Hürriyet Gazetesi’nin dünkü sayısında Akif, Altın Portakal Film Festivali’nde yaşanan krizi “çok otoriter bir yöntem”le çözmüş. Ben yazısını okurken, bir filmde postallarıyla kümesteki yumurtaları çiğneyen cahil ve acemi çiftçi yamağını hatırladım.
Festival komitesinin ve sektörün sorumlu insanlarının ve hatta Sayın TÜREL’in günlerdir kılı kırk yaran bir titizlikle çözmeye çalıştıkları ve olumlu bir noktaya getirdikleri krize Akif, ayağındaki postal ve elindeki balyozla saldırıyor. İncelikten ve zerafetten yoksun bu görüşler umarım yeni bir krize yol açmaz.
Akif, “ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ”nin öz ve temel kimliğinin “ulusal yarışma” olduğunun farkında değil. Bu nedenle “ulusal yarışma”yı kaldırın diye buyuruyor. Bu ultra cehaletini kanıtlamak için CANNES’in uluslararası olduğunu ileri sürüyor. Yani CANNES hakkında da hiçbir şey bilmediği anlaşılıyor.
CANNES yeryüzü sinemasının bir yıl içinde yapılmış on binlerce filminin yarışmak için başvurduğu en büyük ve ünik bir organizasyondur. Dünya sinemasının kalbidir. Her yıl beş bin gazetecinin ve yirmi bin sinema adamının film alıp sattığı dünyanın en büyük sinema arenasıdır.
OSCAR ise esas itibari ile “ulusal” bir yarışmadır. Sadece Amerikan Sineması’nın ürünleri yarışır. İngilizce olarak çekilmemiş “yabancı film” dalı OSCAR için önemsiz bir yan bölümdür.
Akif, jüri’ler hakkında da yanlış bilgilere sahip. Jüriler tavsiye niteliğinde karar almazlar. Altına imza attıkları jüri kararları hiçbir merci tarafından değişikliğe uğratılamazlar. Bu kararlar kamuoyuna açıklandıktan sonra herkes istediğini söylemekte ve yazmakta, beğenmekte veya yermekte özgürdür.
Bu yıl yaşanan “kriz”, bu temel kuralın “günümüzün yaşanan Türkiye Gerçeği”ne uydurulması gibi garabet bir çaba olarak ortaya çıkmıştır. Ancak; başta Festival Komitesi ile mesleğimizin sorumlu insanları ve Sayın TÜREL, yapılan kural yanlışını erkenden fark ederek “krizi” çözme yoluna gittiler. Kimse “baskıyı alttan almadı” Akif. Herkes “çözüm” için duyarlılık gösterdi. ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ meslektaşlarımızın emeği ve alın teri ile bu günlere kadar yaşatılmış ve yaşatılmaya devam edecek ilk ve en değerli bir organizasyondur. Mesleğimizin yüzüncü yılını kutladığımız bu yılda, çok olumsuz ve cehalet dolu yaklaşımlarla FESTİVALİMİZ’in hırpalanmasını kimse arzu etmiyor.
Jüri’leri “kapı dışarı” atmayı öneren Akif, elli yıl içinde yapılan festivalde “ALTIN PORTAKAL” kazanan yüzlerce filmimizi “boş teneke kutusu” olarak niteliyor. “Sanatı siyasallaştıran istismarcılara da kapıyı kapatılması”nı öneriyor. Hangi yanlışını düzeltelim? Hangi hakaretine cevap verelim? En masum filmin bile içinde “bir siyasi öge” bulunduğunu mu söyleyelim, yoksa Akif’in kulaklarının 50 yıldır teneke kutusu sesi ile beslendiğini mi? En iyisi bütün jürileri Akif belirlesin ve hatta bütün yarışma filmlerini O seçsin.
Türkiye Sineması’nı bu kadar küçümsemek hakkını sana kim verdi Akif kardeş. Sen merak etme biz sorunumuzu kendi aramızda çözeriz. Hiç kimse postal giyip eline balyoz almasın, Akif’de… (*)
*Akif BEKİ, bana “abi” dediği için ön adını kullandım.
(08 Ekim 2014)
Sabahattin Çetin
Yapımcı – Yazar