Henry Joost ile Ariel Schulman’ın yönettiği ve Sofia Black Delia, Analeigh Tipton, Travis Tope ile Colson Baker’in oynadığı Viral, 19 Ağustos 2016’da The Moments Entertainment dağıtımıyla Tanweer Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Emma ve Stacey, yeni geldikleri kasabadaki hayatlarına adapte olmaya çalışmaktadırlar. Okulda öğretmen olarak çalışmaya başlayan babaları aileye yeni bir başlangıç yaptırmak istemektedir. Emma, annesinin şehir dışında olması sebebi ile ebeveynlerinin ilişkisinden endişelenirken, Stacey erkek arkadaşı CJ ile vakit geçirmektedir. Emma’nın erkek arkadaşı Gracie gizemli bir hastalığa yakalanır.
Günlük arşivler: 3 Temmuz 2016
Kabustan Gelen
Mike Flanagan’ın yönettiği ve Kate Bosworth, Thomas Jane, Annabeth Gish ile Dash Mihok’un oynadığı Kabustan Gelen (Before I Wake), 05 Ağustos 2016’da The Moments Entertainment dağıtımıyla The Moments Entertainment tarafından vizyona çıkarıldı.
Jessie ve Mark Hobson küçük oğulları Sean’ı kaybettiklerinden beri zor bir ilişki yaşamaktadırlar. Bir çocuk sahibi daha olamadıkları için evlat edinmeye karar verirler. Çift, annesini pankreas kanserinden kaybetmiş olan 8 yaşındaki Cody’i evlerine getirirler. Cody çok tatlı, sevecen ve zeki bir çocuktur ancak bir tek garipliği vardır. Uyumamak için elinden gelen herşeyi yapmaktadır.
Oyun (Yönetmen: Henry Joost)
Ariel Schulman ile Henry Joost’un yönettiği ve Emma Roberts, Dave Franco, Juliette Lewis ile Samira Wiley’in oynadığı Oyun (Nerve), 26 Ağustos 2016’da The Moments Entertainment dağıtımıyla Tanweer Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Nerve adlı bir internet sitesi, siber ortamda naklen yayımlanacak olan bir oyun duyurusu yapar, binlerce kişi başvurur. Şartlar çok açıktır: Eğer şehrin en işlek caddesinde gece yarısı hayat kadını gibi giyinerek dolaşabilecek, bir bara girip belalı tiplere sataşabilecek veya okul müdürünü herkesin ortasında küçük düşürebilecek cesarete sahipseniz bu oyuna katılmamanız için hiçbir neden yoktur.
Oğlan Bizim Kız Bizim
Semra Dündar’ın yönettiği ve Aras Aydın, Melis Babadağ, Bala Atabek ile Emrah Şahan’ın oynadığı Oğlan Bizim Kız Bizim, 14 Ekim 2016’da Pinema Film dağıtımıyla Kült Film tarafından vizyona çıkarıldı.
5 yıllık sevgilisinden yeni ayrılan beyaz yakalı Zeynep, radyodan kazandığı tatile en yakın kız arkadaşıyla giderken, aşka hiç inanmayan oto tamircisi Barış da bu tatile kankası Emrah’ı götürür. Tanıştıkları andan itibaren birbirinden nefret eden gençlerin tatilinin çoğu birbirlerine bu tatili zehir etmekle geçer. Barış ve Zeynep birbirlerine aşık olurlar ancak aşklarını yaşamaya fırsat kalmadan Zeynep’in eski sevgilisi ansızın çıkagelince bütün işler karışır.
- Basın Bülteni: 1 / 2
- Fotoğraflar
- Fragman
1. Türk Dünyası Belgesel Film Festivali
1. Türk Dünyası Belgesel Film Festivali’nde ödül kazanan filmler, 08 Ekim 2016 tarihinde Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde yapılacak gala ve ödül töreninde açıklanacak. Festivalin Belgesel Film Yarışması’nda Rodion İsmailov’un Baba Ocağı, Nagihan Çakar’ın Büyük Aşıklar, Yuriy Kuroçka’nın Ben Hakas, Gökhan Öcal’ın İstanbul’un Sesi, Ahmet Bikiç’in Koro, Eren Bektaş’ın Müsahip, İvanna Köksal’ın Gaguzlar, Artıkpay Süyündükov’un Göç, Adilet Korçaev’in Sarı, Sardaana Barbanova’nın Güneşin Çocukları, Radik Kilmamatov’un Ruhun Şarkısı ve Salavat Yuzeev’in Suhunu Gelecek adlı filmleri yarıştı.
Dokuz Canlı Bay Tüylü
Barry Sonnenfeld’in yönettiği ve Kevin Spacey, Jennifer Garner, Christopher Walken, Cheryl Hines, Robbie Amell, Malina Weissman, Mark Consuelos ile Talitha Bateman’ın oynadığı Dokuz Canlı Bay Tüylü (Nine Lives), önümüzdeki aylarda The Moments Entertainment dağıtımıyla Movie Box tarafından vizyona çıkarılıyor.
İşkolik biri olan Tom Brand, kızının doğum gününde ona aldığı kedi ile birlikte bir kaza geçirir ve komaya girer. Kaza sırasında kedinin bedenine hapsolan Tom, ailesinin yanında Bay Tüylü olarak yaşamaya başlar. Kedileri sevmeyen Tom’u neler beklemektedir? Komadan çıktıktan sonra ailesine yeniden sarılabilecek midir?
Yönetmen Haydar Işık, Malatya Valisi Toprak’ı Ziyaret Etti
Yeni film projesi ön çalışmaları için Malatya’ya gelen yönetmen Haydar Işık, Malatya Valisi Mustafa Toprak’ı ziyaret etti. Malatyalı genç yönetmen Haydar Işık, Malatya’ya yeni atanan Vali Mustafa Toprak’a hayırlı olsun ziyareti gerçekleştirerek Malatya’da çekmeyi düşündüğü projeleri hakkında Vali Toprak’ı bilgilendirdi. Yeni film projesinin değerlendirme toplantılarının aralıksız devam ettiğini ifade eden Işık, bu kapsamda çeşitli sivil toplum örgütleri ve iş adamlarını ziyaret etmeyi planladığını ifade etti. Vali Mustafa Toprak’ın Malatya’ya atanmış olmasından duyduğu memnuniyetini dile getirerek hayırlı vazifeler ve başarı dileklerini iletti.
Yönetmen Haydar Işık, Malatya Valisi Toprak’ı Ziyaret Etti yazısına devam et
Tatilde Açık Hava Sinema Keyfi UNIQ İstanbul’da
Doğayla iç içe atmosferiyle sanatseverlere nefes aldıran UNIQ İstanbul, bayram tatilini şehirde geçireceklere sinema geceleri sunuyor. Başka Sinema ve BKM işbirliği ile dünya filmleri, festival filmleri ve Türk sinemasından seçkin filmler sunan UNIQ Açık Hava Sahnesi, bayram tatilinde dört filmle İstanbulluların yanında. Carol, Düğün Dernek 2: Sünnet, Amy ve 45 Yıl (45 Years) gibi filmleriyle her zevke hitap edecek UNIQ Açık Hava Sahnesi’yle tatil İstanbul’da da hissedilecek.
Tatilde Açık Hava Sinema Keyfi UNIQ İstanbul’da yazısına devam et
İFSAK 36. Ulusal Kısa Film Yarışması’nda Ödül Alan Filmler Gösteriliyor
Ülkemizin en eski kısa film etkinliği olan İFSAK Ulusal Kısa Film Yarışması’nın 36.sı bu yıl düzenlendi. Değerlendirilen 206 kısa filmden 25’i finale kaldı, kazanan filmler belirlendi. Ödüller 12 Haziran’da yapılan törenle sahiplerini buldu. 06 – 11 Haziran tarihleri arasında Goethe Institut İstanbul’da İFSAK 22. Ulusal Kısa Film Festivali kapsamında izleyici karşısına çıkan filmlerden dereceye girenler tekrar seyirci ile buluşuyor. Canlandırma, Deneysel, Belgesel ve Kurmaca dallarında mansiyon ve derece alan filmler, kaçıranlar veya tekrar görmek isteyenler için 14 Temmuz – 04 Ağustos tarihleri arasında her Perşembe akşamı İFSAK’ta gösterilecek.
- Basın Bülteni
- Yarışma hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
İFSAK 36. Ulusal Kısa Film Yarışması’nda Ödül Alan Filmler Gösteriliyor yazısına devam et
Avrupa’nın Sessizliği
Sığınmacılar meselesini Avrupa’nın Yahudi Soykırımı’ndan beri yüzyüze geldiği en büyük trajedi olarak tanımlıyor Gianfranco Rosi. Belgesel Sinema’ya getirmiş olduğu taze kan ile bilinen İtalyan sinemacı, bu hafta bizde de gösterime giren Altın Ayı ödüllü son çalışması ‘Denizdeki Ateş / Fuocoammare’de bizzat kullandığı kamerasını günümüzün bu en önemli toplumsal sorununa çeviriyor.
1964 Eritre doğumlu olup bir dönem İstanbul’da yaşadıktan sonra yirmili yaşlarının başlarında sinema eğitimi için New York’a yollanan yönetmenin filmlerini geniş bir zamana yayarak çektiğini ve kurgu sürecinin uzun sürdüğünü biliyoruz. Hindistan’da kutsal Ganj üzerinde çektiği 1993 yapımı ilk belgeseli ‘Boatman’in izleyici karşısına çıkması tam beş yılını almıştı. California çölünde eski arabaları, kırık dökük karavanları, birkaç parça eşya ve bazen can yoldaşı köpekleriyle kent yaşamına ve kapitalizme inat başka bir yaşamı sürdüren uyumsuzları belgelediği ikinci uzun metrajı ‘Below See Level / Deniz Seviyesinin Altında’nın (2008) nihai kurgusu yine beş yılda tamamlanacaktır. Youtube’dan izlenebilen 2010 yapımı üçüncü çalışması ‘El Sicario, Room 164’ Meksika kökenli uyuşturucu karteli tetikçisinin itirafları üzerinedir. Yirmi yıl boyunca kartelle çalışmış polis kökenli tetikçinin kurbanlarını sorguladığı ve infaz ettiği otel odasındaki tüyler ürperti açıklamalarına tanıklık ederiz bu kez.
Üç yıl önce Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan’ı kazanan ilk belgesel olarak tarihe geçen ‘Sacro GRA’, Rosi’nin daha geniş kitlelerce tanınmasını sağlar. ‘Çevreyolu’ başlığıyla 33. İstanbul Festivali programında bizlere de ulaşan film adını Roma’yı Satürn’ün ışık halkaları misali çevreleyen 70 km. uzunluğundaki devasa otoyoldan alır. Çekimleri iki yıl kadar süren filminde bu otoyol çevresinde yaşayan farklı sınıflardan insanların gündelik hayatından kesitleri etkileyici bir üslupla perdeye taşır sinemacı. Italo Calvino’nun ‘Görünmez Kentler’inden esin alan yapım Roma’nın ‘muhteşem güzelliği’ni görmek isteyenleri biraz hayal kırıklığına uğratır belki, ancak bireyler ve mekân arasında kurduğu ilişkiyle şehir üzerine yazılmış benzersiz bir sosyal makaleye dönüşür.
Şubat ayında bu yıl Meryl Streep’in başkanlığını yaptığı Berlinale jürisinin büyük ödülünü kazanarak Rosi’nin acı çığlığının geniş kitlelere ulaşmasını sağlayan ‘Denizdeki Ateş’, sinemacının belgesel ile kurgunun arasındaki çizginin muğlaklaştığı benzersiz işlerinin şimdilik sonuncusu. 35.İstanbul Film Festivali’nde izlenen Jacob Brossman imzalı ‘Lampedusa’da Kış’ belgeseline ilişkin kaleme almış olduğum yazıda son 15 yılda 20.000’den fazlasının denizlerde yaşamını yitirdiği Afrikalı mültecilerin durumunun aciliyeti hususunda görüşlerimi belirtmiştim. Coğrafya hakkında bilgileri tazeleyecek olursak, Lampedusa Sicilya’nın güneyinde, 11 km uzunluk ve 3 km genişlikte Afrika’ya en yakın, hatta Tunus’a Sicilya’dan çok daha kısa mesafede bir İtalyan adası. Yaklaşık 4000 kişinin yaşadığı bu küçük kara parçası özgür ve emniyetli bir yaşam için Avrupa’ya göç eden Kuzey Afrikalıların ilk durağı, el yordamıyla umuda yolculuk edenlerin Akdeniz’deki can simidi haline gelmiş. Adaya bir kısa film çekmek için geliyor Rosi. Ancak trajedinin boyutunu kavradıktan sonra meseleyi geniş kitlelere daha vurucu bir biçimde aktarabilmek için uzun metrajda karar kılıyor.
Adada 18 ay geçiriyor yönetmen. Bu süre zarfında trajediyle yüzyüze geliyor. Tıka basa insanlarla doldurulmuş iptidai teknelerle adaya ulaşabilen mültecilerin mazota bulanmış perişan hallerine, teknenin alt bölümünde yolculuk eden onlarcasının havasızlık ve susuzluktan telef oluşuna tanıklık ediyor. Denizde ölümden kurtulanların adadaki karantina döneminde yaşadıkları sefaleti görüntülüyor. Yakınlık kurduğu Nijeryalı göçmenin ağzından dökülen ağıda kulak veriyor. Genç adam bombaların yakıp kavurduğu ülkesinden Sahra çölüne kaçışlarını dile getiriyor. Binlerce göçmenin Libya hapishanelerindeki mutlak ölümdense denize açılmayı yeğlediğini haykırıyor.
Mültecilerin yaşadıkları dram Rosi’nin filminin üçte birlik bölümünde yer alıyor. Asıl gözlemlediği ada halkından bir ailenin bireyleri ve yakınları. Adada geçirdiği süre içinde yakınlık kurduğu ve güvenini kazandığı 12 yaşındaki Samuele ve birlikte yaşadığı balıkçı amcası ve babaannesinin yaşantılarına konuk ediyor bizleri. Ellerinde ananas ağacından yapılmış sapanlarla kuş avına çıkan Samuele ve arkadaşını gamsız çocukluğun tadını çıkartırken izliyoruz film boyu. Köyde hayat sakin ritminde sürüyor. Maria hâlâ leziz İtalyan yemeklerini hazırlarken adanın DJ’inden istekte bulunduğu -filmin özgün adını aldığı ‘Fuocuammare’nin de aralarında bulunduğu- napoliten şarkılar ya da Rossini ezgileri duyuluyor radyodan. Giderek mültecilerin yaşadıkları trajediden bihaber süren dingin ada yaşamı güçlü bir Avrupa metaforuna dönüyor. Bu metaforu güçlendirmek için olsa gerek, ‘Lampedusa’da Kış’ belgeselinde rastladığımız göçmenlere yardım eden, onlara umut aşılamaya çalışan, yaşananların unutulmaması ve denizde hayatını kaybedenlerin anılarını yaşatmak için gayret sarfeden Paola La Rosa benzeri kişilerle karşılaştırmıyor bizleri Rosi. Adadakiler ile sığınmacıların birlikte görüntülenmediği filmde mültecilerle iletişim halinde olan tek kişi köyün doktoru. Filmin tam kalbinde yer alan etkileyici monologunda onların yaşadıklarından, talihsiz ölümlerden, çoğu çocuk ve kadın onlarcasının otopsisini yapmanın dehşetinden kederle söz ediyor Dr. Bartolo.
Napoliten ezgilerin arasına sıkışmış kısa haberlerde mülteci ölümlerinden bahsediliyor. Mutfağında yemek pişiren Maria halanın ‘zavallılar’ sözünden başkaca bir tepki işitilmiyor. Samuele’nin sol gözündeki tembellik, sağ beyinle ilintili empati eksikliğinin metaforu olarak mükemmel işliyor. Rosi bir kez daha belgesel ile kurgunun sınırlarını görünmez kılıyor. Hiç bir planı önceden kurgulamıyor. Gündelik hayatın doğal akışı içinde filmde yer alan gerçek kişilere hiç bir müdahalede bulunmuyor. Soru sormuyor, fazlaca izahat vermiyor. Puslu Lampedusa kışının ışığında ele aldığı meseleyle başbaşa kalarak perdeye yansıyanları sorgulamaya çağırıyor bizleri. Sığınmacının ağıdını Avrupa’ya ithaf ediyor, şiirsel haykırışıyla kamuoyunun suskunluğunu bozmayı hedefliyor.
(10 Temmuz 2016)
Ferhan Baran