“Tarih tekerrürden ibarettir” diye boşuna dememişler. Antalya’da 35 yıl sonra sansürün acı tadını yeniden tattık. Tattık da anladık ki bu tat bize çok tanıdık. Söylenecek çok şey var. Diğer taraftan da hiçbir şey yok. Bu ülkede her dönem olduğu gibi bu dönemde de zor günler geçiriyoruz. Fevkalade bir baskı, sıkıştırılmışlık ve bunalmışlık duygusu herkesin üzerinde… Festivaller, sanat bir zamanlar nefes alma alanımızdı, artık o da kalmadı. Tek avuntum artık bir şeyler daha şeffaf… Bir şeylerin üzerini kapatmak daha zor… Tıpkı Altın Portakal’da -belki kimsenin bu kadar büyüyeceğini tahmin etmediği- yarışma dışı bırakılan Yeryüzü Aşkın Oluncaya Dek adlı belgeselin yaşadığı durumda olduğu gibi. Küçücük bir olay büyüdü de büyüdü, dalga dalga yayıldı. Festival komitesi sustu. Susmak her zaman erdem değildir. Söyleyecek bir şeyiniz olmadığında da susarsınız. Ve bu suskunluk bozulmadı. Tek bir açıklama gelmedi. “Sansür mücadelemize festivalde devam edeceğiz” diyen sinemacılar kuzu kuzu sustu. Bir tek Onur Ünlü, kimsenin ne dediğini anlamadığı bir metin okudu. Tüm töreni içim parçalanarak izledim. Bugüne kadar saygı duyduğum, hayranlık beslediğim, inandığım, güvendiğim tüm değerler sarsıldı, yerle bir oldu. Kimin ne ödül alıp almadığıyla ilgilenmiyorum. Sanatın bu denli kontrol altında tutulduğu, ezildiği, çiğnendiği başka bir ana tanık olmamıştım. Kimse artık saygı görmekten söz etmesin. Vicdanıyla baş başa kalıp bir düşünsün. Değer mi hiç?
(23 Ekim 2014)
Gizem Ertürk