Kusursuz bir başyapıt karşısında duyguların coşması ve gözyaşlarını tutamamak. ‘Drive My Car’ı izleme deneyimim işte böyle bir şey. Çağdaş Japon sinemasının usta yönetmeni Ryûsuke Hamaguchi’nin imzasını taşıyan filmi epeyce beklemiş, dolu festival salonlarında ya da özel gösterimlerde izleme fırsatı bulamamıştım. Sinemalarda gösterime girdiği günün tenha bir sabah seansında nasıl geçtiğini fark etmediğim dolu dolu 3 saati nasıl anlatsam, nerden başlasam.
Film acıların ve kayıpların ağırlığı ile yüklü hayatımıza katlanabilmek üzerine bir deneyimi usul usul, katman katman örüyor. Saygın Japon yazar Haruki Murakami’nin ‘Kadınsız Erkekler’ başlıklı antolojisinde yer alan aynı adlı kısa öyküden yola çıkmış Hamaguchi. Ancak izlediğimiz film 30 sayfalık bu kısa metni hayli aşan gelişmeler ve yorumlamalarla yüklü. Sinema tarihinin belki de en uzun giriş bölümü tam 40 dakika uzunluğunda. Kırklı yaşlardaki tiyatro yönetmeni ve oyuncu Yûsuke Kafuku ile öykü ve senaryo yazarı eşi Oto’nun özel yaşamına tanıklık ediyoruz giriş bölümünde. Seyir zevkini bozmamak ve merak unsurunu korumak adına fazla ayrıntıya girmeyeceğim ancak çiftin yıllar önce 4 yaşındayken yitirdikleri küçük kızlarının acısı ile başa çıkabilmek için özel ve sanat yaşamlarında birbirlerine tutunduklarının altını çizmeden geçemeyeceğim.
Hamaguchi’nin filmine detaylı bir girişle başlaması ve özgün öykünün geriye dönüşler üzerinden ilerleyen yapısı yerine lineer bir anlatımı tercih etmesinin nedeni, kapalı ve suskun ana karakteri Kafuku’nun metnin ana gövdesinde deneyimleyecekleri üzerine izleyicisini hazırlamak amaçlı imiş. Karısı ile kopuşunun ardından tam iki yıl sonra, Hiroşima Kültür Sanat Tiyatrosu’nun düzenlediği festivalde daha önce üzerinde çalıştığı ve başrolünü oynadığı ‘Vanya Dayı’yı sahnelemek üzere yola çıkıyor Kafuku. Festival yönetmeliği doğrultusunda kendisine bir şoför tahsis edilmiştir. 15 yıldır gözü gibi baktığı, taşıma aracı olmaktan öte onun için koruyucu bir zırh, metinler üzerine yoğunlaşabildiği bir çalışma odası değerinde olan kırmızı arabasının sürücülüğünü gönülsüzce de olsa 23 yaşındaki Misaki’ye devreder. İki ay sonra sahnelenecek oyunun seçmeleri ve okuma provaları sürerken, Kafaku’nun özel şoförü ve oyuncuları ile Çehov’un insan ruhunu neşter altına yatıran metni üzerinden ilişkileri onu ve izleyen herkesi kendi benliği ile yüzleşmeye çağıracaktır.
Film her ne kadar Murakami öyküsünden yola çıkmış olsa da Hiroşima’da Çehov ekseni üzerinden yoluna devam ediyor sinemacı. 1945’de yerle bir olmuş ve acılar üzerinden yeniden hayata tutunmuş Hiroşima kentinin göbeğinde Vanya Dayı’nın replikleri anlam kazanıyor. Kafuku bir sahnede Çehov’un metni içinde dolaştığında katılaşan bedeninin harekete geçtiğini ifade ediyor. O satırları okuduğunda kimliğinin ve gerçek benliğinin apaçık ortaya dökülmesinden endişeli de gerçi. Ama hayatla başa çıkabilmek için önce kendine karşı dürüst olması gerektiğinin de bilincinde.
‘Drive My Car’ yalnızlık, kayıplar, hafıza ve dil üzerine çok katmanlı bir film. Evet yitirdiklerimizi çok özlüyoruz. Hayatta kalanlar olarak gidenleri düşünmeden edemiyoruz. Elimizden kayıp gitmişleri görmezden geldiğimiz, umursamadığımız için dertleniyoruz. Ama oyunun finalinde Sonya’nın dayısına dediği gibi ‘Kaderin önümüze çıkardığı sınavlara katlanacağız. Yaşayacağız ve çalışacağız. Son dakikaya kadar çalışacağız’. Filmin önemli bölümünü oluşturan prova sahneleri çalışmanın, ortak üretimin, sanatsal çabanın hayatın acıları ile baş etmedeki kıymetini vurgulamak açısından önemli. Hamaguchi tam bu noktada ‘oyunculuk’ üstüne ilginç sorular soruyor. Kendi çalışmalarında tüm diyalogların senaryoda yazılı hazır olduğunu ifade ederek, oyuncularından metni defalarca okumalarını ve sindirmelerini istediğini belirtiyor. Oyun yönetmeni Kafuku’nun da okuma provalarında aynı metodu benimsediğine şahit oluyoruz. İlk çalışma döneminde oyuncularından duygu çıkarmalarını talep etmiyor. İlerleyen provalarda motor dendiğinde ya de sahne performansı sırasında içselleşmiş diyaloglar üzerinden duyguyu açığa çıkarmanın zamanı geliyor. Bütünlük hali metnin gücü ve duyguların paylaşımı ile sahnede gerçekleşiyor. İşte bu yüzden üst yazılar kullanarak çok dilli sahnemeler yapıyor Kafuku. Sahnedeki oyuncuların Japonca, Mandarince, İngilizce diyalogları duygusal gerçeği ortaya çıkarmak için bir engel oluşturmadığını savunuyor çünkü. Keza Sonya’yı canlandıran konuşma engelli sanatçının Kore işaret dilinde oyunun final repliklerini iletmesi duygu yoğunluğunu azaltmıyor. Çünkü Kafuku’nun sahnesinde ve Hamaguchi’nin filmlerinde beden dili, bakışlar ve jestler diyaloglar denli işlev taşımaktadır.
Geçmişin trajik yükünü taşıyan Hiroşima’yı soğuk ve pastel renklerle modern bir kent olarak sunmuş Hamaguchi. Ama biraz nefes almamız için ruhsuz otoyoldan öteye ormanlık alanda bir küçük sıcak mekâna uğramadan edememiş. Festivalin Koreli yöneticisi ve onun konuşma engelli eşinin bahçeden toplanmış sebzelerle konukları için hazırladığı mütevazi akşam sofrası filmin trajik dokusuna alternatif bir umut ışığı olarak sızıyor. Ve yalnızlık da acılar da paylaşılıyor. Hokkaido adasının ücra köyündeki karlı yamaçta Kafuku ile Misaki arasında geçmiş trajedilerden örülmüş bir bağ kuruluyor. İtiraflar ortak pişmanlıkları dile getiriyor. Kafuku bir aktör ve yönetmen olarak Çehov’un sözcükleriyle bu hayata katlanırken, çiçeği burnunda Misaki onun uzattığı eli tutarak yaşam tekerini döndürmeye çabalıyor.
Film içinde oyunun final repliklerinden alıntılarla bitirirsek ‘Ve hayat böyle sürüp gidecek. Son ana kadar çalışacağız, başka insanlarla omuz omuza birlikte üretmeye devam edeceğiz. Vanya gibi bizler de iyi insan olmaya devam edeceğiz. Çünkü dünya kötülerden ibaret değildir. Bu yolculuk sona erdiğinde Tanrı’ya çektiğimiz acıları, nasıl gözyaşı döktüğümüzü anlatacağız. Ve Tanrı bize acıyacak, işte o zaman dinlenebileceğiz.’
(29 Ocak 2022)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com