 yapımı ‘Burjuvazi’nin Gizli Çekiciliği / Le Discret Charme de la Bourgeoisie’den Fellini evrenine (bkz. ‘Ve Gemi Gidiyor / E La Nave Va’), Marco Ferreri’nin 1973 yapımı ‘Büyük Tıkınma / La Grande Bouffe’undan, dalgaların esir aldığı gemideki bitmek bilmeyen istifra sekansı ile Monty Python’ın Cannes’dan ödüllü 1983 yapımı ‘Hayatın Anlamı / The Meaning of Life’ın antolojilere geçmiş ünlü restoran sahnesine göz kırpıyor. Sağcı Rus oligark ile Woody Harrelson’ın canlandırdığı Amerikalı sosyalist kaptan arasındaki aşık atışmasına benzer söz düellosu tüm bu kargaşanın tuzu biberi oluyor. Esinlendiği büyük filmlerden sahneleri skeçler halinde sıralayan Östlund ıssız ada bölümünde maalesef çuvallıyor ve bu noktada anlatının mizah dozu ‘Recep İvedik’ serisine teğet geçiyor. Gelin görün ki Vincent Lindon başkanlığındaki Cannes jürisi, Park Chan-wook imzalı ‘Ayrılık Kararı / Decision to Leave’ gibi bir başyapıt dururken ya da çok daha yakıcı benzer bir kapitalizm eleştirisi sunan yarışma filmlerinden Albert Serra imzalı ‘Pacifiction’u görmezden gelerek İsveçli sinemacının abartılı fantezisine prim vermeyi tercih etmiş. Serra’nın Fransız sömürgesi Tahiti adasında geçen, düşsel bir üslûpla siyaset batağında emperyalizmin kokuşmuşluğunu sergileyen filminin gezegenin gidişatı üzerine ürkütücü tasvirinde başrolü nükleer yarış heveslisi Fransa’ya vermiş olması Lindon’u rahatsız etmiştir belki de. Kişisel olarak, Östlund’un gösterişli ve sansasyonel sinemasının yarınlara kalmayacağını düşünenlerdenim.

(28 Ekim 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

3 Starın Gerçek Hikâyesi Geliyor: Mahsun’dan Prestij Meselesi

Mahsun Kırmızıgül 3 yıl aradan sonra bir otobiyografi filmiyle dönüyor. Ünlü yönetmen, 1990 – 1993 yılları arasında yaşanmış gerçek bir hikâye ile beyazperdeye geri dönüş yapıyor. Sinemaseverlerin merakla beklediği yılın filmi Prestij Meselesi müzik yapımcısı olan Hilmi Topaloğlu’nun Anadolu’nun dört bir yanından bulduğu yetenekli müzisyenleri keşfetmesini konu ediyor. 1990’lardan günümüze müziğe yön veren 3 müzisyenin (Özcan Deniz, Haluk Levent, Mahsun Kırmızıgül) içlerindeki bitip tükenmeyen azimlerinin, mesleklerine olan tutkularının, hayatla olan mücadelelerinin ve kalpten kalbe giden o ilk yolculuğun gerçek hikâyesi geliyor.

12. Avrupa Birliği İnsan Hakları Kısa Film Yarışması Başvuruları Devam Ediyor

Tüm amatör ve profesyonel yönetmenlerin başvurusuna açık olarak düzenlenen 12. AB İnsan Hakları Kısa Film Yarışması için son başvuru tarihi 01 Kasım 2022 olarak ilan edildi. İnsan hakları temalı herhangi bir türde ve teknikle çekilmiş 3 ile 10 dakika uzunluğundaki kısa filmler yarışma kapsamında değerlendiriliyor. Yarışmaya başvuran tüm filmler ön elemeye tabi tutulacak. İnsan Hakları kategorisi için seçilecek 10 film, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, İklim Krizi ve Gençlik Hakları kategorilerinde 5’er film final jürisi tarafından değerlendirilmek üzere finale kalacaklar.

Adalet 3: Son

Antoine Fuqua’nın yönettiği ve Denzel Washington, Dakota Fanning, David Denman ile Eugenio Mastrandrea’nın oynadığı Adalet 3: Son (The Equalizer 3), 01 Eylül 2023′de TME Films dağıtımıyla Sony Pictures tarafından vizyona çıkarıldı.
Robert McCall bir hükümet suikastçısı olarak hayatından vazgeçtiğinden beri, geçmişte yaptığı korkunç şeyler yüzünden kendini affetmek için mücadele etmektedir. McCall, Güney İtalya’da bir şekilde kendini evinde bulup, yeni arkadaşlarının yerel mafyaların kontrolü altında olduğunu fark eder. Olaylar ölümcül bir hal alırken Robert McCall arkadaşlarını korumak için mafyayla mücadele etmeye karar verir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Adalet 3: Son yazısına devam et

8. Alemlere Rahmet Kısa Film Festivali’nin Uluslararası Jürisi Belli Oldu

Bu yıl 24 – 30 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek olan 8. Alemlere Rahmet Uluslararası Kısa Film Festivali’nin uluslararası jürisi açıklandı. Festivalin Uluslararası Yarışma bölümünün jüri başkanlığını Çöl İşaretçileri, Güvercinin Kayıp Gerdanlığı ve Bab’ Aziz filmlerinden oluşan Çöl Üçlemesi ve Şehrazat gibi farklı filmlerin Tunuslu yönetmeni Nacer Khemir üstlenecek. Yarışma jürisinde ayrıca İranlı yönetmen Nergis Abyar, Azerbeycanlı yönetmen Ru Hasanov, Sırp yapımcı Igor Toholj, Mısırlı belgesel yönetmeni Assaad Taha yer alacak.

8. Alemlere Rahmet Kısa Film Festivali’nin Uluslararası Jürisi Belli Oldu yazısına devam et

Ferhan Baran Yazıyor: 21. Filmekimi’nden Cannes İzlenimlerim

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV)’nin kentimize armağanı olan Filmekimi etkinliği bu yıl 07 – 17 Ekim tarihleri arasında bir kez daha sinemaseverlere yeni sezon coşkusunu yaşattı. Bu yıl 21. kez düzenlenen sinema günleri her sene olduğu gibi ağırlıklı olarak Cannes Film Festivali’nin ana programından seçilmiş seçkin yapımlardan oluşmakta idi. Cannes şenliğini yerinde izlememiş olanlar için tam anlamıyla bir şölen niteliğindeki seçki Kadıköy … Devamı… »