Fransız sinemasının önemli ismi François Ozon, Şubat ayı içinde Berlinale Jüri Büyük Ödülü’nü kazanmış son filmi ‘Yüzleşme’de hemen konuya giriyor. 40 yaşındaki bankacı Alexandre (Melvil Poupaud) çocukluk yıllarını geçirdiği Lyon’da cinsel tacizine uğradığı rahip Preynat’nın (Bernard Verley) yeniden aynı yöreye çocukların arasına döndüğünü öğrendiğinde hiç beklemeden harekete geçiyor. 9 – 12 yaşları arasında kilisenin kuytu yerlerinde ve din adamları gözetiminde gidilen izci kamplarında yaşadıkları gözlerinin önünde canlanıyor. Korkularıyla ve bastırdıklarıyla yüzleşme zamanı gelmiştir artık.
Ozon’un 2 saat 15 dakika uzunluğundaki filminin ilk yarısı, evli ve 5 çocuk sahibi olan genç adamın kilise yetkilileriyle mektuplaşmaları üzerinden gelişiyor. Bu gerilimli iz sürüşü sonucunda yörenin en üst düzey kişisi kardinal Barbarin’e (François Marthouret) ulaşıyor. Bir kilise evinde, görevli psikolog nezaretinde tacizcisi ile yüzleşme fırsatını yakalıyor.
Beklenin aksine yaptıklarını inkâr etmiyor yaşlı rahip. Çocukları hep çekici bulduğunu ve bu hastalığından ötürü acı duyduğunu açıkça itiraf ediyor. Kadın psikoloğun Alexandre ve tacizcisi ile birlikte elele tutuşarak Tanrı’ya dua etmeleri ve af dilemeleriyle sonlanıyor bu tuhaf buluşma. Kilise görevlisi psikolog, ‘yaralar orda duracak, Tanrı onları iyileştirecektir, biz daha fazla deşmeyelim’ kabilinden ifadelerle olanların üstünü örtmek niyetindedir. Dindar bir adam olan Alexandre şaşkınlık ve öfke içindedir. Travmalı geçmişini önce ailesiyle, ergen yaşlarındaki oğullarıyla, daha sonra polis ve basınla paylaşacak ve suçun cezasız kalmaması için sessiz kalmış öteki kurbanların peşine düşecektir.
Alexandre’ın başına gelenler 20 yıllık zaman aşımı süresinden önce yaşandığı için dava açabilmek için bu süreyi henüz doldurmamış kurban adaylarının ifadelerine ihtiyaç vardır. Böylece filmin ikinci bölümünde Preynat’nın tacizine uğramış ateist François (Denis Ménochet) ile yüksek IQ uyumsuzluğundan mustarip Emmanuel’in (Swann Arlaud) hikâyeleri üzerine yoğunlaşır Ozon. Grup kalabalıklaştıkça, polis ve basın destekli soruşturma genişledikçe durumun vahameti ortaya çıkar. Rahip Preynat’nın kendisinin de kabûl ettiği durumu, artık hayatta olmayan eski kardinal, ve arkadaşı olan yenisi tarafından bilinmesine rağmen kurumu korumak uğruna susulmuş, olanlar görmezden gelinmiş, ufak tefek şikâyetler kulak ardı edilmiştir. Ancak, Kilise’nin sessizliği ile mücadele etmenin zamanı gelmiştir artık.
Soruşturma sürerken kardinal Barbarin’in dili sürçüyor, Preynat durumunu bizlere anlattığında ‘Allaha Şükür olan biten zaman aşımına uğramıştı’ deyiveriyor. Filmin dilimizde ‘Allaha Şükür’ anlamına gelen özgün adı ‘Grâce à Dieu’ işte bu kazara sarf edilen cümleden kaynaklanıyor. Auteur sinemacı François Ozon kendisinden pek de beklemediğimiz bu belgesel ile doküdrama arasında gidip gelen filminde çağdaş toplumların kanayan yarası pedofili ile yüzleşiyor. Bol tekrardan, uzun diyaloglardan kaçınmıyor. Tüm bunlar, özellikle ikinci yarıda, sinema anlamında bir tatminsizlik yaratıyor belki, ancak bu tavrıyla, ikiyüzlü ahlak anlayışını yerden yere vurduğu Katolik Kilisesi’nden yola çıkarak, ülkemiz de dahil dünyanın her köşesinde hizmet veren eğitim ve din kurumlarındaki yozlaşma ile çocuk sömürüsüne yaman bir eleştiri getiriyor Fransız sinemacı.
(02 Ağustos 2019)
Ferhan Baran