Son dönemin en bereketli yıllarından birini geride bırakıyoruz. 2018 yılı içinde gönlüme düşen filmlerin sayısı geçen yıllara oranla hayli fazlaydı. Geç izlediğim birkaç tanesi dışında bunların tümü detaylı olarak yer aldı haftalık yazılarımda. 2019 yılında enfes filmlerle yolculuğumuza devam etmek üzere, tüm sinemaseverlere huzurlu bir yeni yıl diliyorum. 2018 yılı için 10 film ile sınırladığım en iyiler listem ise şöyle:
Polonyalı sinemacı Pawel Pawlikowski’nin son filmi, tutkulu bir aşkın izinde yürek paralayan bir memleket hikâyesi üzerine. 15 çileli yıl yaman bir kurgu maharetiyle akıyor perdeden. Mükemmel oyuncuları, etkileyici ses bandı, doyumsuz siyah beyaz görüntüleri hep birlikte yönetmenin dünyasını oluşturmasına hizmet ediyor.
2- ROMA
Tüm güzellikleri ve çirkinlikleri ile artık geride kalmış bir çağın tasviri. İzleyiciyi çocukluğunun geçtiği yetmişli yılların başlarına taşıyan Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron dönemi usta bir dinginlikle yeniden yaratırken, kendisini yetiştiren kadınlara bir sevgi ve şükran mektubu gönderiyor.
Haruki Murakami’nin ‘Barn Burning’ isimli hikâyesinden sinemaya uyarlanmış yılın en iyi filmlerinden biri. Koreli sinemacı Lee Chang-Dong’un mahareti, kısacık metne yeni karakterler ve öykücükleri kaynaştırarak çağdaş Kore toplumunun yaman bir portresini çizmesinde. 11 Ocak’ta vizyona girdiğinde üzerine uzun uzun konuşacağız.
4- YAZ / Leto
Halen ülkesinde ev hapsinde tutulan Rus yönetmen Kirill Serebrennikov’un, 80’li yılların başlarında Leningrad’ın yer altı rock alemine, çökmekte olan Sovyet yönetiminin baskılarına karşın kendilerini müzikle ifade etmek isteyen gençlerin dünyasına taşıyan eseri, siyah beyaz bir özgürlük çığlığı, hüzünlü bir isyanın filmi.
5- KÜL EN SAF BEYAZDIR / Jiang hu er nv
Usta sinemacı Jia Zhang-Ke’nin Cannes’da dünya prömiyerini yapan son filmi, 21. yüzyıl başından günümüze Çin toplumunun kapitalist dönüşüm sürecini buruk bir sevda öyküsü kanalıyla aktarıyor. Toplumun kıyısında yaşayan bir çiftin kayıp gençlik hayalleri üzerinden ilerleyen bu güzelim film muhtemelen sinemalara gelmeyecek.
6- HİÇBİR ZAMAN BURADA DEĞİLDİN / You Were Never Really Here
İngiliz sinemacı Lynne Ramsay, baştan itibaren saf bir sinemanın peşinde. Ana metnin kara film özellikleri ile hem tür izleyicisinin beklentilerini karşılıyor, hem de benzersiz bir karakter çalışmasına imza atıyor. Sürprizlerle, yanılsamalarla anlatıyor öyküsünü. Yaratıcı kurgusu ve kusursuz yönetmenliğiyle sinema tarihine geçmeye hak kazanıyor.
7- ARAKÇILAR / Manbiki Kazoku
Japon yönetmen Hirokazu Kore-eda’nın Cannes Film Festivali Altın Palmiye ödüllü son çalışması, ustanın sevilen tarzını yansıtan dokunaklı bir aile öyküsü. Farklı aile yapısıyla benzerlerinden ayrışan, ‘aile nedir?’ sorusunu toplumsal bir açıdan irdelemesiyle öne çıkan yapım, efsanevi Ozu’yu anımsatan bölümleri ve özellikle plaj sekansıyla büyülüyor.
8- WESTERN
Kadın yönetmen Valeska Grisebach’ın erkekler dünyasına şaşırtıcı bakışıyla sivrilen son dönemin en ilgiye değer yapımlarından biri. Alman sinemacı gösterişsiz, hayranlık uyandıran sade üslubuyla sömürgeciliğin kökleri, Avrupalı olmak, kırılgan erkeklik değerleri üzerine yaman bir sorgulamaya giriştiği filminde amatör oyuncular kullanmış.
Latin Amerika’da geleneksel geniş bir ailede kadınlar arasında büyüdüğünü söyleyen Marcelo Martinessi’nin bu çok başarılı ilk uzun metrajı tümüyle kadınlar arasında geçiyor. Metaforik bir dille dört başı mamur bir otoriter toplum portresi çizmeye soyunan Paraguaylı sinemacı, baskı ve sınıflar meselesini benzersiz bir aşk ve arzu hikayesi eşliğinde irdeliyor.
10- TARİHE BARBARLAR OLARAK GEÇMEK UMURUMDA DEĞİL / İmi este indifferent daca in istorie vom intra ca barbari
Radu Jude, ülkesinin Nazilerle işbirliği yaptığı yıllarda gerçekleşen 1941 Odessa Yahudi katliamını yeniden canlandırmayla halka açık bir gösteri olarak tasarlayan tiyatro yönetmeninin hikayesini anlatırken, Romanya’nın yakın tarih soykırım utancıyla yüzleşmesini amaçlıyor. Karlovy Vary büyük ödüllü film, yılın benzersiz yapımlarından biri.
(29 Aralık 2018)
Ferhan Baran
ferha@ferhanbaran.com