Sinemayı diğer sanat dallarından ayıran en önemli özellik, endüstri oluşudur. Buna da bağlı olarak gerçekten büyük bir ekiple, imeceyle, özveriyle gerçekleştirilir. Bilmeyen, görmeyen, anlatılmayan, on saniyede geçen bir sahnenin belki bir uzun günde çekilebileceğine inanamaz. Sinema dışarıdan bakınca kolay gelir… ancak kabûl etmek gerekir ki, tüm zorluklarına karşın içeriden de dışarıdan da keyifli bir iştir.
Bunun için sektör olması gerekliliğini söylesek de, konuyu oraya çekmenin sırası değil. Geleneksel sinemamızın sıra dışı bir yapımcısı, Sabahattin Çetin, anılarını kaleme aldı ve kitaplaştırdı. “Hatırlamak” üst başlıklı “Sinema ve Siyaset Anıları” sadece yazarının değil, bir dönemin de anlatımıdır. Gerek sosyal gerek kültürel gerek ekonomik gerekse de siyasal yaşam hepimizin gündemini belirliyor.
Bir büyük bela: Sansür
“Kültür sanat alanında bir meslek edineceksem, bu, yirmi yaşımdan beri hayalini kurduğum oyun yazarlığı, yani tiyatro olmalıydı” diyor Çetin. Önceden tiyatro dergisi çıkartmış, oyunlar üzerine yazmışlığına karşın “sinemaya biraderimin iteklemesiyle bodoslama girmiş, iki yılımı ilk filmimizi sansürden çıkarmak için harcamıştım” sözüyle de hayalleriyle gerçeklerin örtüşmemesinin çizdiği yolu anlatıyor.
İlk film, “Sabah” adıyla çekimine başlanan, sansür baskısıyla adı “Kamyon Şoförü” olan, Antalya’da en iyi kadın oyuncu ödülünü alan, tek kopyayla çıktığı vizyondan da istenen hedefe ulaşamayan “Bir Günün Hikâyesi”dir.
Sabahattin Çetin inanılmaz ayrıntılar aktarıyor, aslına bakarsanız polemik bile denemeyecek, ciddi ciddi çatışmalara yol açan, sinemamızın hali pürmelalini aktaran, araştırmacılar ve tarihçiler için önemli ayrıntılar. Onun aktarmadığı bir küçük ayrıntıyı da ben hatırlatayım: İzmit’in Körfez (o zamanlar Yarımca) ilçesinde küçük bir festival düzenleniyor ve yönetim, SİYAD tarafından o yılın filmi olarak seçilen filmi seyirciye izletiyor. Minibüse doluştuk, hep birlikte gittik izlemeye… Filmin yönetmeni Sinan Çetin, açık hava sinemasındaki gösterimde seyircinin film izlerken çekirdek çitleyip birbiriyle konuşmasına sinirlenip, “sizlere çekirdek çitleyebileceğiniz bir film yapacağım.” demişti. Dönüş yolunda, Rauf Ozangil, “İyi ki, Güneydoğu’da değiliz, orada putum yer seyirci, çıt çıt sesi yerini pat küte bırakır.” diyerek Çetin’i eleştirmişti.
Neyse, benim anılarım değil, Sabahattin Çetin’in “Hatırlamak” kitabı üzerine yazıyorum.
Değişimin yansımaları…
Sabahattin Çetin, siyasi hayatıyla birlikte sinema yaşamını birlikte götürürken, “bağımsız film” ithalatçısı olarak da gerçekten çok önemli işlevi olan bir yapımcı. Kendi işinin çerçevesini belirlerken, uzun yıllar sinemanın devletin de desteğiyle kültürel bir yapıya kavuşması için nasıl canla başla çalıştığını, verdikleri mücadelenin kimler tarafından ve nasıl sekteye uğratıldığını da anlatıyor. Usta çırak ilişkisine dayanan yönetmenlik, dergi seçimlerine dayanan oyunculuk ve bölge işletmecilerinden alınan avanslarla sürdürülen bu alanda, sisteme uyum gösterenler kalıcı olabiliyor(du). Ama artık kendisinin de içinde bulunduğu, elini taşın altına koyan fedakâr sinemacıların verdikleri mücadeleyle bazı şeylerin düzelmeye başladığını söyleyen Sabahattin Çetin, bu verilen mücadeledeki köşe taşlarını aktarırken insanın tüyleri diken diken oluyor. Çetin’e göre “Yeşilçam Sineması” 80’lerin ortasında çökmüş ardından “Yeni Türkiye Sineması” filizlenmiş: “Film yapmak için dünyanın dört bir yanındaki fonlardan finans bulan, dil bilen eğitimli yapımcılarımız, yönetmenlerimiz var. Oyunculuk eğitimlerini yurtiçinde ve yurtdışında alan kaliteli oyuncularımız var. Sinema teknolojilerini dünya standartlarında uygulayan stüdyolarımız var. Beğeni düzeyi oldukça gelişmiş bir sinema seyircimiz var. Dünya sinemasının en değerli örneklerini seyirciyle buluşturan film festivallerimiz var. Bütün bu gelişmeler yoz ve geri üretim biçiminin sona erdiği son otuz yıl içinde oldu.” (s.181)
Bir yerde, “Sanıldığı gibi para içinde yüzen bir işkolu değildir sinema. Zaten yakın zamanlara kadar, ticaret odası işkolu tasnifinde, bar-pavyon-genelev esnafıyla birlikte kaydedilmiştik” (s. 268) diyor ve Meslek Birlikleri kuruluşuyla birlikte nasıl bir değişim içinde olunduğunu aktarıyor. Ama yetmez kuşkusuz, sinemamızın kat edeceği daha çok uzun yol(lar) var önünde.
Sabahattin Çetin’in anıları sadece bir dönemin tanıklığı olarak görülmemeli, bu alanda geleceği hedefleyen genç sinemacılar için (ve tabii, seyirciler için de) yol gösterici olarak okunmalı.
Hatırlamak (Sinema ve Siyaset Anıları), Sabahattin Çetin… Pikaresk Yayınevi… Ağustos 2021, 418 s.
(20 Eylül 2021)
Korkut Akın