Savaş Hiç Sona Ermiyor

Leningrad, yıl 1945. Savaş yeni sona ermiş, ancak dünya tarihinin belki de en yıpratıcı kuşatmasından yeni kurtulmuş yıkık dökük kentin halkı, hem fiziksel, hem de akıl sağlığı açısından büyük bir çöküntü içindedir. Savaştan dönmüş ancak çoğu çeşitli uzuvlarını kaybetmiş askerlerle dolu bir hastanede hemşire olarak hizmet vermektedir Iya Sergueeva. Savaş sırasında cephe gerisinde kader yoldaşlığı yaptığı can dostu Maşa’nın ona emanet ettiği küçük oğlu Vanya, yaralı askerlerin eğlence ve umut kaynağı olmuştur. Hayata tutunmaya çalışan Iya ile Maşa, küçük çocuğun ani kaybının ardından yeniden ayağa kalmayı deneyeceklerdir. Maşa’nın cephede geçirdiği bir operasyon sonucu rahmi alınmıştır. İya çocuk sahibi olacak, onu büyütecekler ve varoluşlarını anlamlandırma savaşını vereceklerdir birlikte.

Uzun boylu olacaktır doğmasını arzu ettikleri çocuk, çünkü Iya, ‘fasulye sırığı’ lâkabıyla çağrılan upuzun boylu bir kadındır. Sinemalarımızda gösterimi devam eden ‘Uzun Kız / Dylda’ adını buradan alır. Dünya prömiyerini yaptığı bu yılın Cannes Film Festivali’nde, sinema eleştirmenlerince ‘Belirli bir Bakış / Un Certain Regard’ bölümünün en iyi filmi seçilen Rus yapımı film, yine eleştirmenlerce en iyi yönetmen olarak belirlenen gencecik bir sinemacının, Kantemir Balagov’un ikinci uzun metrajı. 28 yaşındaki yönetmeni, iki yıl öncesinde çektiği ve bizde Boğaziçi Film Festivali’nde gösterilmiş olan ilk çalışması ‘Yakınlık / Tesnota’nın ardından takibe almıştık. Yaşayan Rus sinema ustalarından Aleksandr Sokurov’un öğrencisi olan Balagov Kuzey Kafkasyalı, özerk Kabardey Cumhuriyeti kökenli. Nitekim ‘Yakınlık’, Kabardeylerin başkenti olan ve sinemacının doğup büyüdüğü Nalçik kentinde yaşayan farklı etnik gruplar arasındaki sevgi nefret ilişkisi üzerine kurulu çok sağlam bir ilk filmdir.

Balagov’un yeni filmi izleyiciyi İkinci Dünya Savaşı yıllarına götürüyor olsa da, Balagov’un bir söyleşisinde altını çizdiği gibi savaşın korkunç yıkım ve sefaleti bugün de dünyanın birçok yerinde insanoğlunu tehdit etmeyi sürdürmektedir. Daha ilk filminden sinema dünyasını heyecanlandırmış olan genç yönetmen, son Dünya Savaşı’nın yeni sorma ermiş olduğu bir zaman diliminde, savaşın fiziksel ve ruhsal yıkımlarını değme ustalara taş çıkartırcasına resmediyor. Kuşatma sonrası Leningrad’ında yoksulluk ve açlık öylesine had safhadadır ki, yaralı askerlerin Vanya’dan köpek havlama sesi çıkarmasını istediklerinde, küçük çocuk ne yapacağını bilemez. Kısacık hayatında hiç köpek görmemiştir, sokak köpekleri aç insanların besin kaynağına dönüşmüştür çünkü. İşte böyle travmatik bir ortamda, savaşın galibi bir ulusun bireyleri olmalarına rağmen yoksunluk ve çaresizlikleriyle hayata tutunmaya çalışan insanların hikayesini anlatıyor Balagov.

Çatışmaya ilişkin tek bir görüntü yok filminde. Kızıl kahramanların gösterişli kahramanlık öykülerine de yer vermiyor. Ne pahasına olursa olsun ayakta durmaya, iyileşmeye çabalayan iki yaralı kadının serüvenini unutulmaz plan-sekanlar eşliğinde anlatıyor. Perdeyi yeşile kırmızıya boyayarak umudu ayakta tutmaya çalışıyor. Öyle ya, yeni doğacak bir çocuğu birlikte büyütecek bu kadınlar. Uzun boylu olacak o çocuk, onları iyileştirecek, ruhlarındaki anlamsızlığı giderecek. Birlikte sinemaya gidecekler, bahar yine gelecek.

‘Uzun Kız’ yılın en iyi filmlerinden biri. Az sayıda sinemada gösteriliyor. İzlemeye çalışın.

(15 Aralık 2019)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com