Woody Allen’ın Dostoyevski ile atışması devam ediyor. Halen gösterimde olan ‘Mantıksız Adam / Irrational Man’ Amerikalı yazar yönetmenin tanınmış Rus edebiyatçısına cevaben çektiği filmlerin şimdilik sonuncusu. Aklı herşeyin üstünde tutan rasyonel düşüncenin ağır sorumluluğunu yüklenmiş insanoğlu’nun ahlâk ve vicdan sorunsalını dile getiren Dostoyevski’ye yanıt olarak ‘varoluşun tamamen anlamsız bir sıradanlık’ olduğunu savunur Allen.
İyi ile kötüyü ayırdetme sorumluluğunu insanın omuzuna yükleyen sinemacı, Dostoyevski’den farklı olarak adalet ve cezanın boş kavramlar olduğunu ifade eder. Kariyerinde önemli bir yer tutan suç ve ceza öykülerinden 1989 yapımı ‘Crimes and Misdemeanors / Suçlar ve Kabahatler’in tanınmış bir göz doktoru Judah Rosenthal din adamı babasının telkinlerinden ziyade ‘kişi ahlâki değerlerin kendisini rahatsız etmesine izin vermediği sürece özgürdür’ diye buyuran May hala’nın yolunu takip eder. Nietzche kaynaklı nihilist düşüncenin doruğa çıktığı 2003 yapımı ‘Match Point / Maç Sayısı’nda bir topun fileye çarpıp çarpmayacağına ya da sözü geçen filmde sık sık kullandığı ‘şans ya da kısmet’e bağlar herşeyi.
Bahsi geçen her iki filmde de cinayetten sorumlu olmayan eski sabıkalıların üzerine yıkılır suç. Ancak gerek doktor Rosenthal gerekse hırslı tenis hocası Chris Wilton olanların ardından pırıl pırıl parlayan güneşle birlikte güvenlikli yaşamlarına kaldıkları yerden devam ederler. Woody Allen’ın akılcılığı reddeden evrenindeki
Raskolnikov’u (ya da filmin özgün adının daha doğru çevirisiyle rasyonel olmayan adamı) bu kez bir felsefe profesörü. Zulasında tek malt viski ve içki göbeğiyle salınan küstah Abe yaz dönemi felsefe programı için Rhode Island’daki küçük üniversite kampüsüne teşrif ettiğinde kadınların onu ‘felsefeye viagra etkisi’ kıkırdamalarıyla karşılaması boşuna değildir. Pervasızdır Abe. Felsefenin teorik düzeni ile gerçek hayatın farklılığını vurgular sürekli. Kant’ın yalana yer açmayan ahlâkçı felsefesiyle kafa bulur. Daha da ileri giderek felsefe bilimini ‘sözel mastürbasyon’ olarak takdim eder.
Ancak vurdumduymazlığın ardında büyük bir depresyon taşımaktadır kırklı yaşlarının başındaki öğretim üyesi. 12 yaşında çamaşır suyu içerek intihar etmiş anne travmasına yakınlarda Irak’ta yitirdiği yakın arkadaşının kaybı eklenmiştir. Ne her türünü denediği uyuşturucular ne de güvenilir ağrı kesici olarak tanımladığı cinsel tatmin ona yetmemektedir artık. Tesadüfen şahit olduğu yakınma yaşamına anlam getirecek bir nedene dönüşür aniden. Savunmasız genç bir kadının çocuklarının velayetini almak
için önündeki engeli, yargıç Spengler’i ortadan kaldırma fikri yeniden ayağa kaldırır onu. Kimsenin kendisinden şüphe etmeyeceği kusursuz cinayet eylemi dünyayı değiştirmek için yola çıkmış ama şimdilerde iktidarsız bir adama dönüşmüş profesörü hayata döndürecektir. Cinayet eylemi yaratıcılığının önündeki engellerin kalkmasını, görüntüler, sesler, şarabın tadı ve yaşamın zevklerinin geri gelmesini sağlayacaktır. Lakin Woody Allen’ın düşüncesine göre herkes kısmetin elindedir. Abe’in şansı doktor Rosenthal ya da genç tenis hocası denli yaver gidecek midir. Bunun yanıtını seyir keyfini bozmamak için izleyiciye bırakalım, ‘Maç Sayısı’ndaki şans objesi yüzüğün yerini bu kez basit bir ‘el feneri’nin aldığını söylemekle yetinelim.
Woody Allen’ın kendine özgü dünya görüşünün katıksız bir temsili ‘Mantıksız Adam’. Sinemacının Dostoyevski’nin ‘Suç ve Ceza’sı ya da Hannah Arendt kaynaklı ‘kötülüğün sıradanlığı kavramı’nın delil teşkil teşkil ettiği bu uçarı suç öyküsü bukalemun oyuncu Joaquin Phoenix’i doyumsuz Abe kompozisyonunda izlemek için de bir fırsat.
(15 Ekim 2015)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com