Sürüngenin Gece Yolculuğu

Bizde yakıştırılmış ‘Gece Vurgunu’ ismi soygun filmi bekleyenleri yanıltmasın. Özgün adından hareketle başıboş bir gece sürüngeninin hikâyesini anlatıyor ve muazzam bir sistem eleştirisi getiriyor ‘Nightcrawler’.

Los Angeles gecesinin kopkoyu karanlığında düzenin çarkında öğütülmemek için mücadele veren Lou Bloom’un öyküsü nakledilen. Küçük çaplı hırsızlıklarla yolunu bulmaya çalışan genç adam varoşlardan indiği Melekler Şehri’nin göbeğinde kariyer peşindedir. Tescilli bir eğitimi yoktur ama internetten temel bilgileri edinmiştir. Hırslıdır, atılgandır. Tekinsiz gecenin karanlığında kurda kuşa yem olmamak için tetikteki sürüngen misali fırsat kollar. Otoyolda şahit olduğu kaza Bloom için dönüm noktasıdır. Yanan arabanın içindeki yaralıya aldırış etmeden vasıtanın içinden en çarpıcı görüntüyü almak için koşuşturan foto muhabirlerini şaşkınlık ve hayranlıkla izler. Çekilen materyalin haber kanallarına pazarlandığını, görüntülerin içerdiği kanla orantılı biçimde değer kazandığını öğrenir kaza ve felaket takipçilerinden. İzini sürdüğü kariyer fırsatına dört elle sarılır Bloom. Önce ucuz bir kamera edinir ve gecenin karanlığında av peşine düşer. Gece yolculuğu boyunca Bloom’un değişimi başdöndürücüdür. Reyting savaşından pay alabilmek için daha kanlı, daha yaralı görüntülere prim veren haber merkezlerinin gözbebeği olur kısa zamanda. Ahlak, vicdan, iş etiği gibi kavramları çoktan rafa kaldırmış medya yöneticilerinin emrinde giderek vahşi bir hayvana dönüşen gece sürüngeni, kurumsallaşma aşamasında yeni adımlar atmak üzeredir artık.

Senaryo yazarı Dan Gilroy’un bu ilk yönetmenlik denemesi şaşırtıcı bir olgunluğa ve tazeliğe sahip. Yetmişli yılların karanlık polisiyelerinin, Lumet, Pollack, Pakula gibi ustaların klasiklerinin izinde, kapitalizmin kırk küsur yıl sonra geldiği son aşamayı, kural tanımazlığın vardığı boyutları sergilemesi açısından son derece çarpıcı. Paul Thomas Anderson filmlerinin ve unutulmaz ‘Kan Dökülecek / There Will Be Blood’ın (2007) Oscar’lı usta görüntü yönetmeni Robert Elswit’in sinematografisi ve fondaki tedirgin soundtrack müthiş yakışmış bu kara öyküye. Ve kuşkusuz Lou Bloom’u canlandıran Jake Gyllenhaal’ün benzersiz yorumu filmi özel kılan bir diğer neden. Bu yıl içinde ilki sinemalarımızda gösterime girme şansını bulmuş iki Denis Villeneuve filmiyle (Düşman / Enemy ve Tutsaklar / Prisoners) karşımıza çıkmış olan genç oyuncu, çelimsiz bir fırsatçının özgüveni pompalanmış felaket avcısına dönüşümünde harikalar yarattığı performansıyla yaklaşmakta olan Akademi Ödülleri’nin favori isimlerinden biri olmayı hak ediyor.

(08 Aralık 2014)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com