“Debreli Hasan” filmi Yeşilçam’ın 1973 yılında ürettiği (?) bir film. Filmi yazan (!) ve yöneten Yunus Yılmaz. Başrolünde de Bilal İnci oynuyor. Özgüç, Sözlüğü’nün birinci cildinde (1914 – 1973) yer verdiği film için, “Debreli Hasan’ın macera dolu yaşamının öyküsü” (s. 495) konusunu! vermiş. Özgüç’ün bu filmi görmüş olduğuna inanmıyorum. Gördü ise, Debreli Hasan (olmayan bir kişi) hakkında bir şey bildiğine inanmıyorum…
Evet, kültürümüzde bir türkü var, Drama’lı Hasan türküsü ve o türküde (hep yanlış söylenen) “At martini Debreli Hasan, dağlar inlesin” şeklinde bir dize geçiyor. Şunu öncelikle söyleyeyim ki o dize aslında:
“At martini de “BRE” Hasan, dağlar inlesin;
DRAMA mahbesinde Hasan, dostlar dinlesin” şeklindedir.
Hasan Debre’li değil, Drama’lıdır. Dağlarda martini atıp (havaya ateş edip) BRE diye bağırdığı zaman -belki değil, gerçek bu- ne dağları inletir, ne de Drama mahbesindeki (hapishanesindeki) dostlarına ulaşabilir sesi. Ama türkünün sözü istenilen bir şey olarak doğrudur ve toplum (halk) inancındaki hali ile de doğrudur.
DRAMA (bugünkü Yunanistan sınırları içinde yer alan) bir kasabadır, Ege Denizi’nin kuzeyinde yer alır, denizden içerdedir. DEBRE ise Arnavutluk / Yugoslavya sınırında yer alan ve Drama’nın hayli batısındaki bir kasabadır. Yugoslavya bugün bölünmüş durumda olduğundan Debre’nin hangi ülke içinde kaldığını bilmiyorum. [Drama ve Debre’nin yerlerini, son değişiklikleri içermeyen -hayli eski- Büyük Atlas’tan (Prof. Faik Sabri Duran’ın hazırladığı) aldım.] Ama her iki kasaba da zamanında Osmanlı toprakları içinde idi. Osmanlılarda -özellikle Rumeli kesiminde- yerleşik güçlere karşı birçok hareketler olmuştur. Drama’lı Hasan da bunlardan biridir, hakkında türkü bile çıkarılmıştır.
Osmanlının tarih olması, izlerinin de, zamanın türkülerinin de tarih olmasını gerektirmez. Türkünün bugün bile yanlış bir şekilde söylenmesi, “Drama mahbesinde”ki dostlarına martin atarak dağlar inleten Drama’lı Hasan’ın, bu işi nasıl yaptığı şüphesi kafama takılınca, türküyü “at martini de BRE Hasan…” diye söyleyen Ruhi SU’nun -“At martini…” dedikten sonra bir “es” vererek “BRE” demesi çözümlememe neden oldu.
Türküye daha dikkat eder oldum ama yanlışlık devam ediyor… Ya sinemamız… Tarihteki olaylardan ve kişilerden vazgeçmeyen fakat o olaylar ve kişiler üzerine yeteri kadar çalışma yapmadan, hazır kalıp ve şablonlarla filmler yapan sinemacılarımız… Sinema filmi yapmak zor bir iştir, tarihi bir film yapmak daha da zordur.
Ne kadar çarpıcı bir örnek bilmiyorum ama bu noktaya gelince kaçınılmaz oluyor. Akad, 1952’de (Kanun Namına’dan sonra) İngiliz Kemal Lavrens’e Karşı diye bir film yapar. Kemal Film adına yapılan filmin senaryosunu ise (yapımcı) Osman F. Seden yazar. Konuyu 1968’de Ertem Eğilmez, Burhan Bolan’ın senaryosu ile re-make yapar. Yalnız ortada garip bir durum vardır, Lavrence (adının doğru yazımı bu) İstanbul’a hiç gelmemiş ve İngiliz Kemal diye bilinen Esat Tobruk ile hiç karşılaşmamış, çalışmamıştır. Fakat biz, bu olmayan olaydan, çok yakın tarihimizde geç(me)miş bir olaydan iki film çıkarmışızdır. Akad’ın yaptığı, Seden’in senaryosuna dayanan film, Esat Tobruk’un anılarını Hürrem Erman’a -film hakları- satması ve Erman’ın bunları Seden’e devretmemesi gibi bir ticari/yapımcı çekişmesine dayanır. Eğilmez’in yaptığı ise (yönetmen ve yapımcı) tamamen ticari bir re-make’dir. Sonuçta olmayan olaylara (!) dayanan, tarihi filmlerdir. Akad’ın filminin afişlerde yer alan (tam) adı “Atatürk’ün Casusu İngiliz Kemal Lavrens’e Karşı”dır!…
(28 Haziran 2014)
Orhan Ünser