Popüler fantastik gerilim filmlerinde hikâyeyi, kamerayı karakterlerden birinin eline tutuşturarak anlatma tarzı ilk olarak 1999 yılında The Blair Witch Project filminde kullanılmıştı. Film her ne kadar olağanüstü yorumlar aldı ve izleyiciyi ters köşeye yatırdıysa da yönetmenler taklitten kaçınma isteğiyle olsa gerek 2000’li yılların başlarında bu “found footage” denilen anlatım tarzına başvurmadılar. Yine aynı yöntemle çekilen 2007 yapımlı Paranormal Activity dünya çapında gişe başarısı elde edince tür filmi yönetmenleri de kameralarını karakterlerine vermeyi hoş gördü. Devam eden yıllarda Amerikan sinemasında el kamerasıyla çekilen fantastik gerilim furyası Quarantine (2008), Cloverfield (2008), The Last Exorcism (2010) ve The Devil Inside (2012) gibi pek çok filmle devam etti ve böylelikle “found footage”, tür sinemasında kendine güçlü bir yer edindi. Bu metodun özellikle fantastik gerilim gibi doğaüstü olayları anlatan filmlerde kullanılmasını da gerçekçilik duygusu uyandırma ve inandırıcılığı artırma çabasına bağlayabiliriz.
12 milyon Dolar gibi düşük sayılabilecek bir bütçeyle çekilen Chronicle da son dönem popüler “kamerayı karaktere ver” filmlerinden. İlk uzun metraj denemesini yapan Josh Trank yönetmenliğindeki Chronicle, üç gencin yer altında buldukları bir nesnenin etkisiyle telekinezi yetisi kazanmalarını anlatıyor. Gençler birdenbire edindikleri bu güçle adeta kendilerinden geçiyorlar ve ilerleyen günlerde aralarından birinin uçabildiklerini keşfetmesiyle de kendilerini durdurabilecek hiçbir şey kalmadığını anlıyorlar. Bu fantastik ögelerle süslü yüzey örtüsünün altında çok derin sular yatıyor. Özellikle Dane DeHaan’ın abartısız performansıyla Andrew’un aile hayatı ve psikolojisine odaklanan film Andrew üzerinden ezilmiş ve bastırılmış bir kişinin sınırlarının nereye kadar zorlanabileceğini irdeliyor. Filmin en büyük başarısı güç ve tanınırlık olgularının sebebiyet verdiği kişisel çöküşün aile çerçevesi üzerinden incelenmesi. Ayrıca o örümceğe ve neyi sembolize ettiğine dikkat edin derim. En çarpıcı ve etkileyici sahnelerden biriydi.
Büyük umutlarla izlemeye başladığım Chronicle’ın maalesef daha fazla iyi özelliğini sayamayacağım. Fantastik gerilim türünün çok büyük bir hayranı olmama rağmen Chronicle’ı yeteri kadar beğenemedim. Görsel açıdan bakarsak -özellikle karakterlerin uçtuğu yerlerdeki- yetersiz özel efektleri filmi beyazperdeden alıp televizyon dizisi statüsüne düşürüyor. Karakterlerin, edindikleri bu doğaüstü gücü yadırgamayıp doğrudan “haydi gücümüzü kullanalım” evresine geçişleri, yani kabulleniş evresinin tamamen atlanılması da hikâye akışı açısından çok büyük bir eksik. Ayrıca finaldeki dağınık ve aşırı hareketli kamera çekimlerine maruz kalmış, kolay takip edilemeyen çekişme sahnesi de rahatsız edici.
Gişe başarısı ve olumlu yorumlarıyla büyük bir beklentiye sokan filmi maalesef yeterince iyi bulmadım; fakat bu filmdeki ‘sorunlu ergen’ tiplemesinden sonra Dane DeHaan’ı The Amazing Spider-Man’in devam filminde Harry Osborn rolünde görmek için sabırsızlandığımı itiraf etmeliyim. Puanı: 5/10.
(13 Mayıs 2013)
Kemal Doğukan Sağbaş