Filiz Ahmet’ten Yepyeni Bir Film ve Karakter: Kadın İşi Banka Soygunu

A. Taner Elhan’ın yönetiminde çekilen, acemilikten komediye dönen bir soygunu anlatan Kadın İşi: Banka Soygunu adlı filmde, farklı nedenlerle hayal kırıklığına uğramış, kalpleri kırık dört kadının gerçekleştirdiği banka soygunu macerası anlatılıyor. Birçok diziye ve filme farklı karakterlerle imza atan Filiz Ahmet, 17 Ocak 2014′de vizyona girecek filmde, arkadaşı için gözünü kırpmadan hayatını tehlikeye atan, düzene isyan eden, asi ruhlu Bilge karakteri ile sinemaseverlerin karşısına çıkıyor.

  • Basın Bülteni
  • Filiz Ahmet röportajı için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Pera Müzesi’nde Belgesel Gösterimleri: Gerçekleri Konuşalım

    Pera Film, İngiltere’nin önde gelen belgesel dağıtımcısı Dogwoof işbirliğiyle hazırladığı Gerçekleri Konuşalım başlıklı belgesel gösterimlerini 2014’ün ilk programı olarak sunuyor. Geçtiğimiz üç yıldan seçilmiş altı belgesel, güçlü hikâyeleri biraraya getiriyor. Belgesel ve etnografik film alanında uluslararası bir otorite kabul edilen Bill Nichols, belgesel film hakkında şöyle konuşuyor: “Belgesel filmin canlı anlatımını, ses yelpazesini ve dramatik popülerliğini göz önünde bulundurursak, bu filmlerin ortak noktasının ne olduğunu, hatta böyle bir ortak noktalarının olup olmadığını pekala sorgulayabiliriz.” Belgesele övgü niteliğindeki program, büyüleyici ve şoke edici hikâyelere odaklanırken, bir yandan da benzersiz belgesel formunu inceliyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Pera Müzesi’nde Belgesel Gösterimleri: Gerçekleri Konuşalım yazısına devam et

    Anneler ve Büyümesine İzin Verilmeyen Oğullar

    Bizde ilk kez 32. İstanbul Film Festivali seçkisinde yer almış olan Berlinale Altın Ayı ödüllü Romen filmi ‘Çocuk Pozu / Pozitia Copilului’, bu haftadan itibaren ‘Başka Sinema’ projesinin programına konuk oluyor. Son dönemde ülkemizde de beğeniyle izlenmiş olan yükselen Romanya sineması örneklerinden farklı olarak varlıklı bir çevrede geçen sorunlu bir ana oğul ilişkisi üzerine ‘Çocuk Pozu’.

    Saygın bir doktorla evli olan mimar Cornelia’nın hali vakti yerinde ancak evlilik hayatı sorunlu. Bu nedenle bütün ilgisi hayatının projesi haline gelmiş biricik oğluna yönelmiş. Otuzlu yaşlarına gelmiş olmasına rağmen koca oğul Barbu’nun yaşamı hâlâ anne kontrolü altında. Annesinin onaylamadığı bir beraberliği sürdüren genç Barbu bu patolojik duruma kazan kaldırır. Beklenmedik trajik bir trafik kazası ana ile oğul arasındaki fırtınalı hesaplaşmanın tetikleyicisi olacaktır.

    Festival sırasında ülkemizi ziyaret etmiş ve filminin Atlas Sineması’ndaki gösterimine katılarak sorularımızı yanıtlamış olan yönetmen Calin Peter Netzer’in üçüncü uzun metrajı ‘Çocuk Pozu’. Netzer’in -İstanbul’da yine festivalde izlenmiş olan- 2010 yapımı ikinci uzun metrajlı filmi ‘Şeref Madalyası / Medalia Di Onoare’, ülkesinin komünizm sonrası 90’lı yıllarını etkileyici bir dille anlatır. Netzer’in son filminin adı birden farklı anlamda kullanılıyor. Genelde bilinen anlamıyla, yogada vücudun rahatlama duruşlarından birine verilen ad ‘Çocuk Pozu’. Romence ölüm raporlarında cesedin duruşunu tarif için de kullanılıyor. Kaza kurbanının bir çocuk olması ve anne ile küçük çocuğu kalmış yetişkin oğlu arasındaki ilişki de düşünülünce çok zengin çağrışımları olan bir isim bu.

    Otobiyografik özellikler taşıyan bir hikâye üzerine kurulmuş film üzerine söyleşirken yönetmenden aldığımız bilgi doğrultusunda, 60’lı yaşlardaki Cornelia ile tek oğlu arasındaki nevrotik ödipal ilişki, büyük ölçüde Netzer ve ortak senaryo yazarı Razvan Radulescu’nun kişisel deneyimlerinden şekillenmiş. ‘Her ana oğul ilişkisinde kontrol ve tahakküme dayalı böylesine bir ilişki biçiminin izlerini görmek mümkün’ diye ekliyor Netzer.

    Kendi toplumumuzda da benzer örneklerine sıkça rastladığımız bu ezeli ebedi evrensel hikâye, Netzer ve ekibinin elinde çağdaş Romanya sinemasının temel özelliklerini taşıyan, özellikle finale doğru uzun tek çekimlerle etkileyiciliğini arttıran bir drama haline gelmiş. Film çok kısıtlı bir bütçeyle, yalnızca iki el kamerasıyla ve toplam 30 gün içinde çekilmiş. Gerçekçi olabilmek ve izleyiciyi olayların içine alabilmek amacıyla kamera operatörleri çekimlerde büyük ölçüde özgür bırakılmış. Bu bilinçli seçim doğrultusunda, benzer bir deneyimden geçmiş olan Netzer olan bitene dışarıdan bakabilme fırsatı bulabilmiş. Açık uçlu bir finalle noktalanan ‘Çocuk Pozu’, bu anlamda yönetmenin kişisel terapi çalışması da sayılabilir. Birçok Romanya filminde irili ufaklı rollerde izlemiş olduğumuz usta oyuncu Luminita Gheorghiu’nun benzersiz anne kompozisyonunun filme çok şey katmış olduğunu belirterek sözü noktalayalım.

    [‘Çocuk Pozu’, ‘Başka Sinema’ projesi kapsamında İstanbul, Beyoğlu Pera; Kadıköy Moda Sahnesi (eski Moda Sineması); Ankara, Kızılay Büyülüfener; (24.01.2013’den itibaren) Eskişehir, Kanatlı Cinema Pink; (31.01.2013’den itibaren) Bursa, Cinetech Korupark Sinemaları’nda dönüşümlü seanslarda gösterilmektedir.]

    (10 Ocak 2014)

    Ferhan Baran

    [email protected]

    Pera Müzesi’nde Azerbaycan Sineması: Bu Kino Çox Gözal

    Pera Film, Azerbaycan Avrupa Topluluğu (TEAS) işbirliğiyle, 24 Ocak – 02 Şubat 2014 tarihleri arasında Bu Kino Çox Gözal  başlığı altında Azerbaycan sinemasının yönelimlerini sergileyen sekiz filmlik bir seçki sunuyor. Fransız fotoğrafçı ve kameraman Alexandre Michon, Bakü’nün ilk filmini 1898’de çekti. Belçikalı Pirone kardeşler 1915’te Filma adında bir anonim şirket kurduktan sonra Azerbaycan’daki film endüstrisi hızla büyüdü. Son 5 – 6 yılda Bakü’de yeni sinemalar açıldı, eski sinemalar yenilendi, kamuoyunun ilgisi sinemaya çekildi. Azerbaycan sinemasının son derece parlak tarihinde yetenekli oyuncular ve film yönetmenleri var.

    Pera Müzesi’nde Azerbaycan Sineması: Bu Kino Çox Gözal yazısına devam et

    Amerika’nın Karanlık Tarihi Bir Kez Daha Beyazperdede: 12 Years a Slave

    “Mandela: Long Walk to Freedom”, “Butler-Uşak” ve “12 Years a Slave” bu yıl beyazperdeye Afrika asıllı kahramanların gerçek yaşam öyküleri ve mücadeleleri damgasını vurdu.

    New York Film Eleştirmenleri Birliği’nce Yılın En İyi Yönetmeni Ödülüne layık bulunan ve gerçek bir yaşam öyküsüne dayanan “12 Years a Slave” Amerika Birleşik Devletleri’nin karanlık (kölelik) tarihinden bir kesiti beyazperdeye yansıtıyor.

    “12 Years a Slave”, 1841’lerin New York’un da özgür bir insan olarak yaşamını sürdüren Afrika asıllı bir Amerika Birleşik Devletleri vatandaşının (Solomon Northup) hayatının alt üst olmasını (Louisana eyaletine kaçırılarak köle olarak geçirdiği oniki korkunç yılı) konu alıyor. Bu karaktere hayat veren ise bugüne kadar üç kez Altın Küre adaylığı kazanan ve “Children of Men”, “2012”, “American Gangster” gibi filmlerle tanınan Chiwetel Ejiofor.

    Mütevazi bir bütçeyle (yirmi milyon dolarla) ortaya çıkan ve dev bütçeli rakipleriyle kıyaslandığında mucizevi film olarak öne çıkan “12 Years a Slave” Toronto Festivali’nde seyirci ödülünü kazanarak bu yılın en iddialı filmlerinden biri olduğunu kanıtlamıştı.

    “12 Years a Slave”, “Hunger-Açlık” ve “Shame-Utanç” filmleriyle adını duyuran Afrika asıllı İngiliz yönetmen Steve McQueen’in imzasını taşıyor.

    “12 Years a Slave” Kadrosunda Kimler Var?

    * “Aslan Kral”la Oscar kazanan Hans Zimmer filmin müziğinin bestecisi.

    * “212 Maymun”, “Moneyball-Kazanma Sanatı”, “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi”yle Oscar adaylığı elde eden Brad Pitt filmin yapımcıları ve oyuncuları arasında.

    * “Shame-Utanç”la Altın Küre adaylığı elde eden, “300-300 Spartalı”, “Inglourious Basterds-Soysuzlar Çetesi” ve 2014’te gösterime sunulacak olan yeni “Macbeth” uyarlamasının da oyuncusu olan Michael Fassbender filmin kötü adamlarından biri.

    * “Cross Creek”le Oscar adayı Alfre Woodard oyunculardan biri.

    * “Cinderella Man”le Oscar adaylığı kazanan Paul Giamatti filmin bir diğer oyuncusu.

    * “Sherlock”la Altın Küre adaylığına ulaşan Benedict Cumberbatch’da oyuncu kadrosunda.

    Köleliği Konu Alan Başlıca Filmler

    * Irkçılığı savunan “Birth of a Nation-Bir Ulusun Doğuşu” (1915) bir utanç kaynağı ve hasılat rekortmeniydi.

    * Bir başka yüz kızartıcı film, kölelerin hayatından çok memnun olduğunu iddia edebilecek kadar utanmaz bir yapım olan “Gone with the Wind-Rüzgar Gibi Geçti” (1939) ırkçı filmlerin en önemli örneklerinden biriydi… Çok satan ucuz bir romandan bugüne kadar başka hiçbir filme yapılmayan tanıtım ve reklâm kampanyasıyla seyirciye sunuldu. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle ABD dışında uzun yıllar sonra gösterildi. Ne yazık ki hasılat ve ödüle (Oscar’lara) boğuldu.

    * “Roots-Kökler” (1977): Köleliğin ne olduğunu bütün dünyaya öğreten mini dizi.

    * 36 milyon dolara malolan “Amistad” (1997; yönetmen: Steven Spielberg) senaryonun çalıntı olduğu iddiaları üzerine hak ettiği ödüllerden mahrum kaldı. Dört dalda Oscar adaylığıyla yetindi.

    * “Beloved-Sevilen” (1998) Toni Morrison’un romanından “Kuzuların Sessizliği”nin yönetmeni Jonathan Demme tarafından 80 milyon dolarlık bir bütçeyle uyarlandı; başrolde Oprah Winfrey vardı.

    * “Glory” (1989) 18 milyon dolara mal oldu ve üç Oscar kazandı.

    * 100 milyon dolar bütçeli “Django Unchained-Zincirsiz” yardımcı erkek oyuncu (Christoph Waltz) ve özgün senaryo (Quentin Tarantino) Oscar’larının sahibi oldu…

    * 65 milyon dolar bütçeli “Lincoln” (2012), Alice Walker’ın Pulitzer ödüllü romanının uyarlaması olan, 11 dalda Oscar ödülüne aday gösterilen “Color Purple-Renklerden Moru” ve “Amistad”la en etkileyici ırkçılık karşıtı filmlerden birkaçını yaratan Steven Spielberg’ün mucizevi yapımlarından biri; Daniel-Day Lewis’e üçüncü Oscar’ını kazandırdı.

    * “Ride with the Devil-Şeytanla Yolculuk” (1999) yönetmen dalında iki kez Oscar kazanan Ang Lee’nin 38 milyon dolar bütçeli filmi.

    * “Manderlay” (2005) Avrupalı bir dehanın (Lars von Trier) elinden çıkmış 14 milyon dolar bütçeli bir yapım.

    (10 Ocak 2014)

    Hakan Sonok

    [email protected]

    Patron Mutlu Son İstiyor Filminin Özel Gösterimi Ankara Cinemarine Taurus AVM Sinemaları’nda

    BKM Yapım imzalı Patron Mutlu Son İstiyor filminin başrol oyuncuları, 04 Ocak Cumartesi günü Ankara Cinemarine Taurus AVM Sinemaları’nda seyircisiyle filmi izleyecek.Yeni yılın ilk sürprizi olarak, son teknolojik yeniliklerle sinemanın doyumsuz keyfini farklı bir atmosferde sunan Ankara Cinemarine Taurus AVM Sinemaları, filmin başrol oyuncuları Tolga Çevik ve Ezgi Mola ile seyircisini bir araya getiriyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Okan Üniversitesi 4. Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması

    Okan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü tarafından 4. Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması düzenleniyor. Birincilik Ödülü 1.500 TL, Jüri Özel Ödülü ise 1.000 TL olarak belirlenen yarışmaya sadece üniversitelerin açık öğretim, ön lisans, lisans, yüksek lisans, sanatta yeterlik programlarında okumakta olan öğrencilere ait kurmaca ve belgesel türündeki kısa filmler başvurabilecek. Kurmaca dalında Bülent Vardar, Hüsamettin Koçan, Defne Halman ve Feza Çaldıran’dan; belgesel dalında ise Adil Yalçın, Berrin Avcı, Burçak Evren, Kemal Öner ve Bahriye Kabadayı’dan oluşan jürilerin görev yapacağı yarışmanın son başvuru tarihi 01 Nisan 2014.

  • Katılım Koşulları
  • Başvuru Formu
  • Web Sitesi
  • Her Cuma Yeni Sinema’da Belmin Söylemez’in Şimdiki Zaman Filmi Gösteriliyor

    Yeni yılın ilk Cuma’sında Her Cuma Yeni Sinema’da Belmin Söylemez’in yönettiği Şimdiki Zaman filmi gösteriliyor. Yapımcılığını Haşmet Topaloğlu’nun üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Sanem Öge, Şenay Aydın, Ozan Bilen, Suat Oktan, Erdi Kement, Hüseyin Akdağ, Nesrin Yıldırım ve Kemal Cicioğlu yer alıyor. 03 Ocak Cuma günü (bugün), saat 19:00’da gerçekleşecek olan gösterimin ardından filmin yapımcısı Haşmet Topaloğlu ve yönetmeni Belmin Söylemez izleyicilerin sorularını yanıtlayacak. Koordinasyonu Katadrom Kültür ve Sanat Derneği tarafından gerçekleştirilen ücretsiz etkinlik, önümüzdeki hafta, Can Kılcıoğlu’nun Karnaval filmiyle devam edecek.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Jean Luc Godard’la Söyleşiler Kitabı Yayına Hazırlanıyor

    Agora Kitaplığı’nın sinema yönetmenleri serisinde bu defa sırada, ünlü yönetmen Jean Luc Godard kitabı yer alıyor. David Sterritt’in yayına hazırladığı ve University Press of Mississippi’nin Interviews serisinden çıkan bu kitap, yayınevinin bu seri için belirlediği prensipler çerçevesinde, yönetmenle kendi filmleri üzerine, her filmine dair en iyi söyleşilerin seçilerek hazırlanan bir edisyon. Bu kapsamda Jean Luc Godard kitabı, Selim Özgül çevirisiyle Şubat ayı başında Agora Kitaplığı’ndan yayınlanmış olacak.

    İstanbul Modern Sinema’da Yabancı Dilde En İyi Film Adayları Gösteriliyor: Oscar’ın Yabancıları

    İstanbul Modern Sinema, Oscar heyecanı yaklaşırken, Yabancı Dilde En İyi Film dalında aday olan filmleri anımsatmak istiyor. Oscar’ın Yabancıları başlıklı program, 16 Ocak Perşembe günü açıklanacak bu çekişmeli yarışta adı öne çıkan 10 filmden oluşuyor. 09 – 19 Ocak tarihleri arasında gösterime sunulacak programdaki filmler Oscar adayı olmalarına rağmen aslında Hollywood kulvarının dışında, dünya festivallerinde başarılı olmuş filmlerden oluşuyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • İstanbul Modern Sinema’da Yabancı Dilde En İyi Film Adayları Gösteriliyor: Oscar’ın Yabancıları yazısına devam et

    Gemi Hapishanesinden Firar

    Kaçış Planı (Escape Plan)
    Yönetmen: Mikael Hafström
    Senaryo: Miles Chapman-Jason Keller
    Müzik: Alex Heffes
    Görüntü: Brendan Galvin
    Oyuncular: Sylvester Stallone (Breslin), Arnold Schwarzenegger (Rottmayer), Jim Caviezel (Hobbes), Faran Tahir (Javed), Amy Ryan (Abigail), Sam Neill (Dr. Kyrie), Vincent D’Onofrio (Clark), Vinnie Jones (Gardiyan), Caitriona Balfe (Jessica)
    Yapım: Summit (2013)

    Aksiyon filmlerinin iki büyüğü Stallone ve Schwarzenegger’i bir araya getiren “Kaçış Planı”, kaçması imkânsız gemi hapishanesinden heyecanlı bir macera.

    Ray Breslin, görünüşte kaçması zor bir hapishaneden iyi bir plânla kolayca kaçıyor. Filmin girişiyle beraber bu heyecan seyircilere filmin geri kalanında nefes nefese kalacağını da haberliyor. Breslin, eski bir savcı. Lester Clark’la beraber özel güvenlik şirketine ortak.

    Güvenilikli sanılan hapishanelerin açıklarını ortaya çıkartarak, o hapishanelerin daha güvenlikli yerlere dönüşmesini sağlıyor bu denemeler. Breslin, hapishanelere bir mahkûm gibi giriyor ve bir mahkûm gibi firar ediyor. Hapishane müdürleri ve gardiyanları bunları bilmiyor elbette. İyi para kazandıkları bu işte bürokratik işlemleri Clark götürürken, sahadaki maceraysa Breslin üzerinde. Yeni iş, önceki işlere pek benzemiyor. CIA’den olduğunu söyleyen güzel Jessica Miller, CIA’in gizli hapishanelerinin güvenliğini sınamak için büroya geliyor. İyi de ödeme sunuyor. Breslin, kaçırılır gibi çok gizli bir hapihaneye götürülüyor. Bu hapishane hiçbir yerdeki hapishaneye benzemiyor. Her şey dikey ve mahkûmların kaldığı tek kişilik koğuşlar da şeffaf. Yani camdan. Breslin ve seyirciler için bir sürpriz oluyor bu atmosfer. Hapishanenin müdürü de Willard Hobbes. Sadist, kindar ve öfke dolu. Bu tuhaf hapishanede insanlık için, yani Amerika için tehlikeli ve cani mahkûmlar tecrit edilerek güvenlik sağlanmış oluyor. Sadece Araplar değil, her milletten şiddet için doğmuş tedhişçiler var bu hapishanede. Herhalde Müslümanlar fazla incinmesin diye böyle olmuş. Müslümanlara namaz kılmak için de müsamaha gösteriliyor.

    Gerilimli ve kanlı…

    1960 doğumlu İsveçli yönetmen Mikael Hafström, ahlâkçı yaklaşımlarıyla biliniyor. Yönetmen, 2005’teki “Derailed-Raydan Çıkanlar”, 2007’deki “1408” ve 2010’daki “Shanghai-Şanghay” filmleriyle hatırlanıyor. Hafström, filmlerinde estetik ve ideolojik anlamda yer yer Avrupalı bakışı da yerleştiriyor. Yönetmenin muhafazkâr yaklaşımları Hollywood’la da uyumlu aslında. Hafström’ün fimlerinde alttan alta sağ bir yorumu, bir yaklaşımı her zaman bulabilirsiniz. Avrupa’nın kuzey kültürü, Anglo-Amerikanlılar, Cermenler ve İskandinavlar, Batı medeniyetinin kendilerine ait olduğunu iddia ederler. Bu yüzden kendilerine benzemeyen her şeyi medeniyetleri tehdit görüyorlar hep. 2013 yapımı “Escape Plan-Kaçış Planı” filmi, sistemin açıklarını kapatarak daha güvenlikçi bir devletin olmasını savunuyor metaforik anlamda. Güvenlik, hukuktan değerli diyor İsveçli yönetmen.

    Hapishanenin korkunç manzarasıyla karşılaşan Breslin bir ara umutsuzluğa düşüyor bu cehennemden çıkamama korkusundan. Orada hemen mahkûm Emil Rottmayer’le tanışıyor Breslin. Rottmayer’e ihtiyatlı yaklaşsa da dostlukları gelişiyor. Breslin, Rottmayer’in yardımlarıyla birçok şeyi kolaylaştırıyor aslında. Rottmayer, bilinmeyen patronunu Mannheim’ı ihbar etmesi için baskı altında tutuluyor sürekli. Mannheim, bilişimle zenginlerin hesaplarını boşaltıp fakirlere dağıtan modern bir Robin Hood. Sistem zenginlerden yana olduğu için onca yoksulluk onu ilgilendirmiyor pek. Elbette bir de Müslüman Javed, yani Cavit de var. Yumuşak yüz hatları olan Javed, Arapların içinde az çok iyi insanların da olabileceğini fısıldıyor Batılı seyircilere.

    Breslin, önce nasıl bir yerde olduklarını öğrenmeye çabalıyor. Sonunda buranın denizin ortasında gemi hapishane olduğunu görünce umutsuzluğa düşer gibi olsa da, o zeki biri. Yaptığı aletlerle nerede olduklarını buluyor önce. Gemi hapihane, Fas açıklarında demir atmış güvenlik ötesi güvenli bir yer. Özellikle ikinci yarıyla beraber gerçekten adrenalin epeyce yükseliyor ve gerilim de çoğalıyor. Bu yüzden merak duygusunu dağıtmamak da gerekiyor. Sonda gerçekten bir sürpriz var. Uzun final bölümünde nefes kesen bir aksiyon ve kameraya yapışan kanlar olduğunu da belirtelim. Sinemaskop fotoğraflar, yoğunlukla iç mekânda geçen bu aksiyon-macera filmine görsel olarak zenginlik sunmuş. Hapihane gemideki ışık düzenlemelerinin de insanı estetik yönden büyülediğini de belirtmeliyiz. Elbette sinema perdesinde. Aksiyon-macera oyuncuları Sylvester Stallone ve Arnold Schwarzenegger, 1980’li ve 90’lı yıllarımıza damga vurdular. “Rocky”ler, “Rambo”lar, “Conan”lar, “Terminatör”lerle. İkisini de aynı çerçevenin içinde görmek insana biraz sıcaklık veriyor. Avusturya kökenli Amerikalı Schwarzenegger’in Kaliforniya’nın eski valisi olduğunu da hatırlatalım.

    (10 Ocak 2014)

    Ali Erden

    [email protected]